Özel ile Akşener ’emekli ittifakında’ buluşmuş
Asgari ücret, memur, işçi ve emekli maaşlarına yılda bir kez zam yapmak, enflasyon trendinin hâlâ yüksek olduğu mevcut süreçte, ücretliler başta düşük gelirlilerin yıl içerisinde enflasyona yenik düşürülmesi anlamına geliyor.
Yılbaşında yapılacak asgari ücret, memur, işçi ve emekli maaş zamları için büyük bir medya kampanyası devreye sokuldu. İktidara yakın işveren dernekleri, “işçi dostu” gözükmeye çalışarak, yılbaşı zammının yüzde 40’larda tutulması anlamına gelen mesajlar vermeye başladılar. Kampanyadan anlaşıldığı kadarıyla; iktidar enflasyonun tüm yükünü yine çalışan kesimlere yıkmaya hazırlanıyor.
Bu amaca yönelik olarak da, “2024’den başlayarak artık yılda tek sefer maaş zammı” yapılması isteniyor. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in baştan beri “gelirler politikası” adı altında, geçmişe dönük değil ileriye dönük enflasyon hedefine göre maaş zammını savunduğunu biliyoruz. Son olarak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “tek seferlik zam” açıklaması artık bu senaryonun uygulaması için düğmeye basıldığını gösteriyor.
Yılda bir kez zam yapmak, enflasyon trendinin hâlâ yüksek olduğu mevcut süreçte, ücretliler başta düşük gelirlilerin yıl içerisinde enflasyona yenik düşürülmesi anlamına geliyor. Yani yılbaşında verilecek zamlı maaşın ardından, çalışanların satın alma gücü her geçen gün azalacak. Çünkü hemen yılbaşında, otomatik olarak deflatöre bağlı, kamu mal ve hizmetleri ile vergilere yapılacak yüksek oranlı zamlar devreye girecek. Böylece vergi gelirlerini artırmaya devam eden hükümet, ücretlerin bütçeye ve sermayeye yükünü azaltacak.
Tek seferlik zam yapıldığı takdirde, yılda iki kez yapılacak zamma kıyasla, bu zammın oranının yüksek olması gerekecek. Bu senaryonun devreye girmesinin hem seçim öncesi hükümetin oylarını artırmaya yarayacağı, hem de enflasyonla mücadele kapsamında iç talebin büyük ölçüde kısılmasını beraberinde getirmesi planlanıyor. Diyelim ki yılbaşında yüzde 50 oranında zam yapıldı ve yılın geri kalanında zam yapılmadı. Zaten işçi çalıştıktan sonra maaş aldığı için zamlı maaşını ilk kez Şubat ayı başında alacak. Yani yılın ilk ayındaki fiyat artışları zammın bir bölümünü zaten geri almış olacak. Daha sonra ise enflasyon devam edecek ve alınan zamlı maaşın önemli bir bölümü enflasyon nedeniyle eriyecek.
Mart ayı sonunda yapılacak seçimlere kadar, görece yüksek zammın etkisi hâlâ sürmüş olacak, dolayısıyla tek maaş zammı seçim için önemli bir araç haline gelecek. Nisan’dan sonra ise yeni ekonomik tedbirlerin gündeme gelmesi, özellikle yılın ikinci yarısında piyasaların iyice sıkıştırılması, belki vergi oranlarının yeniden artması gerekecek.
Ancak artık çalışan ve emekliye zam yapılmayacağı için maaş zammı yılın ikinci yarısı geldiğinde zaten eriyip gitmiş olacak. İşte asıl enflasyonla mücadelenin başlayacağını anladığımız yılın ikinci yarısında çalışanların ve emeklilerin alım gücünün dibe vurması kaçınılmaz olacak. Böylece yüksek oranlı tek zam, yılın ikinci yarısında iç talebi iyice durduracak, bu da enflasyonla mücadeleye büyük katkı vermiş olacak.
Bu durum hükümetin enflasyonun yükünü yine ücretlilere yıkmasından başka bir anlama gelmiyor. Çünkü yapılan hazırlıklar kamu harcamalarında önemli tasarruflar yapılmayacağını özellikle sermaye kesimine dönük yeni vergi uygulamalarının devreye girmeyeceğini gösteriyor. Bunun yanında önümüzdeki yıl, bankalar dışında, sermaye kesimi uygulanacak enflasyon muhasebesi ile vergisini enflasyondan arındırıp ödemeye başlayacak. Bu tablo, enflasyonla mücadelenin yine çalışan ve emeklilerin sırtından yapılacağını açıkça gösteriyor.
