Hükümet değişmek üzereyken Ertuğrul Özkök geride kalan 5 yılda başarılı bulduğu bakanları sıralamış ama en beğendiği bakan olan Kültür Turizm Bakanı Ersoy'a bir önemli eleştirisi de var.
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, bu kabinede en beğendiğim bakanların başında geliyor.
Şu son 4 yılda ona övgümü hiç esirgemedim, sansürlemedim.
Hala da öyle düşünüyorum ve inşallah aynı görevde kalır diye temenni ediyorum.
Bakan kendi döneminde kültür alanında yaptığı işleri anlatan güzel bir kitap hazırlamış.
Adı “Cumhuriyetimizin 100’ncü Yılında Kültür Turizm…”
Merakla elime aldım, ancak ilk sayfasında duraladım.
Çünkü ilk sayfa, hatta ilk 10 sayfa Ayasofya’nın ibadete açılmasına ayrılmıştı.
Bir de bakanın Diyanet İşleri Başkanı ile ortak Ayasofya restorasyon Protokolu imza töreninin fotoğrafı var…
Bu konudaki düşüncemi defalarca yazdım, televizyonlarda söyledim.
Bir Müslüman olarak bu Ayasofya’nın ibadete açılma kararını desteklemedim.
140 bin camisinde günde 5 defa ezan okunan bir ülkenin, başka bir inancın en sembolik mabetini müze olmaktan çıkarıp tekrar camiye çevirmesini bize yakışan bir karar olarak görmedim.
Çünkü sadece Ayasofya için değil, dünyanın başka yerlerinde de fetih yoluyla elde edilen mabetlerin başka bir inancın mabedi haline getirilmesini içime sığdıramıyorum.
Bu yolu İstanbul’un Fethinden 217 yıl önce 1236’da Kurtuba Camii’ni katedrale çeviren İspanyollar açtı.
O katedrali gezmek için içeri girmek de sinmemişti içime…
Atatürk’ün müzeye çevirdiği Ayasofya, bir zamanlar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eş başkanlığını yaptığı Medeniyetler İttifakı’nın en sembolik anıtlarından biriydi benim için…
Evet Kültür Bakanı Ersoy, Mimar Sinan ve Gaspare Fossati döneminde yapılan restorasyondan sonraki en kapsamlı restorasyonu devam ettirdi.
Ama dünya kültürünün ve inançlarının ortak mirası olan bir binanın başka bir inancın ibadethanesine dönüştürülmesi övünülecek bir kültür icratı sayılabilir mi?
Keşke bunun övünmesini, Ayasofya’yı elinde elinde kılıçla ibadete açan Diyanet İşleri Başkanının İcraat kitabına bıraksaydı.
Galiba kendisi de bunun farkında olduğu için kitabı gönderirken içine kendi imzası ile koyduğu ve ”Bir vizyonu olmalı insanın” cümlesiyle başlayan mektupta ilk icraat olarak Ayasofya’yı değil, yaptırdığı Kültür Yollarını saymış.
Arkasına Ankara Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası binası ve İstanbul’daki Atatürk Kültür Merkezi binalarını koymuş.
Benim için bu dönemde Kültür Bakanının en etkileyici icraatı ülkedeki en muhalif aydınların bile gönlüne yatan bir AKM binasını çok kısa sürede ve başarıyla tamamlamasıydı.
AKM’nin işletilmesi ve yıllık kültürel programında hiç ayrımcılık yapılmadan sadece kültürel referanslar dikkate alınması da övgüye değerdi.
Ama en az onun kadar etkileyici bir icraatı da Rami Kışlasıydı.
Kültür yolları ve festivalleri, İstanbul Atlas Sineması ve daha saymakla bitiremeyeceğim sayıda çok güzel işe imza attı.
Bir vatandaş olarak kendisine teşekkür borçluyum.
Ama hazırladığı kitabın girişinde dikkatimi çeken bu noktaya da bu kişisel gözlemimi ve duygumu eklemeden edemedim.
Dediğim gibi, kendi payıma, biz Türkiye Müslümanlarına daha çok yakışanın, o mabeti başka inançlara saygının sembolü olarak müze şeklinde korunmasıydı diye düşünüyorum.
Teşekkür etmek istediğim bir başka bakan da Savunma Bakanı Hulusi Akar.
Onun döneminde Türk Silahlı Kuvvetleri hem siyasetin dışında tutuldu hem de modernleşerek ve gelişerek caydırıcı bir büyük devlet gücü haline geldi.
