Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’ın görev süresi geçen hafta cuma günü sona erdi ve Arslan ayrıldı.
Ancak giderayak onun ağzından bir “hakime” karşı zehir zemberek sözler okuduk.
Üstelik bu sözler görevinin sona erdiği 20 Nisan günü Anayasa Mahkemesi’nin resmi internet sitesine de kondu.
Türk yargısının içine düştüğü durumu hepimiz ibretle izlerken okuduğum bu satırlar kafamda daha da büyüdü.
Şimdi size o cümleleri aynen aktaracağım.
Ama önce başkanın bu sözleri kime söylediğini, hedefinin kim olduğuna bakalım.
“Bir yargıç”a söylüyor bunu.
Kimdir o “yargıç…”
Adını vermiyor ama profilini açıkça belirtiyor:
“Bu dünyada hüküm verirken taraf taraf tutarak adil davranmayan bir hakim…”
Zühtü Arslan işte o mahkeme yargıcına diyor ki;
“Günahın büyük. Cehennemliksin ve cezası da çok ağır olacaktır…”
Sonra bir adım daha ileri giderek bu “hakim”in günahını cehennemlik bir başka ruha benzetiyor.
“Çocuğunu öldüren ve beynini yiyen” bir günahkara…
Buraya kadar anlattıklarım size biraz absürd gelebilir.
Ama üç beş adım daha gidince ne olduğunu anlayacaksınız.
Zühtü Arslan’ın görevden ayrılması dolayısıyla yüksek mahkemedeki arkadaşları onun için iki ciltlik bir armağan kitabı hazırladı.
Bu kitaba Anayasa Mahkemesi üyeleri ve dünyanın birçok ülkesinden tanınmış anayasa hukukçusu yazı yazdı.
Yazanlardan biri de yıllardır onun konuşmalarını, Anayasa Mahkemesi’nin aldığı kararları yakından izleyip onlar üzerine ayrıntılı analizler yazan Hürriyet Gazetesi yazarı Sedat Ergin’di. Ayrıca Karar Gazetesi yazarı Taha Akyol’un da bir yazısı var.
Ergin bu almanak için biraz daha geniş olsa rahatlıkla master tezi olabilecek bir inceleme yazısı yazmış.
Başlığı şöyle:
“Prof. Zühtü Arslan’ın Düşünce Dünyasının İzlerini Sürdüğümüzde…”
Adından da anlaşılacağı gibi onun çeşitli konuşmalarını ve bu metinlerde kullandığı atıfları, kaynakları incelemiş.
Gerçekten insanı şaşırtan bir felsefi ve edebi derinlik görüyorsunuz bu konuşmalarda.
Kimlerden alıntı yok ki…
Ergin’in deyişiyle bu metinlerde “hukuk, edebiyat, felsefe ve tarih” buluşuyor.
Çünkü adalet arayışı insanlık tarihi kadar eski.
Bu “Cehennem” olayını onun 18 Aralık 2023 tarihinde Türkiye Adalet Akademisi’nin düzenlediği bir etkinlikte hakim ve savcı adaylarına yaptığı konuşmada anlatıyor..
Sözleri MS 4. yüzyılda Sasani İmparatorluğu döneminde yazıldığı tahmin edilen “Ardavirafname” isimli eserden almış.
Dante’nin “Cehennem” adlı eserinin yazılmasından asırlar önce yazılan bu metinde çok ürkütücü bir günahkar tasviri var.
Tasvir ettiği “cehennemlik ruhlardan” biri “çocuğunu öldürüp beynini yiyen” bir insan…
Zühtü Arslan taraflı, adaletsiz karar veren yargıca bir anlamda işte siz de bu günahkarla aynısınız diyor.
Cehennemliksiniz diyor.
Tabii bu genel bir ifade…
Bunu söylerken bir isim telaffuz etmiyor…
Belki kafasında bir isim de yok.
Ama “yargıçlar” demiyor. “Yargıç” diyerek profili daraltıyor.
Peki kimdir bu?
Almanak’ın girişinde çok ilginç bir bölüm var.
“Zühtü Arslan’ın karşı oyları ve farklı gerekçeleri…”
İşte bu bölümde çok ilginç bir isim karşıma çıktı.
Osman Kavala…
Osman Kavala’nın yargılama sırasında bireysel haklarının ihlal edildiğine dair bir başvurusu ile ilgili.
