MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Öcalan’a dair son açıklamaları kapsamlı bir değerlendirme için belki erken görünebilir; ancak Türkiye’nin siyasi gündeminde kesinlikle önemli bir dönüm noktasını işaret ediyor. Ateş paçayı sarmış gibi, Bahçeli bile böyle konuştuğuna göre arkasının geleceği kesin.
Bu açıklamalar yalnızca bir stratejik hamle değil, ülke içinde birçok cephede derinleşen sorunların ve arka planda dönen bölgesel jeopolitik oyunların bir yansıması olarak da değerlendirilebilir. Eğer bu taze gelişmelerin amacı insanları boş havuza atlamaya sevketmek değilse, gelecekteki beklenmedik daha çok değişim ve gelişme için bir işaret fişeği niteliği taşıdığını söyleyebilirim.
Bana sorarsanız, bu karmaşık durumu anlamak için iki ana senaryo öne çıkıyor:
1. Erken Seçim Senaryosu: Yerel seçim yenilgisinden sonra ortaya çıkan mevcut siyasi belirsizliği gidermek (ve de Sayın Erdoğan’a yeniden Cumhurbaşkanlığı seçimine katılma imkânı sağlamak) amacıyla 2028’den çok önce erken seçim yapılması olasılığı dikkat çekiyor. AKP yaşadığı oy kaybını telafi etmek için Abdullah Öcalan ve Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılması karşılığında DEM ve diğer Kürt gruplarının destek vermesini isteyebilir. Ancak siyasi dinamiklerin karmaşıklığı içinde kendi içinde bütünlüğü olmayan Kürt hareketinin oylarının çantada keklik olmadığını unutmamak gerekiyor.
2. Jeopolitik Senaryo: İkinci senaryo ABD’nin (ve İsrail’in) bölge haritasını/mümkünse Amerikan başkanlık seçimlerinden önce yeniden şekillendirme iradesinin ciddiyetiyle ilgilidir. Afganistan’dan Fas’a “Büyük Ortadoğu” projesinin canlandırılması konuşuluyor. Gazze, Lübnan tahrip edildikten Irak ve Suriye’de hedefler vurulduktan sonra İsrail’in İran’a gerçekleştirileceği bilinen misilleme saldırısının zamanı, çapı ve hedefi hâlâ belirsizliğini koruyor.
Bu bağlamda çatışmanın kendi sınırlarına yaklaşmasından kaygı duyan Türkiye, içeride Kürt meselesini çözmeye ve İran, Irak ve Suriye ile ortak bir bölgesel cephe oluşturmaya çalışıyor olabilir. Böylece bir yandan silah bıraktıracağı PKK’yı lağvedip meşru sisteme dahil etme, diğer yandan YPG dahil bölgedeki diğer Kürtlerin büyük güçlerin etkisi altına girmesinin engellenmesi de amaçlanıyor olabilir.
Irak ile kalkınma yolu girişimi, Irak’ın Kürt bölgesi lideri Barzani’nin geçen hafta Erdoğan’a planlanmamış bir acil ziyarete gelmesi, İran Dışişleri Bakanı’nın Ankara temasları, Kıbrıs konusunda atılan adımlar, Yunanistan ile barış ve Doğu Akdeniz’de gerilimi azaltma çabaları, Erdoğan’ın Kazan’daki BRİCS zirvesinde Putin ile yapacağı görüşmeler ve benzeri gelişmeler aslında bu iki senaryonun birbirleriyle çok yakından bağlantılı olduğunu gösteriyor.
Devlet Bahçeli’nin açıklamaları yukarıdaki senaryoların dışında yeni süreçleri de tetikleyebilir. Son yıllarda Bahçeli çoğu zaman “oyun değiştirici” dinamiklerin mimarı olarak öne çıktı. O başlatıyor, devlet harekete geçip icra ediyor. Ancak önümüzdeki yeni sürecin nasıl gelişeceği konusunda birçok soru işareti var.
