Türk solunun Rizeli ikinci ve son ‘laz’ını dün uğurladık

18 Nisan 2024

Dün Şakirin Camiinin avlusundan Ercan Eyüboğlu’nu uğurladık.

Ailesi ölüm ilanında adının üstüne lakabını da yazmıştı:

“Laz Ercan…”

Bizim kuşağın sol devrimci  tarihi bir anlamda “lakaplar” ve “kod adları” tarihidir.

Mesela “Güzel Osman…”

Mülkiye’nin Güzel Osman’ının soyadını ölüm ilanında gördük

Mülkiye tarihinin gelmiş geçmiş en yakışıklı erkeği kabul edilirdi.

Kadına “güzel,” erkeğe “yakışıklı” denen bir çağda ona “Güzel Osman” adı takılmıştı.

Mülkiyeli arkadaşları ölüm ilanını bile “Güzel Osman” diye vermişti.

Soyadı Tokcan’dı…

Türk solunun birinci ‘laz’ının ölüm ilanı

Türk sol tarihinin “laz” lakaplı iki ünlü kahramanı vardı.

Biri Türkiye Komünist Partisi’nin efsanevi genel sekreteri Laz İsmail’di…

TKP yasaklı olduğu için hayatı Moskova ve Doğu Berlin’de geçmiş bir komünistti…

Biz 60-/9 sol kuşakları onu “Laz İsmail” olarak bilirdik.

18 Ekim 1983’te Türkiye’de 12 Eylül rejimi sürerken ölmüştü.

Ailesi Hürriyet gazetesine ölüm ilanı vermişti ama adı orada “İsmail Bilen” olarak geçtiği için kimse fark etmemişti.

Sonra galiba Tercüman gazetesi farkına varıp onun TKP’li “Laz İsmail” olduğunu yazınca kabak ölüm ilanını yayınlayan Hürriyet gazetesinin başına patlamıştı.

Askeri yönetim Hürriyet gazetesini bir hafta kapatmıştı bu ilanı yayınladığı için.

1416’lı ikinci laz ise devlet bursuyla okuyan bir solcuydu

Ercan Eyüboğlu, Behice Boran’ın Türkiye İşçi Partisi’ne yakındı.

1970’li yıllarda Paris’te benim gibi Milli Eğitim Bakanlığı bursu ile okuyan Türk öğrencilerden biriydi.

12 Mart askeri ara dönemiydi… 

Türkiye’nin Paris Büyükelçisi Hasan Esat Işık ruhen askeri rejim karşıtı bir büyükelçiydi.

O dönemde olmayacak bir şey yapmış ve Paris’teki Türk öğrencilerin örgütlenmesi için Saint Michel meydanında büyük bir daire satın almış ve onu öğrenci birliğinin kurulması için öğrencilerin yönetimine vermişti.

68 Mayısı’nda taşların söküldüğü meydanda bir Türk öğrenci derneği

Yani 68 Mayıs hareketinin başladığı meydan ve sokaklarda, Sorbonne’un iki adım ötesinde bütün solcu Türk öğrencilerin  toplandığı bir öğrenci birliği lokalimiz vardı.

Böyle bir cüreti de ancak Hasan Esat Işık gibi bir Cumhuriyet sefiri gösterebilirdi.

1970’li yılların başıydı ve tabii ki  pek çoğumuz solcuyduk.

Dev Yol’un, Yurtsever Birleşik Cephe’nin, Maocuların, Deniz Gezmişçilerin, Mahir Çayancıların Türk öğrenci hareketi üzerinde tekel kurduğu yıllardı.

(Soldan) Raşit Kaya, Rahmi Saltuk, Necmiye Alpay, Zülfü Livaneli o yıllarda Fransız Komünist Partisi bayramında

Türk devleti Deniz Gezmiş’i asmaya hazırlanırken onu kurtarmak için dağıtılan bildiri orada basılıyordu

Düşünebiliyor musunuz, 12 Mart iktidarı Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ı darağacına çıkarmaya hazırlanırken Paris sokaklarında onların kurtarılması için dağıtılan bildiriler bir Türk büyükelçinin sağladığı lokaldeki teksir makinasında basılıyordu. 

Öğrenci birliği seçimlerini içinde bizim olduğumuz grup kazanmıştı.

Beş kişilik yönetim kurulunun iki üyesi TKP’li, iki üyesi TİP’liydi ve bir üyesi de TİP’le CHP arasında gidip gelen bendim.