Anayasa Mahkemesi bu konuda hak ihlali yoktur derken Prof. Arslan “Hayır vardır” diyerek karşı oy kullanmış ve gerekçesini de bu almanağa koymuşlar.
Bana göre görevden ayrılan bir Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın evlatlarına, torunlarına bırakacağı en güzel gurur belgesi bu…
Herhalde başkan da bunu tarihe belge olarak bırakmak istemiş ki bu karşı oy yazısını Almanak’ın da ilk bölümlerine koymuşlar.
Evet hayat böyle…
Bazı hakimler tarihe böyle belgeler bırakıyor.
Bazıları ise bilim insanları tarafından hazırlanan Anadolu’daki bal arısı kolonileri haritasını “Türkiye’yi bölme haritası” delili olarak kabul edip bunun üzerinden masum insanları müebbet hapse mahkumiyet kararları bırakıyor.
Ne diyor Arslan genç savcı ve hakimlere?
Unutmayın, Dante’nin cehennemi günahkar ruhlarla dolu…
Zühtü Arslan konuşmalarında 21. yüzyıl popülist yönetimlerinde giderek yayılan bir eğilime de dikkati çekiyor:
“Yasanın denetiminde olmayan çoğunluk yönetimi kendisini kaçınılmaz olarak çoğunluğun tiranlığına dönüştürür ve çoğunluğun tiranlığı da en az diğerleri kadar tiranlıktır…”
Yıllardır yazdığım şeyler bunlar.
“Ben halkın oyuyla seçildim istediğimi yaparım” zihniyeti basbayağı faşistliktir.
Bu arada Bosna’nın efsane lideri İzzetbegoviç’in İslam ülkeleri temsilcilerinin önünde söylediği şu sözü de bu veda almanağında Arslan’ın ağzından bir kere daha okuyoruz:
“İslam en iyi-bu hakikat-ama biz iyi değiliz…”
Eski Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’ndan sonra artık eski Anayasa Mahkemesi Başkanı unvanı taşıyan Zühtü Arslan’ın da bunu aktarması ilginç.
Arslan’ın yaptığı konuşmalarda kimlerden alıntılar yok ki…
Kant, Hegel, Spinoza, John Locke, Hobbes, Descartes…
20. yüzyıldan Heidegger, Erich Fromm, Derrida, Foucault ve Habermas…
Sedat Ergin’in verdiği alıntılardan en ilgimi çekenlerden biri Oğuz Atay’ın “Bakkal Rıza” karakteri oldu.
Oğuz Atay”ın “Tehlikeli Oyunlar” kitabından aldığı bölüm şu:
“Anlatıldığına göre kendi küçük hükmü büyük bir kitap varmış. Bütün işler oradan idare ediliyormuş. Bir insanın… haklarını veriyormuş…”
Alıntı çok ilgimi çekti.
Tabii merakımı da çekti.
Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı “kendi küçük hükmü büyük kitabı olan Bakkal Rıza” ile neyi kastediyordu…
Bu sözleri Türkiye’nin Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkını kabul etmesinin 11’inci yılı için yaptığı bir konuşmada söylemiş.
Bireysel başvuru hakkının tanınmasının sıradan vatandaşların da Bakkal Rıza gibi Anayasa’ya ilgisini arttırdığını söylüyor.
Ama bireysel haklar konusunda en çarpıcı sözlerini Atatürk’ten yaptığı şu alıntı ile taçlandırıyor.
“Cumhuriyet kimsesizlerin kimsedir.”
Ve son nokta “100 yıllık Cumhuriyet’in en önemli kazanımlarından biri bireysel başvuru hakkıdır…”
Görevini vicdanıyla ve hukukla yapmış bir Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın giderayak söylediği bu sözler “bireysel başvuru hakkının kaldırılmasının” tartışıldığı şu günlerde çok daha fazla anlam kazanıyor…
Prof. Arslan vedasını Karacoğlan’dan şu cümlelerle yapıyor:
“Üryan geldim yine üryan giderim…”
Ama bir tavsiyesi var..
“Yorulduğunuz, sıkıntılarla karşı karşıya kaldığınız anlarda bu türküyü Cem Karaca’dan dinlemenizi tavsiye ediyorum. Ben öyle yapıyorum.”
Zarif bir veda değil mi…
Güle güle başkan.
Size güzel bir hayat diliyoruz.