24-03-2024
İsmet Berkan

Dünya üzerinde hangi uygarlık kaç yıl sürdü?

Dünya üzerinde hangi uygarlık kaç yıl sürdü?

Neden, bilmiyorum. Çocukluğumda bir dinozor merakım yoktu. Ama 2003 doğumlu oğlum inanılmaz bir dinozor merakıyla büyüdü. O merak edince ve benden daha bilgili hale gelince mecburen ben de öğrendim ve dehşete kapıldım: Dünyamızda dinozorların hakim canlı olduğu dönem 150 milyon yıl sürmüştü. 150 milyon yıl, dile kolay…

Geçen hafta yazdım, hücrelerimizde yer alan mitokondri adlı organelin kendine ait bir DNA’sı var. Bu DNA üstündeki araştırmalar bizlerin, yani modern insanın bu dünyadaki varlığının 200 bin yıl kadar önceye gittiğini bize söylüyor. Dinozorlarla kıyaslandığında bu dünyadaki varlığımız son derece kısa, adeta göz açıp kapama süresi gibi.

Modern insan 200 bin yıl önce Güney Afrika’ya yakın bir bölgeden çıkıp dünyaya yayıldı. Alet kullanma becerisini geliştirmek, ateşi yakmak, yemekleri pişirmeye başlamak, avcı-toplayıcı gruplar halinde yaşamak derken tarımı icat etti. Kabaca 190 bin yıl sürdü modern insanın tarımı ve hayvancılığı icat etmesi. Hayatta kalma ve üretim yöntemi değişmişti, bu büyük bir devrimdi.

Tarımın ve hayvancılığın icadıyla insanın tarihi hızlandı ama o kadar da değil. Sanayi toplumu haline gelmek için 10 bin yıldan fazla zaman geçmesi gerekti. Sanayi devrimi yapılalı 300 yıl olmadı, unutmayın.

Bu üretim yöntemi devrimi tarihin akışını daha da hızlandırdı. Sanayi devriminin başından nükleer enerjiye geçiş 250 yıldan kısa sürdü.

Nükleer enerjiden bilgi çağı devrimlerine geçiş ise çok daha hızlı oldu: 50 yıl.

Gelecek için iyimser misiniz, kötümser mi?

Şimdi bilim yeni devrimleri bekliyor ve hızla arıyor: 

Robotlar çoktan hayatımızın ayrılmaz parçası, üretim yöntemimiz bir kez daha değişiyor; füzyon enerjisi için ilerlemeler var; insanla bilgisayarı birleştirecek Beyin Makine Arayüzü teknolojisinde müthiş adımlar var; insanınki dahil bütün genlere müdahale edebiliyoruz, genleri değiştirebiliyoruz; insan ömrü son 100 yılda iki kata yakın uzadı; dünya dışında da kolonileri olan bir uygarlık olma yolundayız…

Bu nurlu ufukları saydım ama bol miktarda tehdit de var. 

Dünyamız 4,5 milyar yaşında kabaca. Dünyamızda yaşamı ilk tek hücreli canlı fosil kanıtlarına dayanarak 4 milyar yıl önceye kadar götürebiliyoruz. Bu dönemde dünyamız çok sayıda ‘yok olma seviyesinde’ olay yaşadı. Yok olmadan kasıt, dünyadaki hayatın sona ermesi. İşte örneğin dinozorların yok olmasına neden olan olay bunlardan biriydi. Büyük meteor çarpması tehdidi aslında bugün de var. Bugün ilaveten atmosferimizi biz insanlar için yaşanamaz veya çok zor yaşanır bir hale getirecek bir tehdidin tam ortasındayız. Önümüzdeki birkaç on yılda yapacağımız tercihler insan türünün dünyadaki devamı için kritik nitelikte olacak.

Bazılarımız iyimser; bilimin ve sanayinin üretim yöntemlerinin gelişmesine, teknolojik ilerlemeye bakıp insan ortak aklının bu son küresel ısınma tehdidini de, uzaydan gelecek bir dev asteroid tehdidini de yeneceğini düşünüyor. Bazılarımız ise öyle değil; dünyada açlığın, fakirliğin ve savaşların hala devam etmesine bakıp biz insanların hiçbir zaman ortak akıl kullanamayacağını, yok olmamızın kaçınılmaz olduğunu düşünüyor.

Üç Cisim Problemi

Bizden dört ışık yılı ötede bir gezegen hayal edin. Üç güneşin birden hüküm sürdüğü bir sistem var orada ve bu güneşlerin kütle çekim etkisi yüzünden öyle bizim gibi 4-5 kez değil 1500’den fazla kez ‘yok olma seviyesinde’ olay yaşamışlar ve bu durumdan artık kurtulmak istiyorlar.

Bizim dünyamızın üstünde yaşayan bir Çinli kadın fizikçi ülkesine ve genel olarak insanlığa duyduğu öfkeden ötürü o dört ışık yılı uzak dünyaya dünyamızın tam adresini veriyor, ‘Gelin burayı işgal edin’ diyor ve hikaye başlıyor.

