Karşınızda yeni bir kraliyet portresi: Prenses Kate Tatler’ın kapağında
Son araştırmalara göre kanser vakalarında endişe verici bir eğilim var: Kanser artık gençlerin kapısını daha sık çalıyor. Peki bu tehlikeli değişimin olası sebepleri neler? Türkiye’de durum nedir? Prof. Dr. Murat Dinçer’e sorduk.
Galler Prensesi Kate Middleton, aylarca kamuoyundan uzak kalmasının ardındaki sır perdesini geçen ay sürpriz bir açıklamayla araladı. Prenses Kate, bir video mesajıyla kanser teşhisi aldığını ve kemoterapi tedavisi gördüğünü duyurdu. Kanser türü ve hastalığının hangi evrede olduğuna dair bir ayrıntı vermedi. Bildiğimiz şey ise Middleton’ın, kanser tanısının pek de sık konulmadığı bir yaşta, henüz 42’sinde olduğu. Bilim dünyasında kabul gören görüşe göre birçok kanser türü tipik olarak 50’li yaşlardan sonra artışa geçiyor. Ancak son araştırmalar, dünyanın dört bir yanındaki insanların artık daha genç yaşlarda kansere yakalandığını gösteriyor. Yani Middleton bir istisna değil.
Peki, genç başlangıçlı kanserlerdeki artışın altında yatan nedenler neler? Yaşam tarzı mı çevresel faktörler mi yoksa teknolojinin giderek artan kullanımı mı? Bu soruların yanıtı için Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Murat Dinçer ile görüştüm. Prof. Dr. Dinçer, kanser vakalarındaki bu artışa dair önemli bilgiler verdi ve kanser riskini azaltmak için neler yapılması gerektiğini anlattı.
Kanserin daha genç yaş gruplarında görülme sıklığındaki artış ilk olarak ne zaman dikkat çekmeye başladı?
Öncelikle biz 19-49 yaş aralığını erken yaş olarak kabul ediyoruz. Özellikle 1990’lı yıllardan itibaren yapılan farklı çalışmalar, 50 yaşın altındaki kişilerde kanser vakalarında belirgin bir artış olduğunu gösteriyor. Üstelik bu artış sürecek. Yakın zamanda yapılan bir çalışma, 2030 yılına kadar erken başlangıçlı kanser teşhislerinin sayısının dünya çapında yaklaşık yüzde 30 artabileceğini tahmin ediyor.
Özellikle artışa geçen kanser türleri hangileri?
Genç kadın ve erkeklerde tiroid, mide-bağırsak kanserlerinde çok ciddi bir artış var. Yine kadınlarda meme, erkeklerde testis kanserlerinin genç yaşlarda daha sık görüldüğünü söyleyebiliriz.
Peki 50 yaş altı kanser vakalarındaki artışın olası sebepleri neler?
Yaşam tarzındaki değişiklikler kanser vakalarının artışında önemli yer tutuyor. Modern yaşamın getirdiği fast food tarzı beslenme, hareketsizlik ve artan obezite oranları günümüzde kanser sıklığını etkileyen en önemli unsurlar. İşlenmiş gıdalara, hazır yiyeceklere ve gazlı içeceklere ne kadar uzun süre maruz kalırsanız kanserin ortaya çıkma ihtimalini de o kadar erkene çekersiniz. Ayrıca radyasyona maruz kalmanın da kanser sıklığını artırdığını söyleyelim.
Teknolojik cihazların yaygın kullanımının gençlerde kanser riskini artırıp artırmadığına dair bilimsel veriler var mı?
Cep telefonlarından yayılan elektromanyetik radyasyonun etkileriyle ilgili veriler yeni yeni oluşuyor. Fransız bilim insanlarının yürüttüğü bazı çalışmalar, çocukluk çağı beyin tümörleri riskinde artışa işaret ediyor. Daha büyük çalışmalar bu bulguyu desteklemiyor. Ama şu bir gerçek: Cep telefonu çaldığı andan itibaren bir elektromanyetik radyasyon alanı oluşturuyor. Özellikle çocukluk çağında çok fazla cep telefonu kullanılmasını önermiyoruz.
Yine cep telefonunu çalar saat yerine kullanmak çok mantıklı bir şey değil. Klasik çalar saatler kullanmak lazım. Hem uyku kalitemizi artırmak hem de gereksiz radyasyona maruz kalmamak için uyuduğumuz odadan teknolojik cihazları çıkarmalıyız.
Cep telefonlarından yayılan elektromanyetik radyasyonun insan vücudu tarafından ne kadar emildiğini ölçen ve SAR olarak adlandırılan bir değer var. Telefon alırken SAR değeri düşük telefonları tercih etmemiz lazım. Birden fazla SIM kart kullanımının SAR değerini artırdığını unutmamalıyız. Ayrıca cep telefonları o an kullanılmasa dahi baz istasyonlarıyla sürekli iletişim halinde olduğu için elektromanyetik radyasyon yayılımı devam eder. Bu yüzden telefonları yatak odalarından uzak tutmak veya uçuş moduna almak maruz kalınan radyasyon miktarını azaltabilir.