Batı düşmanlığının ulusalcı Atatürkçülere bile sirayet ettiği bir dönemde, yer aldığımız Batı İttifakı ile ilişkileri hiç olmazsa kopartmadan sürdürmeyi başardı.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da teşekkür etmek istediğim bakanlar arasında…
Bana göre Covid dönemini iyi yönetti.
Aşılarımı özel hastanelerde değil, Beykoz’daki mahalle kliniklerinde yaptırdım.
E Nabız uygulamaları çok iyi çalıştı.
Dış gezilerimizde uluslararası sertifika sistemleri mükemmeldi.
MİT Müsteşarı Hakan Fidan da bu dönemde yakından izlediğim devlet yöneticilerinden biriydi.
MİT onun döneminde etkili bir bölgesel istihbarat kuruluşu haline geldi.
Terörle mücadelede çok başarılı ve etkili çalışmalar yaptı.
TUSAŞ, ASELSAN ve ROKETSAN gibi kuruluşlarımız bu dönemde savunma alanında göz kamaştırıcı başarılara imza attılar.
Ne yazık ki İnsan Hakları, Adalet., özgürlükler gibi konularda aynı şeyi söyleyemeyeceğim.
Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın hapiste olduğu, böyle genç bir siyasetçinin aktif siyasetten ayrılmak zorunda bırakıldığı; İstanbul Büyükşehir Belediyesin genç başkanının uydurma dava ve kararlarla yolunun kesilmesine çalışılan bir ülkede mutlu olmam mümkün değil.
Kendimin ve çevremin derin bir seçim düş kırıklığı yaşadığımız şu günlerde bunları yazmanın hiç te sempatik bir şey olmadığını çok iyi biliyorum.
Yine de riskini alarak yazıyorum…
Adnan Menderes hayranı göçmen bir babanın oğlu olarak, ülkemde gördüğüm güzel şeyleri inkar edemeyecek bir kültürle yetiştirildim.
Ayrıca bunun hayatımda özel bir nedeni de var.
1974 yılında devlet bursuyla Paris’te doktora yapıyordum.
Kızım Gülümsün 2 yaşındaydı ve doktora çalışmasına başlamıştım.
“Fransa Türkiyeli Öğrenciler Birliği’nin” 5 kişilik yönetim kurulundaydım.
O yıl Ecevit-Erbakan hükümetinin Kıbrıs Barış harekatı gerçekleşmişti.
Ben tatildeyken, Paris’te kalan iki arkadaşımız bize sormadan Türkiye’nin bu harekatını ağır dille kınayan bir bildiri yayınlamıştı.
Cumhuriyet Gazetesi’nin Başyazarı Nadir Nadi bile bizi yerden yere vuran bir başyazı yazmıştı.
Bunun üzerine bursum kesilmişti.
Ben solcu bir öğrenciydim.
Kayıpederim Rahmetli Hüdai Oral CHP’li bir bakandı.
İktidarda ise artık Ecevit değil Süleyman Demirel vardı.
İşte o sağ hükümetin Milli Eğitim Bakanı Ali Naili Erdem benim durumumu anlamış ve bursumu yeniden bağlamıştı.
O sayede doktoramı tamamlayabildim.
O günden sonra hemen hemen her bayramda Ali Naili Bey’i arayıp minnet duygularımı tekrar tekrar ilettim.
O da her defasında bana “Genç bir insanının heyecanını anlamaya çalışmak ve ona ikinci bir şans tanımak lazımdı, öyle düşündüm” dedi.
Bu da beni sol eğilimli bir insan olarak sağ iktidarların yaptığı iyi şeyleri de görmeye ve taktir etmeye yöneltti…
Hiç kullanmadığım doçentlik kariyerimi, gazeteciliğimi, bugün yaşadığım hayatı, bir zamanlar ifrit olduğum, her seçimden sonra onlara oy veren insanlara saydırdığım sağ bir partinin en tanınmış bakanlarından birine borçluyum.
O nedenle 49 yıldır, ülkemde yapılan iyi şeylerle ilgili duygularımı hiç saklayamıyorum…
24 Aralık 2024 - Başörtülü kadının kelepçelendiği gece Ankara ve Manisa’da yaşanan üç olay
21 Aralık 2024 - Bu 32 blucin efsanesinden kaçını tanıyorsunuz?
20 Aralık 2024 - 6 Aralık akşamı Fahrettin Altun’un adamları CNN rejisini neden aradı?
19 Aralık 2024 - Bir Türk YouTuber’ın en derin mağara rekoru: Tam 185 milyon