Hollywood'un 70'li yılların efsane erkek oyuncuları gibi yeni bir starı var artık. Adı Pedro Pascal. Hafif sakallı, mütevazı. Gelin ona biraz yakından bakalım, çünkü o erkekliğin yeni sembolü.
Haftanın ilk gününde, bugün, “Küçük Güzel Şeyler Dükkanı”mın vitrininde 48 yaşında bir erkek var…
Onun hikayesini anlatacağım.
Yaşanmış bir hayat hikayesi bu…
Bu aynı zamanda 21’inci yüzyılın ikinci 10 yılında yükselen “Yeni maskülen erkek” portresinin hikayesi…
Ve yükselen bu portreyi taşıyan bir 21’inci yüzyıl kişiliği…
Hikayemiz bu yaz Temmuz ayında İngiltere’nin Kent bölgesindeki küçük sahil kasabası Margate’te başlıyor…
O gün kasabanın küçük bir sanat galerisinde İngiliz sanatçısı Heidi Gentle Burrell’in yağlı boya insan portreleri ve fotoğrafın bozulmasıyla yapılmış portreleri sergilenmektedir.
Serginin adı “Why It Looks Like I Love Pedro Pascal”
Türkçesi ile “Niye Pedro Pascal’ı Seviyor Gibiyim…”
İşte o gün galerinin önüne bir erkek gelir…
Ancak Pazar günü olduğu için galeri kapalıdır.
Erkek sırtını galerinin kapısına döner, cep telefonunu ile selfi yapar…
O selfiyi sosyal medyada paylaşınca olay patlar…
O Pazar günü kasabadaki galeriye gelen kişi Pedro Pascal’dır…
Yani bugün Yeni Hollywood’un yükselen süperstarı Pedro Pascal…
O gün gelmiş ve “Galeriyi benim için özel olarak açın” demeden ayrılmıştır…
Tanıyan herkesin dediği gibi…
Dünyanın en mütevazı insanlarından biridir.
Bugün artık nereye baksam, kadın erkek dergilerinin kapağında bu ismi görüyorum…
Onun için “1970’lerde Hollywood’un yeniden yükselişini sağlayan Robert de Niro, Al Pacino, Jack Nicholson, Denis Hopper gibi aktörlerin 2000 kuşağı” deniyor…
Adı artık George Clooney ve Brad Pitt’lerle aynı hizada…
Bradley Cooper onun için “Hollywood’un yeni Clint Eastwood”u diyor.
Ben onu ilk defa 2014’de Game of Thrones’da Oberyn Martell karakteri ile tanımıştım.
Biseksüel bir karakterdi…
Nedense ilk görüşte pek takılmamıştım.
Ama bir yıl sonra “Narcos” dizisinde DEA Ajanı Javier Pena olarak gördüğümde, beni o diziye bağlayan karakterlerden biri haline dönüşmüştü o an.
Sonra Mandolorian’la Star Wars evrenine girdi.
Ve son olarak Last Of Us’da kızını korumaya çalışan baba karakterinde iyice hayatımıza yerleşti…
Tabii beraberinde bir çok soruyla birlikte geldi…
Dediğim gibi bugün Yeni Hollywood’un süper starlar kategorisinin başında.
Instagram’da 8.4 milyon takipçisi var.
Instagram’daki resmi hesabının adı, kişiliği hakkında da fikir veriyor:
“pascalispunk…”
Bir tarafındarn “Punk” bir karakter var diyebilir miyiz…
Ama onun asıl evreni Tik Tok…
Tik Tok’a Hashtag Pedro Pascal ile girin..
Ona ait videoların 10 milyardan fazla görüntülendiğini göreceksiniz.
Bu haliyle Brad Pitt’i bile geçti. (Brad Pitt’in hiçbir sosyal medya hesabı yok bunu da hesaba katmak gerekir.)
Nedir Pedro Pascal’ı hem gençlerin hem yaşlıların;
Biseksüel Oberyn Martell karakteri ile, hem kadınların hem erkeklerin gözünde böylesine büyüleyici kılan?
