Türkiye aşkını ‘Mihriban’ ile yaşıyor
Diyelim dünyada kar yağmıyor. Başka bir gezegen bulduk ve orada kar da var. Hadi diyelim ki gezegenlere turistik gezi de yapılabiliyor. Reklamlarda bu gezegen nasıl anlatılırdı acaba?
Günlük hayat, bilgeliğimizi pekiştirmek için birçok fırsat sunuyor. Gelin, kar yağışı altında bir yürüyüş sırasında bilgelik dersleri veren bir ana tanık olalım.
Çoğu durumda gerçekliğin farkında oluruz ama ona göre tepki veremeyiz. Bu çelişkiyi kendimizde yakaladıysak, üzerinde çalışacağımız konu bilgiyi içselleştirmek. Bilgelikle ilgili meditasyon teknikleri, bilgiyi özümseyebilmemize yardımcı olur. Günlük hayat bilgeliğimizi pekiştirmek için birçok fırsat sunuyor. Gelin, kar yağışı altında bir yürüyüş sırasında bilgelik dersleri veren bir ana tanık olalım.
Arkadaşlarla bir Yunan restoranından çıktık. Trenden indik mahallemize doğru yürüyoruz. Lapa lapa kar yağıyor. Arkadaş Neşet Ertaş’ı çalmaya başladı telefondan. Karın altında yürümekten o kadar keyif alıyoruz ki, önce en uzakta oturan arkadaşı evine bırakıyoruz. Uzasın istiyoruz.
Kar lapa lapa yağmaya devam ediyor. Karın yağışını izliyoruz. Özellikle de sokak lambalarının altındaki görüntü ODTÜ’deki yıllarımı hatırlatıyor. Bu anın büyüsünü neyin oluşturduğunu merak ederek düşüncelerimi gözlemliyorum. Aslında bu yöntem hayatın doğasına dair temel bilgileri içselleştirmek için kullanılıyor.
Meditasyon öğretilerinde gerçekliğin doğasına dair çalışılan kavramlardan biri her şeyin birbirine bağlı olmasıdır. Aklımız hemen hemen her şeyi birbirinden bağımsız kavramlar olarak görmeye yatkın oluyor. Çok yaygın bir örnek vereyim: Kendimiz ve koşullarımız arasındaki ilişki. Ya kendimizi koşullarımızın sonucu ya da koşullarımızı kendimizin sonucu olarak görüyoruz. Öyle mi gerçekten? Bu ve benzeri bilgileri daha derinden özümseyebileceğimiz yöntemler var. Anda kalarak, şeylerin birbiriyle bağlılığı üzerine düşünerek (reflection, contemplation), bu bilgiyi daha derinden yaşamaya başlayabiliriz.
Burada uyguladığımız teknik bir sorunun analitik bir şekilde cevabını aramak değil. Soruyu berrak bir şekilde sorup o an aklımızın nasıl cevaplar yansıttığını izlemek. Kar yağışı altında yapılan yürüyüşü keyifli yapan bağlantılar neler? Kendime bu soruyu sorduktan sonra yansımaları izliyorum. Bu yansımaları sizler ile paylaşayım.
Öncelikle dünyada kar var. Hemen gülmeyin. Dünya kar yağışının olmadığı bir yer olabilirdi. Karın yağması başlı başına birçok şeye bağlı. Diyelim dünyada kar yağmıyor. Başka bir gezegen bulduk ve o gezegende kar yağıyor. Hadi diyelim ki gezegenlere turistik gezi de yapılabiliyor. Reklamlarda bu gezegeni nasıl anlatacaklarını bir düşünün:
Beyaz Gezegen Sizi Bekliyor! Yepyeni bir dünyada hiç görmediğiniz kar tanelerinin dansını izleyin. Bu eşsiz gezegen beyazın bin bir tonunu sunuyor. Kayak yapın, kartopu oynayın ya da sadece bu muhteşem manzarayı izleyin. Unutulmaz bir tatil için bize katılın!”
İçimdeki sıcaklık duygusunun kıyafetlerimin sıcaklığı ile de ilgisi yok mu? Maddi imkanlar ve teknolojik gelişmeler sayesinde dünyanın her yerinden sıcak giysilere erişebiliyoruz. Bu süreçte sayısız insanın emeği, büyük bir teknolojik birikim ve karmaşık lojistik sistemler yer alıyor. Gerçi bacaklarım biraz üşüyor!
Beraber olduğum arkadaşlar olmasaydı benzer duygular içinde olabilir miydim? Hayatımın bir döneminde arkadaşlık kurmayı öğrenmişim. Mesela başkasının mutsuzluğu üzerine mutluluk kuramayacağımı çok küçük yaşta öğrenmişim. O öğrenme hangi koşullarda nasıl oluştuysa, şu anda neler yaşadığımı derinden etkiliyor.
Lisede bir arkadaşımız ‘Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı’ adlı kitabı okuyordu. Dost kazanmak öğrenilecek bir şey mi diye düşünüp kitabı anında yok saymıştım. Şimdi geriye bakınca o kitabı okuyan arkadaşımı takdir ediyorum. Genç bir yaşta hayatımızı derinden etkileyen bir konuda daha bilinçli adımlar atmak için uğraşıyordu.
Dikkatim arkada çalan Neşet Ertaş’a kaydı. Ona eşlik etmenin yarattığı duyguların farkına vardım. Neşet Ertaş olmasaydı mesela, bu an böyle olur muydu? Telefonda bir iki hokus pokus yaparak onu bu ana misafir eden teknolojiye ne demeli. Sanatçılarımıza derin bir saygı içinde, Neşet Ertaş’ın sözleriyle bu yazıyı noktalıyorum.
“Garip bülbül gibi feryat ederiz
Cehalet elinde küskün kederiz”