Müge Dağıstanlı’nın sezonu açan Bodrum’daki durumu anlattığı yazısını okurken serbest çağrışım yoluyla aklıma 2 şey aynı anda geldi:
1- Acaba benim Eda Taşpınar’ın tatil ekibine örneğin vücut spreyi sıkıcısı filan olarak dahil olabilmemin bir imkanı var mıdır? yazıda Eda hanımın tatil ekibinde özel fotoğrafçısı, styling uzmanı, kuaförü, cilt bakım uzmanı olduğu söyleniyor, o zaman bir de full time vücut spreyi sıkıcısı da neden olmasın ama değil mi?
Bodrum taraflarında oluşmaya başlayan fiyatları görünce bundan sonra benim Ege kıyısını görebilmem, benim Eda hanımın ekibine bir şekilde dahil olabilmem ile ancak mümkün görünüyor. maaş da isteniyorum, vücut spreyini istediğinde sıkıp vücuduna sürdükten sonra istediğim sadece bir yemek.
Ama ne yiyebileceğim de sorunlu. Bodrum’da bu sezon bir lahmacun 450 tl, hamburger 600, ayran 190, bir bardak çay bile 50 lira olmuş. eda hanım acaba personel yemeği verir mi? veriyorsa acaba mönüde ne vardır kim bilir?
sonra yazıyı dikkatle okuyunca Eda Taşpınar’ın tatilini Mikonos’ta geçirdiğini anladım. büyük ihtimalle o bile fiyatların yüksekliğine dayanamayıp, harcamalarını avro ile yapıyor olsa bile Bodrum’dan daha ucuz olması gereken Mikonos’a kaçmış olmalı. Bodrum’da Eda hanımın gitmeye tenezzül edeceği plajlarda aylık giriş ve şezlong kirası toplam 26 bin liraya ulaşmış. Mikonos’taki daha anlamlı düzeyde olması gereken fiyatlar nedeniyle yaptığı tasarruf ile hayli kalabalık olan ekibine maaş ödüyordur.
Onun Mikonos’ta bulunması bu konudaki acaba ekibine dahil olabilir miyim kaygı ve stresini ve bende oluşmaya başladığını hissettiğim, vücut spreyini sıkma da içeren yeni ve orijinal bir fetişin yerleşmesini de engelledi. yeni bir fetişimin olmasına tahammülüm olmayabilir çünkü var olanlar bile beni tüketiyorlar.
2- Aklıma hemen gelen ikinci şey de orada yaşadığımda müdavimi olduğum Yalıkavak’taki Halk plajı oldu.
Başlığı okuyanlar, ‘Öteki Türkiye’ dediğimi görenler benim zenginlerin dünyasında bir lahmacun 450 lira, öteki Türkiye ise soğan bile alamıyor filan diyeceğimi sanmışınızdır.
kusura bakmayın düzeyi muhalif tv yorumcularının düzeyine filan düşürmemi kimse benden beklemesin.
Ben ‘Öteki Türkiye’ derken ‘halk plajına’ gelenleri kastediyordum.
Eda hanımın alıştığı türdeki plajlardaki fiyatları okurken geçmişte halk plajında yaşadıklarım aklıma geldi ve bunları da sizinle paylaşacağım. Tavsiyem yolunuz Bodrum’a düşerse, özel uçağından inip lüks yatına atlayıp koya gelebilen insanlardan değilseniz halk plajlarından denize girmenizdir. aşağıda göreceğiniz gibi halk plajı belirli riskler ,tuzaklar, tehlikeler taşısa da en azından orada bir bardak çay 50 lira değil.
Şu anda benim diğerlerinin yanısıra bir de kamuya açık alanlarda ıslanma fobim de var.
Şimdi düşünüyorum da bu fobim Yalıkavak’ta yaşarken halk plajını sürekli kullanmamdan sonra da oluşmuş da olabilir.
Plajı ilk gördüğümde kapıdan içeriye girmeyi kesin bir şekilde red etmiştim. Beni oraya zorla götürmüş eşim Rana’ya bu alana benim ancak ölümü sokarsın dedim. çünkü bence içerde zaten ölecektim bunun bir süre önce olması fark etmeyecekti.
Evden çıkmadan önce çok hazırlanmıştık. halk plajında mangal yakıp et pişirmek adetten olduğundan biz de buna girişeceğimizi düşünüyorduk. Yanımızda ayrıca portatif iskemleler ve bir adet masa da vardı. Bunları ayarlamak için hayli yorulmuş olan Rana, ‘eğer plaja girmem diye kapıda diretmeyi sürdürürsen, beni uğraştırırsan dediğin olacak gerçekten de ölü olacaksın çünkü yanmızdaki şu keskin bıçakla seni lime lime doğrayacağım’ deyince plaja girmeye hızla ikna oldum.
görmeden önce plajların insanların öncelikle denize gimek için kullanacakları yerler olduğunu sanırdım. ama yanılmışım özelikle halk plajlarının öncelikli hedefi kendin pişir kendin ye açık hava lokantası olmakmış meğer.
biz de mangal kiraladık hem ortamda mangalsız göze batmamak için hem de çevremizdeki iştah seviyesinden dolayı bizim de karnımız acıktığından.
