Cumartesi günü siyaset yazısını kim niye okusun? Ama yazmadan da olmaz
Bugün cumartesi. İstanbul’da kapalı ve yağmurlu bir hava var; tipik bir bahar havası. Güneşi evet özledik ama toprak da yağmuru özledi.
Böyle bir günde kafanızı siyasete yormak ne kadar istersiniz bilemedim ama ne yapayım, siyasette olup biten önemli şeyleri yazmadan da olmaz.
Birkaç adım geri çekilip bakınca Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın aslında geçen yıl yeniden Cumhurbaşkanı seçildiğinden beri yeni bir arayış içinde olduğu seziliyor.
Erdoğan başkanlık sisteminin ikinci döneminde ilkine hiç benzemeyen biçimde hareket ediyor; özellikle ekonomi, dış politika ve güvenlik alanlarında bir önceki kabinesine göre çok daha yetkin isimlerle çalışıyor. O isimlerin bu yetkinliği sayesinde Cumhurbaşkanı gündelik yönetime de çok daha az karışıyor artık.
İlk döneminin neredeyse tamamına damgasını vuran ve neredeyse tamamı klinik psikiyatrinin konusu olması gereken paranoyalardan da, cehaletin doruğu kabul edilmesi gereken ‘epistemolojik kopuş’lardan da söz etmiyoruz bugün. Bunlar önemli.
Ama daha önemlisi, bütün bu olağanüstü başarısızlıklara ve Türkiye açısından büyük gerilemelerin yaşandığı beş yıla rağmen Tayyip Erdoğan’ın iktidarını koruyor olması.
Erdoğan iktidarını koruyor ama 31 Mart’taki yerel seçimde ayağının altındaki halı bir ölçüde çekildi. Aslında o bunu 14 Mayıs’ta da hissetmişti ama bugünkü his çok daha kuvvetli. 2018-23 arasında yaşattığı çılgınlıkların faturası önüne 2028’de gelecek, o bakımdan durumu toparlamak için biraz zamanı var.
CHP öncülüğündeki muhalefet bütün bu çılgınlıklara rağmen 2023’te seçimi kazanamadı; çünkü o çılgınlıkları yapan Tayyip Erdoğan’dan daha akıllı uslu olduğunu ve ülkeyi sükunet içinde iyi yönetebileceğini halka gösteremedi.
Oysa yerel seçimdeki CHP ‘Ben akıllandım ve ülkeyi de yönetebilirim’ izlenimi vermeyi başardı; çünkü bu seçimin doğası zaten ‘yerel’ olmasıydı, tek tek yerel adaylar o güveni kendi illerinde ilçelerinde vermeyi başardı.
Şimdi CHP’nin sınavındayız: Bu parti 2028’e kadar kavgasız gürültüsüz ve işine odaklanarak şehirleri iyi yönetebildiğini gösterebilecek olursa ülkeyi de Tayyip Erdoğan’dan devralma şansına sahip.
İlginç biçimde CHP sınavının bu olduğunun farkına hemen vardı ve buna uygun hareket etmeye başladı. CHP Genel Başkanı Özgür Özel elini Tayyip Erdoğan’a uzattı; Erdoğan da bu eli sıktı.
Şimdi iki lider siyasette yumuşama sinyalleri veriyor. Bunu ‘normalleşme’ olarak okumak gerekir. Normalleşmeye herkesten çok Tayyip Erdoğan’ın ihtiyacı var; 2018-23’ün çılgınlıkları sürdürülebilir değil (Bugünlerde o eski beş yılı anımsatan yegane çılgınlık İsrail ve Gazze konusunda devam ediyor ama dün itibariyle onda da bir ‘normalleşme’ arayışı başlamış gibi duruyor; Erdoğan’ın ‘Amacımız İsrail’i ateşkese zorlamak’ demesi önemli. ‘Ateşkes olursa İsrail’le eskiye döneriz’ anlamına geliyor bu sözler).
Tabii, ‘Erdoğan çılgınlıktan vazgeçti’ diyorum ama 2018-23 arasının bazı çılgınlıkları sürüyor. Bir büyük örnek Osman Kavala’nın uğradığı ağır adaletsizlikle sembolleşen Gezi Davası. Bir başka örnek Selahattin Demirtaş’ın yok yere hapiste tutulması.
Geçmiş dönemin vazgeçilen ve terse çevrilen üç çılgınlığını hatırlayın: Rahip Brunson’un olmayan delillerle hapse atılması; Mısır’la ilişkilerin düşmanlık seviyesine getirilmesi; Birleşik Arap Emirlikleri’nin 15 Temmuz darbesini finanse etmekle suçlanması…
Bu üç saçmalık da sona erdi. Üçünün de bugün yaşadığımız ekonomik yıkımda büyük payı var.
Ama Osman Kavala ile Selahattin Demirtaş’ın hapiste tutulmasının da maliyeti var. Onlarla ilgili çılgınlığın sürdürülmesi de ekonomik yıkımda rol oynadı, oynamaya devam ediyor. Bu çılgınlıkları sona erdirmek de Tayyip Erdoğan’ın elinde. Zaten onları sona erdirmeden ‘normal’e erişmesine imkan ve ihtimal yok (‘Normal’e yine de erişemeyecek, çünkü arada kırıp döktükleri hem içte hem dışta kalıcı izler bıraktı maalesef).
İşte Tayyip Erdoğan ile Özgür Özel arasındaki görüşmeye bence bu çerçevede bakmak gerekir: Tayyip Erdoğan kendine bir çıkış alternatifi arıyor, Özgür Özel ise partisini yükselten şeyin ergence davranışlar ve tepkiler değil ‘yetişkin’ bir siyaset tarzı olduğunun farkına vardı, bu konuda tutarlı kalmak istiyor.
Gereksiz hayallere kapılmamak lazım:
İki lider farklı çıkarların peşinde karşılıklı bir dansa başladı. Hepimizin ümidi bu dansın seviyeli bir satranç maçı şeklinde geçmesi olabilir ama burası Türkiye, unutmayın. Satranç maçı diye başlayan karşılaşma kolayca tavla maçına dönüşebilir ve onun bir aşamasında da taraflardan biri tavla kutusunu karşısındakinin kafasına vurmaya kalkışabilir.
Her hamleyi dikkatle izlemekte fayda var.