Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında geçen pazartesi günü öyle bir cümle telaffuz edildi ki…
“Dur bir dakika” dedim.
İtiraf etmem gerekirse, “Güçlendirilmiş tek başkan sistemine” geçtikten sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin gözümde pek önemi kalmamıştı.
15 Temmuz gecesi aldığı “Gazi Meclis” unvanı gözümde göstermelik bir “Başkanlık Sistemi Gazisine” dönüşmüştü.
Ancak geçen Pazartesi günü Meclis’te yaşanan ve gözlerden kaçan bir olay dikkatimi tekrar “Gazi Meclis”e çekti…
Çünkü umutlandım…
Bunu da Sedat Ergin Hürriyet’te dün ve önceki gün yazdığı iki yazının satır aralarında gördüm.
Olay Pazartesi günü Bütçe Plan Komisyonunda başladı.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan bakanlığının bütçesini anlatırken çok önemli iki şey söylemiş:
BİR; Bakan diyor ki, Avrupa Osman Kavala meselesini hukuk dışına çıkarıp aşırı siyasallaştırdı. Bu durumda olay bizim tarafımızda da siyasallaştı.
Bakan hemen arkasından diyor ki…
Avrupa bunu yeniden hukuki platforma çekerse orada konuşabileceğimiz şeyler olabilir.
Avrupa Birliği ile Türkiye arasında ipleri kopma noktasına getiren bir olayda kapının aralandığını ilk defa görüyorum ve bu çok olumlu bir gelişmenin ilk adımı olabilir.
İKİ; Dışişleri Bakanı Hakan Fidan aynı konuşmada çok önemli bir gelişmenin işaretini veriyor: Bakanlık teşkilatında reform yapacağız.
Cümleyi okuyunca “Şu zabıtlara bir de ben bakayım” dedim.
Okuduğumda bana çok umut veren bir ayrıntıya rastladım. Bugüne kadar pek ortaya çıkmayan bu ayrıntıyı size de aktarayım.
Dışişleri Bakanı Fidan bu konuşmayı yapınca Ana Muhalefet Partisinin komisyondaki üyesi Namık Tan söz almış.
Namık Tan’ı kariyerinin başında Türkiye’nin Moskova Büyükelçiliğindeki görevi sırasında tanımıştım.
Volkan Vural gibi çok yetenekli ve başarılı bir büyükelçinin yanında başlamıştı kariyeri.
Nitekim yükseldi ve Türkiye’nin Washington ve Tel Aviv gibi çok önemli iki merkezinde büyükelçilik yaptı.
Namık Tan bakanın bu sözlerini duyunca söz alıyor ve beni çok şaşırtan bir “teklifte” bulunuyor.
Bugüne kadar zabıtlarda kalan o bölümü aynen aktarıyorum:
Önce eleştirel bir giriş…
“Yüz elli yılı aşkın geçmişiyle ülkemizin en köklü bürokratik geleneklerinden birine sahip olan Dışişleri Bakanlığı AKP hükûmetleri döneminde ne yazık ki sistemli olarak dış politika yapım süreçlerinin dışında bırakıldı; özellikle son on yılda bakanlığın en üst düzey bilgi ve birikimine sahip kadroları siyasi gerekçelerle geri hizmete çekildi, meslek dışı büyükelçi atamalarının sayısı giderek artırıldı.”
Tam “tipik mütekait bir eski sefirden klasik yeni tayinler eleştirisi” derken sürpriz patlıyor:
“Bu noktada meslek dışı atamaların yanlış olduğunu söylemiyorum; görev yapacağı ülkede belirgin bir ağırlığı olan doğru kişiler meslek dışı büyükelçi olarak atanırsa ülkemizin çıkarları açısından elbette çok büyük faydalar da sağlanabilir, sadece küçük temsilciliklere de değil; yeter ki o kişiler bu görevi kaldıracak liyakat ve ağırlığa sahip olsun.”
Asıl bomba işte bu girişten sonra geliyor:
“Size sonuncusu Türkiye Cumhuriyeti Washington Büyükelçiliği olmak üzere üç ayrı dönemde görev yaptığım Amerika Birleşik Devletleri’nden örnek vermek isterim. Bugün Washington’a meslek dışından birinin, örneğin Muhtar Kent’in tayin edildiğini farz edelim…”
Muhtar Kent….