bu mangal işi bizim evimizde daima sorun olan bir şeydir. Rana daima, her erkeğin mutlaka mangal yakmayı becermesi gerektiğini benim de bunu beceremediğimden bunun benim aslında erkek olmadığım hakkında yeni bir gösterge olduğunu söyler ben ise ona ‘Ben barbar değilim ki bu yüzden mangal yakmayı bilmemem kadar doğal bir şey yok’ türünden şeyler mırıldanarak laf yetiştirmeye çalışırım.
o gün bu münakaşamız tekrarlanmadı çünkü aniden gördüğümde beni hayli ürküten bir adam çıktı geldi, adam mayoluydu ve göbeği vardı, sırtında bir büyük tüp ve alev makinası da taşıyordu.
onun mangalı yakması tahmin edersiniz ki fazla vakit almadı. ben cesaretlenip ‘Evde bir alev makinası olsaydı ben de mangalı rahat yakardım’ deyince Rana ‘bu sakarlığınla, beceriksizliğinle evde alev makinası olsaydı sen mangal dışında tüm evi yakardın’ deyince buna verecek bir cevabım olmadığından sustum.
Yemeğimiz bitince güneşlenmeye başladık. Yemeğimiz bitince diye yazar yazmaz bunun halk plajını anlatırken katiyen kullanılmaması gereken bir kavram olduğunu düşünüm çünkü halk plajında yemenin durması diye bir şey yok. insanlar başka hiçbir şey bulamasalar da durmadan çekirdek çıtlıyorlar. çekirdek çıtlanırken bunda kural kabuğu yere tükürmek.
bu yüzden halk plajının zemini tamamen çekirdek kabukları ile dolu olabiliyor. ben plajda birkaç defa çıplak ayakla yürümeye çalışırken ölümden dönmüştüm..
bu kabuklar nedeniyle o plaj renkleri kırmızı olan ve galiba uçabilen de ayrıca bence büyük ihtimalle kudurmuş da olmaları gereken karıncaların baskınına uğramış durumda. bunların soktuğu bölge çok acıyor. beni göz kapağımdan da ısırdıklarından büyük ihtimalle uçuyorlardır da dedim.
size bir şey söyleyeyim mi halkın haddinden fazla sayıda çocuğu var bence. Gördüğüm kadarıyla ortalama aile başına altı ya da sekiz çocuk olmalı her evde. Onlar sadece yüksek sesli olmakla kalmıyor ayrıca plaja gitmekten de çok hoşlanıyor olmalılar.
bunların halk plajındaki derme çatma tuvaleti hiç kullandıklarını görmedim, bu nedenle benim yanıldığımı gösteren yeni bir delil ortaya çıkmayıncaya kadar geçerli kalacak varsayımım kimse o kadar uzun çişini tutamayacağına göre bunların çişlerini denize yaptıklarıdır.
bu nedenle halk plajının bir diğer avantajı da kazayla su yuttuğunuzda vücudunuzun doğal olarak mikroplara karşı aşılanmasıdır da.
Şu ana kadar Eda hanımın gittiği plajdaki tuvalette çekilmiş bir fotoğrafını görmemiş olsam da onun plajındaki tuvaletlerin daha kullanılabilir durumda olduğuna eminim.
hem o tür plajlara gidenlerin eğer çocukları varsa -ki bunun sayısı ortalama ya bir, taş çatlasa da ikidir- onları kafalarını biraz dinlemek içn evde bırakıyorlardır mutlaka.
göbek konusuna girmeden bitiremeyeceğim yazımı. bu dünyada bir erkeğin göbeğinden utanmadan rahat dolaşacağı ortam halk plajı olmalı.ben tamamen bilinçli olarak göbek salıyorum yani beni Ertuğrul Özkök’ün anti tezi olarak kabul edebilirsiniz. ikimizde egolu olduğumuzdan bu tez-anti tez mücadelesinden otaya bir sentez çıkarmamız şu ana kadar mümkün olmadı.
O telefonda bana bugün bir kilo daha almışım bunu verinceye kadar diyetteyim ve sporun miktarını attıracağım türünden saçma şeyler söyleyebiliyor. Onun bütün bu düşüncelerini kendine hayatın anlamını ve güzelliğini anlatmaya çalışan bir insanı Schopenhauer’ın ciddiyetinde dinlediğimin hiç farkında değiliş gibi davranıyor. göbeğimi neden bilinçli saldığımın nedenini sonra başka yazıda detaylı anlattığımda beni çok iyi anlayacağınıza eminim.
halk plajında yapmış olduğum tespitlere göre nüfusun halktan oluşan bölümünün kendi göbekleri ile hiç bir problemleri bulunmuyor. göbek ile problemi olan fit erkekler Eda hanımın tercih ettiği türde plajlara gidiyor olmalılar. paparazziler halk plajına hiç gelmediklerinden ve sürekli diğer plajın ya içinde ya teknede koyunda olduklarından oralarda insanların devamı fit olmak ve güzel görünmek problemleri var. halk plajımızda bizler göbeklerimizle özgürüz ve evet isteyen de istediği zaman göbeğini kaşıyor.
23 Aralık 2024 - Yanı başımızdaki tehlikenin bilemiyorum farkında mıyız?
22 Aralık 2024 - Düşünmeyi besleyen tartışma… Yeniden
21 Aralık 2024 - Yılbaşı yaklaşırken
20 Aralık 2024 - Sokak sanatının büyük sanatçısı
19 Aralık 2024 - Serdaramus’un 2025 yılı için 10 Beyaz Türk kehaneti