Bazı çalışmalar, gençlerde kolon kanserindeki artışın mikroplastiklerle ilişkili olabileceğini savunuyor. Mikroplastikler kanser açısından potansiyel bir tehdit mi ne dersiniz?
Mikroplastik (5 milimetreden küçük plastik parçaları) gerçekten büyük bir sorun. Çeşitli araştırmalar, bu parçacıkların doğada, denizlerde, okyanuslarda ve su kaynaklarında yaygın olduğunu gösteriyor. Yine mikroplastiklerin solunum, cilt ve gıdalarla vücuda girebildiğini gösteren çalışmalar var.
Mikroplastiklerin kansere yol açtığıyla ilgili henüz net bir bilimsel kanıta sahip değiliz. Fakat artan sayıda çalışma, mikroplastiklerin insan sağlığı üzerindeki etkileri konusunda endişeleri artırıyor. O nedenle günlük yaşamda plastik kullanımını mümkün olduğunca sınırlamalıyız. Plastikte muhafaza edilen yiyecek ve içeceklere mikroplastik geçişi olabiliyor. Dolayısıyla bu tür ürünlerden uzak durmalıyız. Ayrıca gıdaları naylon poşetlerde saklamamalı ve pişirme torbalarını sık kullanmamalıyız.
Genç yaşlarda teşhis edilen kanserler daha agresif seyretme eğiliminde mi?
Bu sıklıkla dile getirilir ama bu konuda çok net bir bilimsel veri yok. Hatta genç erişkinlerin kanser tedavisine yanıtının daha iyi olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü tedavinin yan etkilerini daha kolay tolere ederler ve uzun süre tedavi alabilirler.
Türkiye’de gençler arasında kanser sıklığına dair yapılan çalışmalar var mı?
Hayır, verimiz yok. Daha çok ABD verilerini kullanıyoruz. Bir de tüm dünyanın kanser yükünü ve sıklığını gösteren GLOBACAN adında bir web sitesinden yararlanıyoruz. Bu sitede 185 ülkede görülen 36 kanser türü hakkında istatistikler, kanser sıklığı ve ölüm oranlarına dair tahminler bulunuyor. Buradaki verilere baktığımızda tüm coğrafyalarda kanser sıklığının daha erken yaşlara çekildiğini net biçimde görebiliyoruz.
Peki siz klinik pratiğinizde bu yaş grubunda artan hasta sayısı gözlemliyor musunuz?
Açıkçası ben rastlamıyorum. Ama tabii bunun çok bir anlamı yok. Çok sayıda örneklemlerden gelen veriler daha değerli.
Türkiye’de gençlerde görülen kanser türleri dünyayla paralellik gösteriyor mu? Yoksa ülkemize özgü farklılıklar mı var?
Erken yaşta görülen kanserler dünyayla benzerlik gösteriyor.
Genel olarak baktığınızda ülkemizde öne çıkan kanser türleri hangileri?
Türkiye’de erkeklerde en sık görülen beş kanser sırasıyla akciğer, prostat, bağırsak, mesane ve mide kanseri. Kadınlarda ise sıklık sırası meme, tiroid, bağırsak, akciğer ve rahim kanseri şeklinde.
Tabii bu kanser türlerinin yanı sıra Türkiye’nin bazı bölgelerinde belirli kanser türlerine daha yoğun olarak rastlanıyor. Örneğin, asbestin doğal olarak bulunduğu veya geçmişte asbest kullanımının yoğun olduğu bölgelerde mezotelyoma (akciğer zarı kanseri) daha sık görülüyor. Eskişehir’in Mihalıçcık ilçesi, bu açıdan bilinen riskli bölgelerden biri.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ise yemek borusu ve mide kanserleri daha yaygın. Bu bölgelerde sigara içmeseler de kadınlarda akciğer kanseri de sık görülüyor. Çünkü tandır kullandıkları için dumana maruz kalıyorlar. Ayrıca Erzurum, Van, Ağrı gibi illerde yemek borusu kanseri de sık. Bu da çok sıcak çay içme alışkanlığıyla ilişkilendiriliyor.
Coğrafi farklılıkların kanser türleri üzerindeki etkisi özellikle Japonya örneğinde belirgin biçimde gözlemleniyor. Japonya’da mide kanseri en yaygın görülen kanser türü. Uzun yıllar araştırmacılar “Acaba sebep ırksal faktörler mi?” diye araştırma yapmış. Fakat daha sonra Amerika’ya yerleşen ve Amerika’da doğup büyüyen ikinci kuşak Japonlar üzerinde bazı çalışmalar yapılmış. Görülmüş ki aslında Japonlarda mide kanseri sıklığı diyetle ilişkili. Özellikle tütsülenmiş ve yüksek tuz içeren gıdaların tüketimi, mide kanseri riskini artıran önemli bir etken olarak belirlenmiş.
Son yıllarda elektronik sigara kullanımı gençler arasında yaygınlaşıyor. Bu durum gelecekte kanser vakalarının sayısını artırabilir mi?