Bunu daha önce de burada yazdım, Çinli yazar Liu Cixin’in bu hafta Netflix’te dizisi de gösterilmeye başlayan ‘Dünyanın Geçmişini Anımsamak’ adlı roman üçlemesinin temelini oluşturan öykü bu.

İnsanlık acaba topyekûn yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalırsa ortak hareket edebilir mi? Bir ortak aklı devreye sokabilir mi? Roman serisi (Üç Cisim Problemi, Karanlık Orman ve Ölümün Sonu) aynı anda hem iyimser hem kötümser. İyimser, çünkü insanlık bir ortak çözüm arayışına giriyor, kendince buluyor da… Ama kötümser, çünkü ‘yüksek ahlak’ın ne olduğu hakkındaki fikir ayrılıkları bu ortak akla rağmen devam ediyor.

Yüzbinlerce yıla yayılan dev bir hikaye anlatıyor Liu Cixin; romanlar gerçekten olağanüstü, çünkü pek çok farklı biçimde okumak, pek çok farklı yorum geliştirmek mümkün. Yazar romanlarının doğru okunma biçimi hakkında hiçbir şey söylemiyor tabii ki bize, her okuyan kendine göre sonuçlara varabilir.

Peki dizi güzel mi?

Liu Cixin’in üçlemesi toplam iki bin sayfayı aşan dev bir yapıt. Yayınlandığı ilk günden (2008) itibaren çok büyük ilgi konusu olduğu için ister istemez sinema/dizi endüstrisinin de ilgisini çekmiş durumda.

Dünyanın artık Amerika’dan daha büyük bir sinema ve TV pazarı haline gelen Çin önceliği almış ve üçlemeden 30 bölümlük bir dizi yapmış bile. Ben bu versiyonu korsandan seyretmeye teşebbüs ettim ama çevirisi çok kötü diye bıraktım.

Netflix’teki diziyi ise daha platforma konar konmaz izlemeye başladım, iki günde de sekiz bölümlük ilk sezonu bitirdim bile.

Şimdi herkes ‘Dizi güzel mi’ diye soruyor. Bense karışık duygular içindeyim ve bugün 10Haber’de bunu yazan Elif Önal kadar iyimser de değilim.

Yanlış hatırlamıyorsam Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği adlı romanı sinemaya uyarlanan Milan Kundera’ydı söyleyen. ‘Kızınız tecavüze uğrarken bunu seyretmek ister misiniz?’ demişti eserinin film uyarlamasını nasıl bulduğunu soranlara.

Ama anlaşılan Liu Cixin bu fikirde değil. Eserinin diziye uyarlanmasına, Amerikalı ve Batılı seyirciye daha yakın gelmesini sağlayacak değişiklikler yapılmasına razı olmakla kalmamış, katkıda bile bulunmuş.

Ama yine de ben kitaplarda aldığım derinlik hissini Netflix dizisinde almadım. En azından şimdilik. Elif Önal bugünkü yazısında seyircilere ‘Önce diziyi izleyin, sonra kitapları okuyun’ diyor. Bence doğru tavsiye.

Zaten herhangi bir romanı okuyup bir de sevmiş birinin onun ekran uyarlamasını beğenmesi söz konusu olamaz bence. Okurken hayal edersiniz, oysa ekran hayal kurmaya yer bırakmaz, karakterler ete kemiğe bürünür.

Zamanın akmaması sorunsalı

Yalnız şu var: Liu Cixin’in üçlemesi, başta da söyledim, yüzbinlerce yıla yayılan bir öykü. Bana göre öykünün muhteşemliği bir de buradan geliyor: Anlatılanın kısa ömrümüzün çok ötesinde bir döneme uzanması ama ortak bir izlek olması…

Fakat Netflix dizisi bırakın yüzbinlerce yılı onlarca yılda bile geçmiyor; birkaç hafta veya yılı kapsıyor (Başta 2024 diye tarih veriliyor, sonrasında bugüne ait sahnelerin hiçbirinde tarih verilmiyor).

Beni rahatsız eden bir başka şey ikinci ve üçüncü romana ait kimi unsur ve karakterlerin daha şimdiden hikayeye dahil edilmesi; buna karşılık ilk romanın pek çok karakter ve olayının bu sezon kendine hiç yer bulamaması.

Ama diyorum ya, ben önce romanları okuyup çok beğendiğim için diziye önyargılıyım. Dizi tamamen ayrı bir hikaye anlatma tarzı; bakalım belki ileriki sezonlarda daha fazla ısınırım.

Kimse çok beğenmedi ama kötü de demedi

Yabancı basında diziyle ilgili bütün eleştiri/değerlendirme yazılarını okudum. Şunu söyleyeyim: Amerikan ve İngiliz gazetelerinin hiçbiri diziye başyapıt muamelesi yapmadı ama kimse ‘berbat’ da demedi.

Dün 10Haber’de haberi vardı; en ilginci diziye Çin’den gelen tepkiler. Yazarın ve romanların ana vatanı Netflix dizisi konusunda ikiye bölündü. Beğenenler çok beğendi, beğenmeyenler ise ‘sığ’ buldu.