Coca Cola’nın eski dünya başkanı…
Bir dönem ABD’deki iş ve siyaset dünyasının en etkili isimlerinden biri…
Davos’un Davos olduğu yıllarda oranın starlarından biri…
Şimdi sık sık Ayvalık’ta…Türkiye’nin en güzel zeytin yağlarından birini yapıyor.
Bu cümleyi hayretler içinde okuyunca devamını da su gibi getirdim:
“Muhtar Kent, Amerika’da zirveye çıkmış bir Türk olarak Avrupa’nın önde gelen devletlerinin büyükelçilerinin dahi istediği zaman kolaylıkla ulaşamadığı Beyaz Saray’a onlardan çok daha rahat ulaşabilecek ağırlığa sahiptir; böylesine istisnai birikime ve ağırlığa sahip bir kişinin Washington Büyükelçiliğimizin görünürlüğünü ve erişim gücünü ne kadar büyük ölçüde artırabileceğini herhalde takdir edersiniz. Şimdi size sorum şu: Washington’a örneğin Muhtar Kent gibi bir kişi yerine hangi gerekçeyle eski bir siyasetçiyi atamayı tercih ettiniz? Kişilik özelliklerini hiçbir şekilde sorgulayamayacağım bu siyasetçi yerine bakanlığınızdaki yetkin meslek memurlarından birini bu göreve getirmeyi hiç düşünmediniz mi?”
CHP temsilcisi resmen “Washington’a Muhtar Kent’i getirin biz de destekleyelim” demeye getiriyor.
Bu teklifi zamanında biri rahmetli Turgut Özal’a yapsa anında üzerine atılırdı.
Muhtar Kent kabul eder mi bilemem, ama en azından bu vizyona sahip olmak çok önemli bir şey olurdu…
İktidar partisi ile ana muhalefet partisi arasında bu tonda yapıcı bir diyaloğa epeydir ilk defa tanık oluyoruz.
Bu sözün söylendiği günün zamanlamasına da bir bakalım.
18 Kasım günü Almanya dönüşü Cumhurbaşkanı Erdoğan uçakta gazetecilere “50+1’i konuşalım” diyor.
Tabii anında “MHP’den kurtulmak istiyor” yorumları geliyor. (Böyle bir şeye asla olamaz gözüyle bakıyorum. Erdoğan 2017’den beri Bahçeli sayesinde ayakta duruyor.)
48 saat sonra TBMM çatısı altında bu diyalog yaşanıyor.
Sadece bu da değil…
Namık Tan’ın TBBM Bütçe Komisyonundaki “Muhtar Kent” teklifinden 24 saat sonra bu defa Cumhuriyet gazetesinde çok ilginç bir yazı yayınlanıyor.
21 Kasım tarihli Cumhuriyet’te Barış Terkoğlu’nun CHP’de genel başkanın Milli Savunma Bakanlığından sorumlu başkan yardımcısı ile yapılmış bir mülakatı yayınlanıyor.
Konuşan emekli bir asker…
Emekli Tümamiral Yankı Bağcıoğlu…
Ergenekon kumpaslarında yargılanıp hüküm giymiş, bunun FETÖ kumpası olduğu anlaşıldıktan sonra çıkmış bir komutan.
Daha sonra tekrar Silahlı Kuvvetlere dönmüştü.
Öfke dolu olması gereken bir komutan ama o kadar makul bir ifade ile konuşuyor ki…
Emekli komutan sözüne “Genel Başkanımız yapıcı bir muhalefet izleyeceğimizi söylüyor” diyerek başlıyor.
“Savunma sanayimiz siyaset üstü bir mesele, ülkemizin bekası için çok önemli” diye devam ediyor.
Ve özellikle şu cümleleri:
“Milli Savunma Bakanı Sayın Yaşar Güler benim de geçmişte beraber çalıştığım, değer verdiğim bir komutanım. O da benim gibi işin siyasetine yeni yeni alışıyor. Kendisinin geçmişte yapılan yanlışları düzelteceğine inancım tam. Eminim önümüzdeki günlerde etkisini hissedeceğiz.”
Yeni bakana yepyeni ve beyaz sayfa açan cümleler bunlar…
Seçim öncesi Kılıçdaroğlu’nun eleştirileri ile gündeme gelen Bayraktar ailesine de önemli bir mesaj var.
İnsansız uçakları üreten Baykar’dan “Milli gururumuz” diye söz ediyor.