Jön Türkler’den sonraki en güçlü öğrenci hareketi

Ercan Eyüboğlu işte o öğrenci birliğinin başkanıydı…

Hepimiz halk çocuğuyduk ve Abdülhamid zamanında çıkarılmış, Cumhuriyet döneminde de devam ettirilmiş 1416 Sayılı Kanun’un sağladığı bursla okuyorduk.

Yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin verdiği bursla okuyor, ama Türkiye’deki askeri ara yönetime de kafa tutuyorduk.

Öyle günlerdi işte…

O öğrenci birliği Osmanlı döneminde Paris’te oluşan Genç Türk hareketinden sonraki en güçlü Türk kuruluşuydu.

Kimler geçmedi ki o öğrenci lokalinden

Kimler geçmedi ki Saint Michel’deki o lokalden.

O günlerde Sovyetler Birliği’ndeki incelemelerini bitirip 12 Mart rejimi yüzünden Paris’te kalan Ataol Behramoğlu’nun aslında ne kadar milliyetçi olduğunu 20 Temmuz 1974 Kıbrıs harekatında duvara astığımız Kıbrıs haritasının başında orada öğrendim.

Takma bir isimle Paris’e gelen Cengiz Çandar’ı o binada tanıdım. Bugünün tanınmış ekonomi profesörlerinden Seyfettin Gürsel’le sol siyaset kavgalarını o binada yaptık. Kardeşi yazar Nedim Gürsel’in adını ilk defa oralarda duyduk. Sonradan CHP milletvekilliği yapacak olan ekonomist Oğuz Oyan, ODTÜ’nün en sevilen hocalarından biri olan Raşit Kaya, bugün Cihangir’in en ünlü simalarından Necmiye Alpay, ünlü ressamlarımız Veysel Günay, Komet, Utku Varlık, Mehmet Güleryüz, çok erken kaybettiğimiz Oğuz Feyzioğlu, TKP’nin Londra ayağından Ali Erten…

Hepsi geçti o binadan…

O öğrenci birliğinin efsane başkanıydı Ercan

Ercan Eyüboğlu işte o öğrenci birliğinin başkanıydı.

Bütün Fransa soluyla çok iyi ilişkileri vardı. Fransız Sosyalist ve Komünist partilerinde çok insanı şahsen tanırdı.

Fransızca konuşurken aksanı çok kuvvetliydi, ama içimizde Fransızca bildiriyi en iyi o yazardı.

Çok iyi yetişmiş bir solcuydu.

TİP yanlısıydı. Gerçek bir solcuydu. Ama hayatı boyunca solda şiddet anlayışına da hep karşı çıktı.

Moskova’dan yönetilen bir “Türk sol hareketi” fikri ona hiç uygun değildi.

1975 yazı… Nadir Nadi’nin başyazısıyla şaşkınlıkla uyandığımız o sabah

O öğrenci derneğindeki faaliyetlerimiz onun da benim de bursumuza mal oldu.

1975 yazında ikimizin de hiç beklemediği ve asla desteklemediğimiz bir olay oldu. 

Bir yıl önce Kıbrıs Barış Harekatı olmuştu. Biz tatil için Türkiye’deydik.

O sırada Paris’te kalan yönetim kurulundan iki arkadaşımız Barış Harekatı kararını alan Ecevit hükümetini faşistlikle suçlayan bir bildiri yayınlamış.

Le Monde gazetesi bu bildiriyi yayınlayınca kabak da bizim başımıza patladı.

Bir sabah uyandığımızda Nadir Nadi’nin Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan “Bunlar da devrimci ha…” başlıklı zehir zemberek başyazısını  gördük.

Artık iktidarda 1. Milliyetçi Cephe hükümeti vardı

Askeri ara rejim bitmişti ama Ecevit de gitmişti ve artık iktidarda Birinci Milliyetçi Cephe Hükümeti vardı.

Tabii ki Milli Eğitim Bakanlığı bursumuzu kesti.

Bursum altı ay sonra rahmetli kayınpederim CHP’li Hüdai Oral’ın dönemin Milli Eğitim Bakanı Ali Naili Erdem’e durumu anlatmasıyla tekrar bağlandı.

Doktoramı tamamlamamı o iyi insana, Ali Naili Erdem’e borçluyum.

Hala bayramlarda arıyor, her defasında ona minnet duygumu iletiyorum.

Siyasette böyle bir centilmenlik anlayışının olduğu yıllardı.

Fransa bitti ama Ercan’ın hayatı daha kolay olmadı

Ancak Ercan’ın hayatı Fransa’dan sonra da kolay olmadı.

