Bir Fenerbahçeli olarak pazar günümün önemli bir bölümü Ülker Stadyumu’nda geçti.
Tabii ki oturup Fenerbahçe ‘Olay’ını yazacaktım.
Ama aynı saatlerde Avrupa’daki arkadaşlarımdan öyle mesajlar gelmeye başladı ki…
Her şeyi değiştirdi.
Bu yazıyı sabaha karşı saat 04’te yazmaya başladım.
Çok da hızlı yazdım…
Klavye su gibi aktı.
Dün aynı saatlerde Avrupa’da Avrupa Parlamentosu seçimleri vardı.
Gece yarısına doğru hepimizin önünde şöyle bir Avrupa gerçeği oluştu.
Evet dün gece itibariyle,
Sartre’ın, Camus’nun, Descartes’ın, Küçük Prens’in memleketinde aşırı sağ birinci parti oldu.
Son 20 yılda yüzde 25 bandını geçemeyen aşırı sağ birlik yüzde 31’le birinci çıktı sandıktan.
Yani Almanya’da aynı sandıktan yüzde 30 oyla birinci çıkan Hıristiyan Demokrat Parti’den bile fazla oy aldı.
Üç buçuk milyon Türk asıllı insanın yaşadığı Almanya’da Hitler döneminden beri aşırı sağ ilk defa ikinci parti durumuna yükseldi.
Siyasi tsunami daha dün gece Fransa’da ilk darbesini vurdu.
Cumhurbaşkanı Macron parlamentoyu feshetti…
Ülke Haziran’da seçime gidiyor…
Konuştuğum arkadaşlarım şu soruyu soruyordu.
İrlanda, İtalya ve Polonya’dan gelen sonuçlar feciydi…
Sandık aşırı sağın renkleri olan siyaha ve griye boyanmıştı.
Demokrasi 100 yıl önce doğduğu yaşlı kıtada mı batıyordu…
Ve demokrasiyi iki şey mi batırıyordu.
Göçmenler…
Ve enflasyon…
İşte bunları öğrendiğim an konuştuğum her arkadaşıma “Bir dakika” dedim..
Arkadaş, bu anlattıklarınız Türkler olarak bizim de başımızdaki en büyük felaketler…
Ancaak…
Ve onlar da o andan itibaren galiba anlamaya başladı.
31 Mart 2024 gecesi Türkiye’de yaşadığımız olayın ne olduğunu…
Onlara o geceden beri sandıktan çıkan sonucun önemini anlatmaya çalışıyordum.
Anlamıyorlardı.
Veya anlamayı içlerine sindiremiyorlardı.
Onlar anlamayınca çalıştıkları gazeteler, televizyonlar, haber siteleri de anlamıyordu.
Ama dün gece kendi ülkelerindeki sandıklar kapanınca anlamaya başladılar.
Açık açık, kelime kelime, altını çize çize yazıyorum.
Arkadaş, göçmense bizde daha fazlası var…
Altı milyon…
Enflasyonsa bizde 10-20 katı.
Savaşsa…
Bizim sınırlarımıza gelip üç gün yaşayın..
Terör tehlikesiyse gelip görün…
Aynı sorunlar var, üstelik daha azı.
Siz… okumuş, görmüş geçirmiş, arkasında İkinci Dünya Savaşı sonrası 75 yıllık demokrasi tecrübesi olan insanlar olarak bu sorunların çözümünü resmen faşist ve ırkçı partilerde ararken…
Burada biz Türkler ve Kürtler, bizim ülkemizin halkı çözümü daha demokratik, daha adaletçi, daha insan haklarından yana, daha sosyal demokrat partide aradı.
Dün gece sizin sandıklarınızdan daha aşırı sağcılık, daha az demokrasi çıkarken 31 Mart günü burada, Türkiye’de sandıktan daha fazla demokrasi arzusu çıktı.
O nedenle Fenerbahçe yazısını bir kenara bıraktım. Çünkü 31 Mart gününden beri beni anlamayan Paris’teki ve Berlin’deki arkadaşlarıma haykırmak istiyorum.
Burada, Türkiye’de çok önemli bir şey oldu ve anlamıyorsunuz.
Şimdi anladınız mı ne demek istediğimi…
Hani Kopenhag kriterlerdi vardı ya…
Hani 1950’den beri çok partili hayatı, serbest seçimi yaşatmaya çalışan ama sizin küçümsediğiniz bu halk var ya…
31 Mart günü işte böyle bir şeyi başardı.
Altı milyon göçmene, yüzde 100’ü geçen enflasyona, savaşlara, adaletsizliğe karşı çözümü ırkçılıkta değil, aşırı sağda değil, daha özgürlükçü, daha demokrat, daha adil bir siyasette aradı.
Türkler o gün yerel iktidarı değiştirdi.
Bugün büyük şehirlerimizin neredeyse yüzde 80’inde işte halkın bu iradesi iktidarda.
Haa bakın geçen hafta Hindistan’dan da benzer sesler gelmeye başladı.
Orada da Modi’nin otoriter rejimi seçimlerde darbe aldı.
Ne dersiniz…
İster misiniz bu defa demokrasi Doğu’dan doğsun.
Ne dersiniz, o Avrupa’nın demokratik ideallerini sizin ırkçı partilerinize oy verenler mi daha çok temsil ediyor…
Yoksa burada yerel yönetimleri sandıkta demokrasiyle fetheden insanlar mı.
Haa unutup da kapatmayayım…
Dün gece Fenerbahçe de çok güzel bir demokrasi hikayesi yazdı…
Onu da yazın bir kenara…