Özel’den Kılıçdaroğlu’na sert cevap: Hiçbir zaman birinci parti lideri olmadı
Cumhurbaşkanı’nın onayından geçen 12. Kalkınma Planı, dün Meclis’e sunuldu. Planda 2028 yılı için, “enflasyon yüzde 4.7’ye inecek” deniyor. Oysa benim bildiğime göre “seçim yılı olan 2027’de yüzde 15-17 rakamına inersek çok iyi” diye konuşuyorlar. Hedefler ve ifadelerdeki tek uçukluk bu da değil.
2024-2028 dönemini kapsayan 12. Kalkınma Planı, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın onayının ardından TBMM Başkanlığı’na sunuldu. Plan hedeflerini 21 yıllık AKP iktidarının icraat ve anlayışına bakarak “gerçekleşmesi mümkün olmayan hedefler” olarak niteleyebiliriz. Bu Kalkınma Planı, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin 2. planı olacak. Uygulamanın Cumhurbaşkanı’na ait olup, mevcut idari sistemle yürütüleceğini ekleyip, hedeflere bakarsak; bu kez bir ileri gidip “kağıt üzerinde kalacak, hayali hedefler” olduğunu da rahatlıkla söyleyebiliriz.
2024-2028 dönemini kapsayan planın vizyonu “Türkiye Yüzyılı’nda çevreye duyarlı, afetlere dayanıklı, ileri teknolojiye dayalı yüksek katma değer üreten, geliri adil paylaşan, istikrarlı, güçlü ve müreffeh bir Türkiye” olarak belirlenmiş.
“Planla, milletin temel değerleri ve beklentileri esas alınarak ekonomik ve sosyal kalkınma sağlanarak, Türkiye’nin uluslararası konumunun yükseltilmesi ve refahın artırılması amaçlanıyor” denmiş. Makroekonomik ve finansal istikrar ile dengeli bir büyüme sağlanırken cari işlemler dengesinde kalıcı iyileşmenin ve güçlü kamu mali dengelerin önceliklendirileceği belirtilmiş.
Türkiye’nin uluslararası itibarı, dengeli büyüme ve adil gelir paylaşımı için nasıl bir sicili olduğu açık. Refahın artırılmasından kastedilen sadece belirli bir ayrıcalıklı kesiminin refahını artırmak ise tamam. Ancak özellikle son 3 yıllık deneyimin bize gösterdiği; çalışan, emekli ve dar ve sabit gelirliden alınarak sermayeye transferlerin yoğunlaştığı. Üstelik bunu rakamlar da çok açıkça gösteriyor. Hala bu anlayışın sürdüğünü, seçim sonrasında daha radikal bir istikrar programı gelirse, yükün yine alt ve orta gelir gruplarını iyice fakirleştirecek politikalarla yürütüleceği çok açık görünüyor. O nedenle ekonomik ve sosyal kalkınma denirken bu sicile iyi bakmak gerekiyor
TBMM’ye sunulan metinde plan döneminde afetlere karşı dirençli yaşam alanları ve kentsel dönüşüm ile temel altyapı hizmetlerine sahip konuta erişim sağlanacağı, çevre ve doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımının esas alınacağı belirtilmiş. Yaşam kalitesi yüksek kırsal kesim ve daha yaşanabilir ve değer üreten şehirler ile bölgesel gelişmişlik düzeylerinde yakınsama sağlanarak toplumsal refahın yaygınlaştırılacağı ifade edilmiş.
Yangınlardan depremlere, hatta afet haline gelen hızlı tren kazalarına kadar, afet yönetiminin mevcut iktidarda nasıl idare edildiğini, herhalde unutmadık. Baştan aşağı bilgiyi inkâr eden, hamasi anlayış ve yöntemler, liyakatsız kamu yetkilileri, parti kaygıları ve rant ekonomisinin ürettiği yöntem ve kişilerle afet yönetme deneyimini yaşadık. Bu idari sistemle başka türlüsü mümkün mü, değişmezse, bu hedeflere nasıl ulaşılacak, bu hedefler düpedüz hayal değil mi?
Çevre konusunda bu tür hedefler koymak ise, bu iktidar anlayışıyla mümkün değil. Küresel zorunluluk haline geldiği için ‘karbon sıfır’a uyulacağı hedefini bir toplantıda, hazırlığı olmadan söyleyip bir türlü tarih vermeye yanaşmamak, kömür için doğa katliamına devlet zoruyla devam etmek, bunun açık göstergesi. Çok yakında AB bu nedenle ek gümrük vergisi uygulaması başlatacak ama bu konuyla ilgilenen kimse yok. Bu idari sistemle iklim sürecinin yönetilmesi ise geçmiş deneyime bakarak, neredeyse imkânsız görünüyor.
Bu okuyacaklarınız neden hayal dediğimin özeti gibi. Plan metni şöyle diyor: “12. Kalkınma Planı döneminde adaleti esas alan demokratik, iyi yönetişim ilkeleri çerçevesinde temel hak ve özgürlüklerin adil ve hızlı çalışan bir hukuk sistemiyle korunmasının yanı sıra liyakat esaslı güçlü kurumsal yapılar ve güçlü, aktif ve katılımcı bir sivil toplum ve katılımcı, şeffaf ve mali yapısı sağlam yerel yönetimlere öncelik verilecek.”
Şimdi mevcut idari sistem ve iktidarın icraatlarının, planda yazılı hedefleri neden hayal haline getirdiğini anladınız mı? Yönetişim sözcüğünü yönetimdeki birçok kişinin bu metinle birlikte gördüğünü söylemek yanlış olmaz. Bu sözler size de AİHM mahkemesi kararlarına uymamakta direten otoriteyi, demokrasi kelimesinin bu anlayışta alerji duyulan bir kelime olduğunu, adil ve hızlı çalışan bir hukuk sistemi hedefi, mafyanın hâkim olduğu sokaklar ve ticari hayatı, mahkemelerde kaç paraya hangi kararların alındığı yolundaki tarifeleri, siyasilerin karıştığı belli aydınlatılmayan infaz haberlerini hatırlatmıyor mu?
Kalkınma Planı’na konulan ekonomik hedeflere ise daha sonra geliriz. Ancak şunu söyleyeyim; Plan dönemi sonunda, yani 2028’de, enflasyon yüzde 4.7’ye inecek deniyor. Benim bildiğim kendi aralarında “seçim yılı olan 2027’de yüzde 15-17 rakamına inersek çok iyi” diye konuşuyorlar…
Tek kişinin tüm kararları verdiği, tüm erklerin tek kişiye göre karar aldığı idari sistemde, ne ekonomik ne de siyasi alanda yol almamız, bence mümkün değil.
NOT: Dünkü yazımda BOTAŞ haberinden alıntı yaptığım Gazeteci Olcay Aydilek’in soyadı, benim yanlışımla Büyüktaş olarak yazılmış. Kendisinden ve okurlardan bu yanlışlık için özür diler, hatırlatan okura teşekkür ederim.
28 Kasım 2024 - Merkez Bankası artık riskler yerine başarıları öne çıkarıyor
27 Kasım 2024 - Özel sektör hesabı yüzde 48’le yaparken enflasyon yüzde 21’e düşmez
26 Kasım 2024 - Enflasyonla mücadelede ‘kararlılık’ vurgusu yavaş yavaş unutuluyor
25 Kasım 2024 - Yüksek nakit açığı ve Merkez’in zararı enflasyon hesabını bozuyor