Narcos’daki biraz pejmürde uyuşturucu ajanı Javier Pena gibi “Karanlık ama güven verici” yanı mı…
Yoksa “Last of Us’daki yine “Karanlık ama kızını kollayıcı baba mı…”
Bugünün psikolojisi içinde kesin teşhis koyabilmek zor…
Bir yandan yükselen “Maskülen erkekliğin” en büyük sembollerinden biri olarak görülüyor..
Bir yandan, hakkında gay olduğuna dair binlerce yazı var.
Kadınların gözdesi ama gerçek hayatta yanında bir kız arkadaşı veya kadın görmüyoruz.
Kardeşi “Transeksüel” olmaya karar verdiğinde en büyük destekçisi ve hayatı boyunca onu koruyan bir abisi haline geliyor.
Instagram hesabı da karışık.
Sık sık LGBT renkleri ve mesajları yayınlıyor.
Aynı hesapta sık sık Sebastiano Mauri’nin kitaplarını tanıtıyor.
Sebastiano Mauri kim?
Gay olduğu açıkça bilinen bir yazar.
Ferzan Özpetek’in “Bir Ömür Yetmez” (Saturno Contro) filminde oynayan İtalyan aktör ve yazar Filippo Timi ile gay evliliği yapmış.
Ama herkesin kabul ettiği bir gerçek de var.
Profilindeki bütün bu sorular onu “Yeni maskülen erkeğin sembolü” tahtından indiremiyor.
Takma adı “Daddy…” Yani “Baba…”
Esquire dergisi onu “tehlikeli bir cazibe” olarak tarif ediyor.
Anne, babasının anti faşist karakteri onun DNA’larına da geçmiş.
Instagram’da son paylaşımlarından biri 11 Eylül 1975 Şili askeri darbesini hatırlatıp “Unutmayın” diyen bir fotoğraf.
Irkçılığa karşı büyük bir mücadele veriyor.
Yine soruyorum: Öyleyse nedir bizleri ona bağlayan o duygu?
Acaba kişiliği mi…
Onu anlamak için biraz geriye 1970’li yıllara, Şili’ye dönmemiz gerekiyor.
11 Eylül 1973…
Şili’nin seçilmiş başkanı Allende askeri darbe ile düşürülüyor.
Seçilmiş başkandan bize kalan son kare, Başkanlık Sarayında elinde silah direnirken çekilen bir fotoğraf…
Orada savaşarak ölüyor…
Pedro Pascal’ın babası ve annesi Allende yanlısı devrimci insanlar.
Pedro işte o Şili’de, darbeden iki yıl sonra 2 Nisan 1975’de doğuyor.
Ancak ailesi Pinochet’nin faşist rejimine dayanamayıp, Amerika Birleşik Devletleri’ne göç ediyor…
Pedro henüz çok küçük yaştadır.
Yani asıl hayatı orada Amerika’da başlıyor.
Aktörlükteki ilk hedefi komedyen olmak.
En ayran olduğu yönetmen, komedinin o dönemlerdeki kralı Mel Brooks..
Sonra Coen kardeşlerin filmlerini keşfediyor.
Saatlerce film seyrediyor. Annesi ve babası, sinema salonları açıldığında kapısına bırakıyor, akşam 18’e alıyor.
1993’de New York’un prestijli sanat okulu Tisch’e giriyor.
Tabii ki kafe ve restoranlarda garsonluk da var kariyerinde. Sonra Los Angeles ve Game of Thrones dönemi başlıyor.
Kişiliği işte bütün bu yıllarda iyice ortaya çıkıyor.
Hayatta en sevdiği insan, kendisinin de el büyük “Fan’ı” olan annesi intihar ediyor.
Hollywood tarihinde annesinin genç kızlık soyadını alan belki de tek erkek oyuncu o.
Babasından gelen adı Jose Pedro Almaceda…
Önce sonuna annesinin genç kızlık adını da ekliyor, sonra ötekileri atıp sadece Pedro Pascal oluyor.