Henüz Netflix kataloğuna gireli üç gün olmasına rağmen dizinin Türkiye’de de dünyada da çok ilgi çektiği görülüyor.

Demek bu konuyu da konuşmaya devam edeceğiz.

Çünkü aslında konuştuğumuz şey bir dizi değil, insanlığın ortak geleceğini garanti altına almak için bir ortak akıl ortaya çıkarıp çıkaramayacağı.

O ortak aklı bulamazsak bu dünya üstündeki tarihimiz çok da uzun sürmeyebilir.

Biyolojik yaşınız kaç? Hamilelikte yaş alıyor ama doğumla birlikte gençleşiyorsunuz

Biyolojik yaşınız kaç? Hamilelikte yaş alıyor ama doğumla birlikte gençleşiyorsunuz

Bizim bir kronolojik yaşımız var, bir de biyolojik yaşımız. Son dönemdeki pek çok araştırma sağlığımızı belirleme konusunda biyolojik yaşın kronolojik yaştan daha önemli olduğunu ortaya koydu.

Biyolojik yaş ilginç bir şey: Kronolojik yaş gibi okun yönünün sadece ileriyi gösterdiği bir şey değil. Bazı durumlarda biyolojik yaşı geri almak, yani biyolojik anlamda gençleşmek de mümkün oluyor.

Bu durumlardan biri kadınları yakından ilgilendiriyor: Doğum yapmak.

Son yapılan bir araştırmaya göre kadınlar hamilelik sürecinde kronolojik yaşa göre daha hızlı ‘yaşlanıyor’ ama doğumun hemen ardından, hele bebeğe süt de veriyorlarsa hem bu aldıkları biyolojik yaşı geri veriyor, hem de fazladan daha da gençleşiyorlar.

Biyolojik yaşın nasıl hesaplandığı ve bunun tam olarak ne anlama geldiği konusu ayrı bir yazı olmayı hak ediyor, önümüzdeki haftalarda burada yazacağım.

65+ için yalnızlık obeziteden de, alkol ve sigara içmekten de büyük risk faktörü

65+ için yalnızlık obeziteden de, alkol ve sigara içmekten de büyük risk faktörü

Amerika’daki Indiana Üniversitesi’nin tıp fakültesinde yapılan ve Regenstrief Institute adlı veri değerlendirme şirketi tarafından sonuçları duyurulan bir araştırmaya göre 65 yaş üstü insanlar için en büyük sağlık riski ne obezite, ne alkolik olmak ne de günde 15 sigara tüketmek. En büyük sağlık riski yalnızlık.

Araştırmanın tam da dünyanın dört bir yanında yalnızlığın büyük bir salgına dönüşmekte olduğuna dair bulguların ortaya çıktığı bir döneme rast gelmesi rastlantı değil. Yalnızlık gerçekten de bir hastalık gibi yayılıyor ve dünya nüfusu yaşlandıkça da salgın önüne geçilemez biçimde can almaya veya insanların sağlığını olumsuz etkilemeye devam ediyor.

Journal of the American Geriatric Society adlı dergide yayınlanan araştırmaya göre 65 yaş üstü bireylerin yarısından fazlasının yalnız olduğunu ve yalnızlık çektiğini söylemiş, bu gruptakilerin akıl ve beden sağlığı verileri geri kalan öteki yarıdan bir hayli kötü durumda olduğunu gösteriyormuş.

Güneş tutulmasını kaçıracağız ama nova patlamasını göreceğiz

Güneş tutulmasını kaçıracağız ama nova patlamasını göreceğiz

Bu yılın ilk tam güneş tutulması 8 nisanda olacak ama maalesef biz Türkiye’den bunu izleyemeyeceğiz; Amerikalılar şimdiden güneş tutulmasına hazırlanıyor: çünkü en iyi onlar izleyebilecek bu birkaç dakikalık doğal olayı.

Ama üzülmeyin, bu yıl bir yıldızın nova şeklinde patlamasını çıplak gözle görebileceğiz. Nova patlaması yanında güneş tutulması nedir ki?

Bizden üç bin ışık yılı ötede bir ikili yıldız sistemi var, adı Corona Borealis. Sistem ölü bir beyaz cüce yıldızla ölmekte olan bir kırmızı dev yıldızdan oluşuyor.

Amerikan uzay ve havacılık dairesi NASA işte bu sistemdeki beyaz cücenin 80 yılda bir nova patlaması yaşadığını, bu patlamanın da bu yıl eylül ayından önce olacağını tahmin ettiklerini açıkladı. Patlama dünyadan çıplak gözle izlenebilecek kadar güçlü olacak.

Bir önceki patlama 1946 yılında olmuş ve dünyadan da çıplak gözle izlenmiş. Ama bu patlamayı hatırlayan pek az kişi yaşıyor aramızda. Bu yılki patlama o yüzden neredeyse hepimiz için ‘hayatta bir defa’ yaşanan bir olay olacak.