“Başta rahmetli Özdemir Bayraktar olmak üzere Bayraktar ailesi bu ülke için çok faydalı şeyler yapmış bir ailedir ve gelecekte de yapacaklarına inanıyorum” diyor.
Bu arada ailenin kurucu babası rahmetli Özdemir Bayraktar’ın FETÖ kumpasında mağdur olmuş askerlere, komutanlara nasıl destek verdiğini, sahip çıktığını anlatıyor.
Ve sonunda oğlu Selçuk Bayraktar’a bir tavsiyede bulunuyor:
“Siyasete yakıştırılması ya da girmesi onun şahsi tercihidir. Ama siyasette tartışma yaratarak değil, siyaset üstü davranarak, hizmetleri ile anılmasını tercih ederim.”
Son 4 gündür art arda meydana gelen bu olaylar “Birbiri ile ilgilidir” demek istemiyorum. Öyle bir komplo teorisi de aklımdan geçmiyor.
Ama TBMM’de en azından böyle önyargısız ve yapıcı bir tartışma ortamının oluşması Meclis’in kaybettiği itibarını onaracak, etkisizliğini azaltabilecek bir işlev görebilir demek istiyorum.
Bence bunlar “Anayasa’da 50 artı 1 meselesinden” çok daha önemli konular.
Dışişleri, İçişleri, Savunma, Maliye gibi bakanlıkların başındaki insanların böyle bir diyalog kapısı açmaları siyasetin kalitesini yükseltebilir, genellikle kutuplaştırıcı politika ve üslupla konuşan liderlerin altında o sürtüşmenin yıkıcı etkilerini azaltan bir hava oluşabilir…
Tabii lider kadrolarının o ağır belagat şehvetiyle partilerdeki bu sağduyulu makul sesleri anında susturmaması şartıyla…
Doğru o konuda da çok iyimser değilim…
CHP’li üye eski Büyükelçi Namık Tan dış temsilciliklere parti kanalından atanan bazı görevlilerle ilgili şikayetleri de zabıtlara eklemiş.
Alt alta yazınca üzücü bir tablo ortaya çıkıyor.
(*) Cakarta Büyükelçiliğine atanan eski AKP Milletvekili tarafsız bir bürokrat gibi davranmak yerine büyükelçi olarak kullandığı resmî Twitter hesabından eski seçim bölgesindeki partili arkadaşlarını kutluyor.
(*) Libya’ya büyükelçi olarak atanan şahsın özgeçmişi ne elçilik sayfasında ne internette ne de herhangi bir yerde mevcut; bu bilgi sanki internetten özellikle sildirilmiş. Yani iktidarınızın Doğu Akdeniz’de stratejik ortaklık planladığı Libya gibi kritik bir ülkeye kamuoyunun hakkında en basit bilgiye ulaşamadığı birinin yerleştirilmiş olduğunu anlıyoruz.
(*) Basında Cezayir’e büyükelçi olarak atanan eski Cumhurbaşkanı Danışmanının adli sicil kaydında tehdit ve yaralama suçları olduğu iddiası yer alıyor.
(*) Biz bu konuda Sayın Bakanımıza bir soru önergesi veriyoruz, âdeta aklımızla alay edilircesine “bakanlıktaki atamalar bilmem hangi sayılı kanuna göre yapılmaktadır” şeklinde bir iki cümleden ibaret bir cevap alıyoruz. Başka Bakanlıkların usulüne hâkim değilim, ama soru önergesi gibi bir müesseseye en azından Dışişleri Bakanlığımızın gerekli saygıyı göstermesi gerekiyor. Bunu da Sayın Bakandan hassasiyetle talep ediyoruz.”
Namık Tan haksız mı…
3 Aralık 2024 - Dün gece Türkiye’nin en prestijli ödülü tarihimizin en büyük başarısızlığına verildi
1 Aralık 2024 - Cumhurbaşkanı nerede konuşacak? Caminin avlusunda mı, minberde mi?
30 Kasım 2024 - Antakya’da 2000 yıl arayla ayakta kalan iki duvarın sırrı
29 Kasım 2024 - Master Chef sorusu: Bir Michelin şefinin tam teşekküllü kestane menüsü nasıldır?
28 Kasım 2024 - Rahmi Koç: İşadamıyım ama hayatım beş kuruş bile getirmeyecek üç işle geçiyor