Kesinlikle kanser sıklığı artacaktır. Sigara içenlerde akciğer kanseri sıklığı 30 kat artıyor. Yine mesane, baş-boyun ve gırtlak kanserlerinin sigarayla ilişkisi çok net biçimde ortaya konulmuş durumda. Elektronik sigaralar da benzer etkilere sahip. Ağız içi, gırtlak, akciğer kanserleri gibi kanserlere neden olabiliyorlar.
Ayrıca elektronik sigaralar, içerdikleri zararlı kimyasallar nedeniyle başka akciğer hastalıkları geliştirme potansiyeline de sahip. Dolayısıyla elektronik sigaralar da normal sigaralar kadar sağlığa zararlı. Özellikle çocuk ve genç yaşlarda başlanması riski daha da artırıyor.
Bilim insanları, yetişkinlerin uyku süresinde önemli değişiklikler olmadığını ancak çocukların on yıllar öncesine göre daha az uyuduğunu bulmuş. Çocuklarda azalan uyku süreleri gelecekte kanser riskini artırabilir mi? Bu konuda ailelere yönelik önerileriniz nelerdir?
Uykusuzluk kanser de dahil pek çok sağlık sorunu için kesinlikle risk oluşturur.
Bebeklikten itibaren uykuyla büyüme hormonu arasında bir ilişki var. Uyku sayesinde büyüme hormonu artar, çocuğun gelişimi sağlıklı bir şekilde ilerler.
Uyku tüm yaş grupları için önemli. Eğer uyku süresi çok kısıtlanırsa melatonin ve stres hormonları salgılanmasında da önemli değişiklikler olur. Bunlar da kansere yatkınlığı artırır.
Ailelere önerilerim şunlar olabilir: Çocuklarınızın her gün aynı saatte yatıp aynı saatte kalmasını sağlayın. Yatmadan önce ekran süresini sınırlayın. Çünkü ekrandan yayılan mavi ışık melatonin üretimini engelleyebilir. Çocuklarda yeterli uyku hem sağlıklı büyümelerini sağlar hem de uzun vadede ortaya çıkabilecek sağlık risklerini azaltır.
Genç yaşlarda sık görülen kanser türlerini erken saptamak için tarama yaşı düşürülmeli mi?
Bu tür bir değişiklik pek mümkün değil. Çünkü kanser taramalarını erkene çekmek neredeyse herkesi taramak anlamına geliyor. Bu da zaman ve maliyet açısından büyük kaynak gerektirir, sağlık sistemi üzerinde büyük yük oluşturur.
Tarama yaşının düşmesinden ziyade kanser belirtilerini erken fark etmek konusunda toplumsal farkındalık oluşturulması daha mantıklı. İnsanlar belirtileri erken tanıyıp hızlıca doktora başvurduğunda erken teşhis şansı artar. Bu da daha iyi tedavi sonuçları demek.
Tabii ailesel geçiş olan kanser türlerinde biz zaten taramaların erken yaşa çekilmesini öneriyoruz. Ama tüm kanserlerin sadece yüzde 5’i ailesel geçiş gösteriyor. Ailede kolon, yumurtalık, meme kanseri gibi kanser türleri yaygınsa o kişilere mutlaka genetik analizler, kolonoskopi taramaları yapmak gerekiyor. Mesela poliplerle giden ailesel bir kolon kanseri varsa bu kişilerde çok genç yaşlarda bağırsak kanseri gelişebiliyor.
Kanserden korunmak için yaşam biçiminde hangi değişiklikler yapılmalı?
İlk kural ideal kiloya ulaşın. Çünkü obezite, birçok kanser türüyle doğrudan bağlantılı.
İkincisi, düzenli egzersiz yapın. Egzersiz, bağışıklık sistemini güçlendirerek kanser riskini azaltmada etkili bir yöntemdir.
Uyku düzeninize dikkat edin. Yeterli ve kaliteli uyku, vücudunuzun kendini onarması ve sağlıklı kalması için önemli.
Beslenme alışkanlıklarınızı gözden geçirin. İşlenmiş gıdalar, fast food, yapay renklendiriciler, tatlandırıcılar ve koruyucular içeren yiyeceklerden uzak durun. Bunun yerine taze ve doğal gıdaları tercih edin.
Son olarak tütün ve tütün ürünlerinden kesinlikle kaçının.
Bu tür önlemlerle kanser riski ne kadar azaltılabilir, bir oran vermek mümkün mü?
Hayır, bir oran vermemiz mümkün değil. Çünkü kanser çevresel, genetik ve yaşam tarzı gibi pek çok faktörün rol oynayabildiği bir hastalık. Her kanser türünün de kendine has risk faktörleri var. Mesela bazı kanserler daha çok genetik yatkınlıktan kaynaklanırken bazılarında yaşam tarzı veya çevresel etkenler daha ön plandadır. Genel bir yüzde vermek doğru olmaz ama şunu net biçimde söyleyebiliriz: Sigara içmeyerek akciğer kanserine yakalanma riskinizi 20 kat düşürürsünüz.