08-03-2024
İsmet Berkan

Hakan Fidan ile İbrahim Kalın ABD’de ne yapıyor?

Hakan Fidan ile İbrahim Kalın ABD’de ne yapıyor?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bu hafta pazartesi akşamı kabine toplantısının ardından çok önemli bir açıklama yaptı, ama açıklama ekonomi ve seçim gündemi içinde satır aralarında kaldı.

Şöyle dedi Erdoğan:

‘Terörle mücadeleyi kararlılıkla sürdürüyoruz. Irak sınırlarımızı güven altına alacak çemberi tamamlamak üzereyiz. İnşallah bu yazın Irak sınırlarımızla ilgili meseleyi kalıcı olarak çözüme kavuşturmuş olacağız. Suriye sınırlarımız boyunca 30-40 kilometre derinliğinde güvenlik koridoru oluşturma irademiz bakidir. Türkiye’yi  güney sınırları boyunca kuracağı bir “teröristan” ile dize getireceğini düşünenlere yeni kabuslar yaşatacak hazırlıklarımız var.’

Burada Erdoğan’ın ‘Irak sınırlarımızı güven altına alacak çemberi tamamlamak üzereyiz’ cümlesi kritik. Kastettiği şey 2020 yılında başlatılan Pençe-Kilit Operasyonu.

Hatırlayalım, bu operasyon Türkiye-Irak sınırının PKK tarafından kullanılmasını önlemek için başlatıldı. Yüzbinlerce kilometrekarelik dağlık alana yayılan Pençe-Kilit Harekat Bölgesinde Irak sınırları için o yüzbinlerce kilometrekarelik alanda Türk ordusu ‘alan kontrolü’ sağlamayı hedefliyor.

Irak sınırının içinde her an görev yapan kaç Türk askeri olduğunu da, burada bugüne kadar kaç tane kalıcı karakol ve üs bölgesi inşa edildiğini de, Irak sınırlarının içindeki bu kalıcı Türk askeri varlığının ikmal ve iaşesinin nasıl yapıldığını da bilmiyoruz aslında.

Başka bir ülkenin topraklarında kalıcı asker bulundurmak doğası gereği son derece gizli yürütülüyor. Zaten iç kamuoyu da bu konuyu çok merak etmiyor. Buradaki askeri varlığımız ancak geçen yılın sonlarında PKK bazı üs bölgelerine intihar saldırıları yaptığında yeniden hatırlandı. Diğer zamanlarda bu konuyu unutmayı, sanki böyle bir şey yokmuş gibi davranmayı tercih ediyoruz.

Ama şimdi Cumhurbaşkanı’ndan öğreniyoruz ki Türk askerinin Irak’taki varlığı iyice kalıcı hale geliyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ‘İnşallah bu yazın Irak sınırlarımızla ilgili meseleyi kalıcı olarak çözüme kavuşturmuş olacağız’ derken artık son kalıcı karakol ve üs bölgesi inşaatlarının da yaz aylarında tamamlanacağını anlatıyor aslında.

Türkiye’nin PKK ile ilgili yegane güvenlik sorunu Irak’la değil. Bir de Suriye var. Cumhurbaşkanı Erdoğan bunun için de Irak’ta bulunan çözümün uygulanacağını söylüyor, ‘Suriye sınırlarımız boyunca 30-40 kilometre derinliğinde güvenlik koridoru oluşturma irademiz bakidir’ diyor.

Biliyorsunuz Türkiye’nin Suriye sınırının belirli bölümlerinde bu 30-40 kilometre derinlikte kontrolü var ama 960 kilometrelik sınırın her metresinde bu geçerli değil. Bazı yerlerde Suriye sınırının karşısında PKK ile ‘komşuyuz.’

Suriye-Türkiye sınırı Irak-Türkiye sınırından çok farklı. Bu sınırın önemli bir bölümü dümdüz arazi. Sınırın dağlık olan bölgelerinde Türkiye’nin Suriye tarafındaki kontrolü mutlak. Düzlük bölgede de Türkiye kısmen kontrolü elinde tutuyor ama yine de işte Kobani bölgesi ile en doğuda Kamışlı’ya kadar uzanan bölgede sınırın Suriye tarafının hakimi PKK veya Suriye’deki adıyla YPG.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın pazartesi günkü bu açıklamasından önce gerek Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın ve gerekse MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın dikkat çekici bazı Irak temasları oldu.

Merkezi Irak hükümeti Türkiye’nin Irak sınırları içinde kalıcı bir askeri varlığa sahip olmasından rahatsız doğal olarak rahatsız; bu rahatsızlığını da sık sık Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne duyuruyor. Ancak Türk askerinin bulunduğu bölge aynı zamanda Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin denetimindeki bölge ve onlardan çok da itiraz gelmiyor. Şimdi bu bölgenin yönetimi Türkiye’nin çok hoşuna gitmeyen biçimde Erbil’deki Barzani aşiretinden Süleymaniye’deki Talabani aşiretine geçiyor.

İşte bu geçiş öncesinde Hakan Fidan ve İbrahim Kalın’ın gidip Bağdat’ta temaslar yapması ve oradan gayet olumlu açıklamalarla dönülmesi çok ilginçti doğrusu. Bu temasların üstüne gelen Tayyip Erdoğan açıklamasını belki merkezi Irak hükümetinin de Türk askeri varlığını görmezden gelmeye karar verdiği şeklinde okumak mümkün.

Ama daha zor iş Suriye sınırında. Çünkü Suriye’de Irak’taki gibi bir merkezi otorite yok. Suriye’de PKK’nın patronu büyük ölçüde Amerika Birleşik Devletleri. Ve bugün Hakan Fidan da, İbrahim Kalın da ABD’nin başkenti Washington DC’de.