Tek zam yetmiyormuş gibi iktidara yakınlığı ile bilinen dernek ve odalar demeçler verip, tek zammın oranının da düşük tutulması anlamına gelecek, yeni öneriler gündeme getirmeye başladılar. İTO Başkanı asgari ücret zammının kendi işlerini zora sokmayacak oranda olması gerektiğini söyleyerek kampanya açılışını yapmıştı. Son olarak da ücretler üzerindeki vergi yükünün azaltılmasını istedi. Bunun anlamı, bütçeden karşılanarak işadamlarının ödedikleri ücret vergilerinin azaltılması. Bu da, bütçeyi vergileriyle dolduran geniş toplumsal kesimlerin üzerinden, kendi vergilerinin de ödenmesi anlamına geliyor.
Son önerilerden biri iktidara ezelden beri yakınlığı ile bilinen MÜSİAD’dan geldi. Anadolu Ajansı’na konuşan MÜSİAD Başkanı Mahmut Asmalı, yeni yılda geçerli olacak asgari ücretin, çalışanları fiyat artışlarının altında ezdirmeyecek bir oranda belirlenmesi gerektiğini kaydedip, asgari ücret artış oranı belirlenirken enflasyon oranının yanı sıra GSYH büyüme oranının da dikkate alınması gerektiğini söylemiş. Önerdikleri formüle göre asgari ücret artış oranı; geçmiş 6 aylık enflasyon oranına, yine son 6 ayın ekonomik büyüme oranı eklenerek belirlenmeliymiş.
Bu hesaba göre son 6 aydaki enflasyon oranı, Aralık’ta yüzde 3 artış tahminiyle, yüzde 37 civarında olacak. Yılın ilk yarısı iyi büyüyen ekonomi, ikinci yarısında gerilemeye başladı ya; refah payı da son 6 ayın büyümesi kadar verilecekmiş. Diyelim ki; büyüme oranı yüzde 3 olsun; yani MÜSİAD yılbaşında asgari ücrete yapılacak zammın yüzde 40’da tutulmasını istiyor diyebiliriz.
Açlık sınırındaki büyük artış olmuş, en alt yüzde 20’deki dar gelirlinin enflasyonu yüzde 100’ü aşmış ama “zammı yüzde 40’da tutalım, tüm yıl için de bu maaş geçerli olsun” diyorlar. Hükümetin bu kampanyası, eskiden “IMF senaryosu” olarak bilinen, sermayeyi kollayarak enflasyonla mücadelenin yöntemi. Ancak artık IMF bile, hem ülkeler arası hem ülke içindeki gelir dağılımına daha fazla özen gösterecek, adaletli formülleri önermeye çalışıyor.
Hükümetin, daha doğrusu ekonomi yönetiminin bu senaryoyu uygulamasını zorlaştıracak en önemli etkenlerden biri, uygulanan yeni ekonomi politikalarına destek veren ana akım iktisatçılar. Bu iktisatçılar, haklı olarak, enflasyonla mücadelenin yükünün sadece çalışan ve emekli kesimine yıkılamayacağını söylüyorlar. Enflasyon belirlemedeki geçmiş şaibeleri de hatırlatarak, zaten düşük ölçülen enflasyonu, temel mallardaki yüksek oranlı artışlar nedeniyle, orta kesimin ve beyaz yakalıların eridiğini, dar gelirlilerin iyice fakirleştiğini söylüyorlar. Çalışanların yüzde 55’inin artık asgari ücret ve yakın ücretlilerden oluştuğunu, ücretlerin milli gelirden aldığı payın nasıl azaldığını rakamlarla anlatıyorlar.
Özetle; ortodoks ekonomi politikalarını savunan, bu nedenle Haziran’dan beri atılan adımları destekleyen, hatta daha radikal adımlar için ekonomi yönetimine destek veren ana akım iktisatçılar da enflasyonun yükünün sadece çalışan ve emekliye çıkarılamayacağı görüşünde. Aklın yolu bir ama, bakalım, hiç olmazsa bu sefer, akıl uygulamada geçerli olacak mı?