Böyle insanların hayatını okuduğumda nedense aklıma gelen ilk sorulardan biri “Acaba hangi şarkıları dinliyordur…”
Çünkü sevdiği ve dinlediği müzik insanın karakterinin önemli bir parçasıdır.
Onun için Spotify’da yaptığım playlistlerden birine “Soundtrack of my Life” adını koymuştum.
Benim hayat filmimin fon müziği yani…
O da NME adlı siteye verdiği mülakatta hayatını etkileyen müzikleri anlatırken aynı ismi koymuş.
Oradan biraz müzik zevkini ve karakterini çıkarmaya çalıştım.
Buyrun birlikte bakalım:
(*) Hayatında dinlediğini hatırladığı ilk şakı:
Anita Ward: “Ring my Belle”
(*) Gitmeyi istediği ilk konser:
“The Police.”
Babasının götürdüğü ilk konser Iggy Pop’muş..
Sonra babalarından kendi istedikleri konserler için bilet istemeye başlamışlar.
Kız kardeşi Madonna istemiş.
O ise The Police grubunun konserini…
(*) Çok sevdiği ilk şarkı:
Billy Idol: “White Wedding”
(*) Satın aldığı ilk albüm:
Paul Simon: “Graceland”
(*) Karaoeke’de söylemek istediği şarkı:
“La Bamba”
(*) Bana dans etme duygusu veren şarkı:
Technotronic: “Move This”
Ve geliyorum en önemlisinie…
(*) Cenazesinde çalınmasını istediği şarkı:
Prince: “Purple Rain….”
İşte burada duralım…
Purple Rain ve özellikle gitar solo bölümü benim için de bu gökyüzünün altında yazılmış en etkileyici müziklerden biri…
Pedro Pascal onunla ilgili bir anısını da anlatıyor.
“Prince’in öldüğünü Londra’da bir otel odasında öğrendim” diyor.
“Ağlamaya başladım. Room Servisi aradım. Servis görevlisi geldiğinde beni ağlarken gördü. Birbirimize sarıldık…”
Cenazenizde ne çalınmasını istersiniz…
Benim tek arzum var:
Mahler’in 5’inci Senfonisinin Adagietto bölümü…
Bilmiyordum, meğer Bernstein’ın vasiyeti de oymuş. New York’taki cenazesinde o parça çalınmış.
Bu parçayı ilk defa Paris’te öğrenciyken gittiğim Visconti’nin Venedik’te Ölüm filminde dinlemiştim.
Bana göre yeryüzünde yazılmış bundan daha büyük bir müzik parçası yok.
Mükemmelliğin ve duygusal estetiğin nirvanasıdır diye hissediyorum.
Tabii bana göre…
O nedenle merek ediyorum acaba Bradley Cooper’ın oynadığı Bernstein’i anlatan “Maestro” filminde cenaze sahnesi ve bu parça var mı…
Pedro Pascal’a dönersek…
Fransız Figaro gazetesinin haftalık eki “Madame Figaro” bu hafta kapağında “Yeni Maskulen erkekler” konusun işlemiş.
Derginin giriş yazısı Pablo Pedro…
Hepsi hafif sakallı erkekler…
Yepyeni bir erkeklik mi yoksa insan olma profili mi..
Cevabını size bırakıyorum.
Kabul edelim ki biraz karmaşık…
Hatta birazdan da fazla…
Ama kişiliğinin, umut ettiğimiz, ne yazık ki ilk 20 yılında hayal kırıklığına uğradığımız bu Yüzyılın , sayıları çok fazla olmasa da, hayranlık verici insan portresine yakıştığı kesin…
24 Aralık 2024 - Başörtülü kadının kelepçelendiği gece Ankara ve Manisa’da yaşanan üç olay
21 Aralık 2024 - Bu 32 blucin efsanesinden kaçını tanıyorsunuz?
20 Aralık 2024 - 6 Aralık akşamı Fahrettin Altun’un adamları CNN rejisini neden aradı?
19 Aralık 2024 - Bir Türk YouTuber’ın en derin mağara rekoru: Tam 185 milyon