Tabii Türkiye ile ABD’nin birbiriyle konuşacak çok sayıda konusu var. Üstelik bugünlerde iki ülke arasında epeydir olmadığı kadar sıcak rüzgarlar esiyor; hatta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan NATO zirvesi için de olsa Washington’a gitmeye hazırlanıyor.

Hakan Fidan ile İbrahim Kalın’ın görüştükleri ABD’li karşıtlarına Suriye konusunu da açtıklarından ve ABD başkentinde Suriye konusunda ne düşünüldüğünü öğrenmeye çalıştıklarından hiç kuşku yok.

Çünkü Beyaz Saray bir süreden beri Suriye’den tamamen çekilmeyi, bu çekilişi de yaz sonuna kadar tamamlamayı konuşuyor. Bu tabii resmen açıklanmış bir şey değil ama gayet güvenilir kaynaklardan basına bu yönde sızıntılar oldu geride kalan haftalarda. Şimdi Fidan ve Kalın’ın Beyaz Saray’ın niyetini birinci ağızdan öğrenmek istemesi gayet doğal.

Yeniden Tayyip Erdoğan’ın açıklamasına döneceğim. Erdoğan ‘Suriye sınırlarımız boyunca 30-40 kilometre derinliğinde güvenlik koridoru oluşturma irademiz bakidir. Türkiye’yi güney sınırları boyunca kuracağı bir “teröristan” ile dize getireceğini düşünenlere yeni kabuslar yaşatacak hazırlıklarımız var’ diyor.

Özellikle Suriye ve buradaki PKK varlığı konusunda bir şeyler pişiyor.

CHP’nin derin DEM sıkıntısı

CHP’nin derin DEM sıkıntısı

Cumhuriyet Halk Partisi bu seçimde Afyonkarahisar’da iddialı. İddianın sebebi partinin buraya güçlü bir kadını, Burcu Köksal’ı aday göstermesi. Şehrin mevcut belediye başkanı Ak Partili Mehmet Zeybek. CHP bu seçimde Afyon’u kazanmaya ilk kez yakın.

Yakın ama kazanmak kolay değil; Burcu Köksal Ak Parti ve MHP’nin yaptığı ve CHP ile Kürt siyasi hareketinin partisi DEM’i yan yana gösteren genel propagandayla savaşmak zorunda; çünkü Afyon milliyetçi hassasiyeti yüksek bir şehir.

Fakat Burcu Köksal kendisiyle DEM arasına mesafe koyma işini biraz abarttı; birkaç gün önce CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in de katıldığı bir toplantıda kazanması halinde belediyenin kapılarının DEM parti hariç herkese açık olacağını söyledi.

Özgür Özel o an bu sözlerin nasıl ayrımcılık içeren abartılı bir ifade olduğunu anlayamadı, tepkisini ancak saatler sonra Uşak’a vardığında verdi, Burcu Köksal’ın kalbini kırmamak için de konuşma sırasında Köksal’ın ‘Dilinin sürçtüğünü’ söyledi.

Ama CHP’li gazeteci Barış Yarkadaş döndü Burcu Köksal’a, ‘Diliniz mi sürçtü’ diye sordu, o da “Ben belediye başkanı seçildiğimde Afyonkarahisar Belediyesi’ni DEM Partililerle yönetmeyeceğim. Ben dil sürçmesi sonucu değil verdiğim söz üzerine konuştum. Ben bu sözü ilk günden beri verdim. Bu sözümün de arkasındayım” dedi.

Gerçek şu ki Burcu Köksal’ın dili aslında sürçmüştü sahiden, ‘DEM’liler giremez’ derken ‘Belediyeyi onlarla yönetmeyeceğim’ demeye çalışıyordu.

Her neyse, normalde küçük ve önemsiz bir konu. Ama Burcu Köksal herhangi biri değil. Halen milletvekili ve CHP’nin de Özgür Özel’e rağmen seçilmiş grup  başkanvekili. Kemal Kılıçdaroğlu’na yakınlığıyla meşhur bir isim.

Dün sabah Ekrem İmamoğlu kalktı, İstanbul’dan Burcu Köksal’a karşı kükredi, “Öyle ben belediye başkanı olursam şu partilileri belediyeye almam, şu partililer hariç şunlarla görüşürüz yok. Ya kendine başka iş bulacak ya da başka bir parti bulacak! Öyle yok. Biz insan ayırt etmeyiz kardeşim!” dedi.

İmamoğlu çok sert konuşuyordu ama sertliği Burcu Köksal’dan ziyade genel başkanına karşıydı sanki. Çünkü partinin genel başkanı kendisiymiş gibi konuşuyordu.

Derken CHP’den açıklamalar art arda geldi. Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir başka yakını olan Oğuz Kaan Salıcı bile ‘Belediye hizmetinde ayrımcılık olmaz’ dedi. Derken Burcu Köksal da hizmette ayrımcılık yapmayacağını, söylemek istediğinin belediyeyi DEM’lilerle yönetmeyeceği olduğunu bir daha açıkladı.

En ilginci Özgür Özel’in durumuydu. Ona göre Afyon’da talihsiz bir süreç yaşanmıştı, her şey bir yanlış anlaşılma ve yanlış ifadeden ibaretti.

CHP Afyon’da zaten fazla bir varlığı olmayan DEM seçmeninden bir şey beklemiyor belki ama mesela Ankara’da, mesela Mersin’de ve en önemlisi İstanbul’da çok şey bekliyor.

Bakalım bu ‘talihsiz süreç’ kalıcı bir iz bırakacak mı?