İkimiz de öğretim üyesi olduk.

Ercan sol eğilimli TÜMÖD (Türkiye Öğretim Üyeleri Derneği) başkanlığı yaptı.

12 Eylül öncesi ülkücülerden çok ölüm tehditi aldı. O dönemde hepimizin hayatını kurtaran iki şey vardı.

Tesadüfler veya şans…

12 Eylül bazılarımızın hayatını kurtardı ama…

12 Eylül darbesi oldu ama Ercan’n hayatı kolaylaşmadı.

Bu defa askeri darbe yönetimi onu yargılama kararı aldı.

Hakkında idam talebiyle iddianame hazırlandı.

İşte o günlerde uluslararası sol dayanışma kanalları harekete geçti.

Fransa’da Mitterrand iktidarda ve Alain Chenal devreye giriyor

Önce Fransa Sosyalist Partisi’nin dış ilişkiler sorumlusu, öğrencilik yıllarından arkadaşımız, Türkiye dostu Alain Chenal devreye girdi.

O sırada Mitterrand Cumhurbaşkanı olmuştu ve Fransa’da sol özgürlük rüzgarları esiyordu.

Alain Fransa Dışişleri Bakanlığını harekete geçirdi.

Bense Fransa’nın Ankara Büyükelçiliği Müsteşarı Phillipe Baude’u çok iyi tanıyordum.

Büyük bir entellektüeldi…

12 Eylül’de bize evini açan Fransız müsteşar devreye giriyor

12 Eylül döneminin karartma gecelerinde onun evi bizim için bir hayat vahasıydı.

Mümtaz Soysal, Enis ve Figen Batur, Sina Akşin, Filiz ve Şahin Yenişehirlioğu. İlber Ortaylı, Oruç Aruoba hepimiz o evin müdavimiydik.

Phillipe Baude’a Ercan’ın durumunu anlattım ve Alain’in Paris’teki girişimlerini söyledim.

Böylece 12 Eylül döneminin gizli kalmış kurtarma operasyonlarından biri başladı.

Ercan’a bir Fransız pasaportu verildi ve bir sabah o pasaportla Paris’e uçtu.

Ercan’la Güniz Sokakta altlı üstlü oturuyoruz

Ercan son 20 yılda benden çok eşim Tansu’yla konuşuyordu.

Çünkü o ikisi Paris’teki sol ideallerine sadık kalmıştı.

Ama Ercan hiçbir zaman yargılamadı beni…

12 Eylül öncesi öğretim üyeliği yıllarımızda Ankara Güniz Sokak’ta aynı binada oturuyorduk.

Tansu’nun dünkü Instagram paylaşımı benden iyi anlatıyor

Tansu dün Instagram hesabından şunu paylaşmış:

“Paris’ten bir gençlik yoldaşımızı kaybettik. Aynı zamanda Türkiye büyük bir akademisyenini kaybetti. Bizim kuşağımızda ‘devlet doktorası’ yapan az sayıda Türk öğrenciden biriydi. Samimi bir solcuydu. Behice Boran’ın Türkiye İşçi Partisi’nin samimi bir savunucuydu. Bütün hayatı boyunca şiddet ve terörün solcusuna da, sağcısına da, dincisine de karşı çıktı. Ama bütün bunların ötesinde çok iyi ve çok merhametli bir insandı Ercan….”

Ercan’ı benden çok daha iyi tanıyordu, benden çok daha iyi özetlemiş.

Birinci ‘laz’ın kod adı Marat idi, ötekinin hiçbir zaman kod adı olmadı

Türk solunun ilk “Laz”ı İsmail Bilen Rize’nin Çamlıhemşin’inde doğmuştu. 

Takma adlarından birini Fransız devrimci Marat’dan almıştı…

Dün uğurladığımız ikinci “Laz” Ercan Eyüboğlu da Rize’nin İkizdere’sindendi…

Ercan’ın kod adı yoktu…

Çünkü hep legaliteden yana bir devrimci olarak yaşadı.

Türk solunun iki Rizeli lazı bugün artık nerede

Rize iki büyük solcu çıkarmıştı…

Biri hala ülkesine dönemedi ve bugün Sofya Devlet Mezarlığında yatıyor.

Ötekini, Ercan Eyüboğlu’nu dün Çekmeköy mezarlığında toprağa verdik.

Artık orada yatıyor…

Çok iyi ve çok merhametli bir insandı Ercan…

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.