Öcalan’ın yanı sıra diğer tüm siyasi tutukluların hapisten çıkarılıp çıkarılmayacağı, siyasi genel af düşünülüp düşünülmediği ve dahası Öcalan’ın İmralı’dan çıkıp “PKK’yı lağvediyoruz” demesi durumunda silahlı gücü elinde bulunduran Kandil’in bunu ciddiye alıp almayacağı gibi sorular belirsizlikleri artırıyor.
Ayrıca Suriye’de ABD ve İsrail desteğiyle yarı devlet kurmuş olan YPG’nin Türkiye’ye güvenerek mevcut yolundan dönüp dönmeyeceği ve Rusya’nın bu süreçteki tutumu da merak edilen unsurlar arasında.
Birkaç gün önce CHP lideri Özgür Özel’in Kürtler arasında popülaritesi yüksek Selahattin Demirtaş ile hapiste gerçekleştirdiği görüşme bu oyun planının daha geniş bir perspektifte kurgulandığını düşündürüyor. Bahçeli’nin açıklamalarından sonra Özel’in “El yükseltiyorum, Kürtlere devlet öneriyorum” (tabii ki Türkiye Cumhuriyeti) şeklindeki ifadeleri, gündem dinamiklerinin hızla değişebileceğinin bir başka göstergesi. CHP’nin de bu oyun planında bariz bir rolü olduğu anlaşılıyor.
Ankara Belediye Başkanı ile Zafer Partisi lideri Bahçeli’nin girişimine en sert tepki gösterenler arasında. Ve sürecin stratejik iletişiminin neden çok önemli olduğunu, titizlikle yürütülmesi (“ne çok şeffaf ne de çok gizli”) gerektiğini gösteriyor.
Havalar soğuyor, ancak siyasi gündem mevsim normallerinin çok üstünde ısınıyor.
Bu nedenle, önümüzdeki dönemde dikkatli bir okuma, çok yönlü analiz ve değerlendirme yapmak büyük önem taşıyor. Ayrıca, hiç kuşkunuz olmasın ki Ankara’da geliştirilen (Hakan Fidan, Yaşar Güler ve İbrahim Kalın tarafından akıllıca kurgulandığını tahmin ettigim ve ustaca icra edileceğini umduğum) mevcut oyun planından hoşlanmayan ve onu geri çevirmek isteyen iç ve dış güçler de var. Onların karşı eylemlerine hazırlıklı olmalı.
Eğer bu süreç öngörüldüğü gibi ilerleyecekse şüphesiz Türkiye’nin yakın geleceğini şekillendirecek kritik bir dönemin eşiğindeyiz. Geçmişte yapılan hatalardan öğrenmiş olmamız gerekiyor; yanlış adımlara tahammülümüz yok.
Güven sarsılmamalı, herkesin kendisini kazançlı hissedeceği satranç zekası sergilenmeli; kimse bu süreci ve olası kazanımları kendi siyasi avantajına kullanmaya çalışmamalı. Tam tersine, ülke içinde ve bölgede kamuoyunun çoğunluğunun desteğini kazanacak partilerüstü gerçek liderlik gösterilmeli.
Aksi takdirde geçmişin vahim hatalarının bir benzerini yaşama riski hiç de yabana atılmayacak kadar yüksek.
22 Aralık 2024 - Konforun tuzakları, hayatın gerçek ritmi ve tavsiyeler
18 Aralık 2024 - Yeni Suriye politikası: Stratejik bir vizyon
15 Aralık 2024 - Cebelitarık’ın Afrika kıyısında: Fas’ın zenginliği, çelişkileri ve çekiciliği
13 Aralık 2024 - Suriye’de Erdoğan’ın hakkı Erdoğan’a, ama zor sorular yanıt bekliyor
9 Aralık 2024 - Avrupa Birliği’nin enerji krizi sanayileşmeyi de çökertti