Fotoğraftaki fit görünümüne bakarsanız hayatında hiç yemek yemediğini bile düşünebileceğiniz Ertuğrul Özkök’ten ‘Perşembe akşamı Peninsula otelinde Fatih Tutak’ın restoranında buluşuyoruz’ mesajı gelince sadece bir tanesi bile insanı hızla bitkisel yaşama sokabilecek bir çok çelişkili duygu yüzünden zincirleme panik atakları yaşadım.
İlk başta çok sevdiğim eski arkadaşlarımı göreceğimden dolayı duygulandım.
Ama neyseki bu duygularım beni tamamen teslim alacak kadar uzun süremedi.
Yaklaşan gece ile ilgili paniklerim baskın çıktı, onlar duygulu ruhumu bastırdı.
Böylece gece masaya ilk yaklaştığımda arkadaşları gördüğümde hüngür hüngür ağlamak riskim bence hayli azalmış oldu.Ağlamamayı özkök’ün daha sonra gece hakkında yazdığı muhteşem yazıyı okuyuncaya kadar ancak başarabildim.
Galiba bende çok uzun süredir evden çıkmayıp sadece kitaplarla, yazıyla yaşamaktan dolayı akut bir agorafobi başlamış olabilir. Agarofobi ‘kişinin yardım bulamayacağı, kaçamayacağı, kapana kısılmış ya da çaresiz hissedebileceği durum ve ortamlardan korkması ve kaçınmasıyla karakterize bir kaygı bozukluğu’ olarak tanımlanıyor. ‘Bu durumlarda panik atak ve benzeri semptomlar da ortaya çıkabilir ya da bu belirtilerin olacağı korkusu oluşur’ diye anlatılıyor basitçe. ve tabii o durumdaki kişi evinden dışarıya pek çıkmak istemiyor.
Bu arada süper lüks Peninsula otel ve Gallada restoranı benim bus- boy olarak çalışma görünümü altına bile kapısından bakabileceğim ortamlar değil artık.
Böyle bir ortama garsona servisinde yardımcı olmak veya tuvaletinde havlu tutucu olarak çalışmak için değil yemekleri tatmak için gidiyor olmak agarofobik ruh halimde resmen bir çöküntü yarattı saatler öncesinde bende.
Ayrıca evden çıktığımda sürekli kaybolacağım korkusu da var bende. eşim her ne kadar tersini söylese de henüz daha bunamadım. büyük ihtimalle gözlerimin şaşı olmasından dolayı yönümü tayin etmekte zorluklar yaşıyorum.
otelin kapısından girdiğimde Gallada restoranı kazasız belasız bulayım diye Peninsula otelin iç mimarisini inceledim evde.
Keşke bunu hiç yapmasaydım çünkü otelin dört ayrı bölümü olduğunu ve bazı bölümlerin deniz seviyesi altındaki koridorlar ile birbirine bağlı olduğunu öğrendiğimde Peninsula otelinin o gece benim için Shining filmindeki Overlook oteline dönüşeceği kesinleşmişti .
Koridorlarında kaybolmuş halde dolaşırken birden karşıma çıkacak çocuk tarafından sokulduğum odanın banyosundaki küvetten bir ölü kadının cesedi çıkıp beni takip edecekti veya Gallada sanıp girdiğim bir balo salonundaki ölülerden oluşan insanlarla dans etmek zorunda kalacaktım.
Beni otele götürken yaptığı yanlışlar nedeniyle aslında otelin tam önünde inebileceğim halde beni 200 metre ilerde indirdiği için dün akşam öldürmek zorunda kaldığım şoför arkadaşım yüzünden biraz maceralı olsa da otelin içine girdiğimde tabii bu korkularımın hiçbir tanesi gerekleşmedi.
Otelin girişinde lüksü tapmaya yönelik bir tür ibadet yapmam bekleniyor muydu bilemiyorum ama ben direkt girdim içeriye. Kapıda gerekirse benim üstümde hayli komplike sakinleştirici beyin ameliyatı bile yapabilecek derecede her acil duruma hazırlıklı personel tarafından olaysız biçimde masama götürüldüm.
Masaya varıncaya kadar dört çarpı yüz koşu yarışındaki bayrak gibi hissettim kendimi çünkü her yüz metrede beni başka personel devralıyordu. Galiba onlara evinden çıkmaya çıkmaya tamamen insanlıktan çıkmış bir yaratığın da geleceği önceden haber verilmiş olmalıydı da gereken tedbirleri almışlardı.
İstanbul’un harika siluetini göreceğimiz güzel masamıza yaklaşırken Ertuğrul Özkök ile Oray Egin’in sohbet ettiklerini görünce hayatımda ilk kez kendimi birden aşırı sakin hissettim. hayat güzel de olabilir paniğe gerek yok diye düşündüm.
Gayet tabii bu sakinlik kısa sürdü. Çünkü bir yanımda tüm bilgi birikimiyle bu tür süper lüks yemek bulunan yerleri analiz eden Oray Egin, tam karşımda da mekanın çok bilgili olduğu belli olan kadın Sommelierine bile şarap konusunda bilgi veren Ertuğrul Özkök bulunduğundan yemek sürecinde yanlışlar yapacağım korkusu bastı beni.
Fatih Tutak’ın hazırlattığı tabaklar çok katmanlı, derin tadları, güzellikleri içeren türde olduğundan yerken yanlış yapacağım kesindi artık bana göre. Nitekim yanlış yediğim için Oray beni bir kaç defa azarladı o gece. normalde bunun hesabını sorarım da o gece üzerime daha fazla bela almayayım diye sustum.
Özkök ise daha önce Barbie filmine gittiğinden ve filmi çok güzel bulduğundan olsa gerek daha pembe havadaydı. Şarap içmemi Oray gibi sert sözlerle değil sadece anlamlı bakışlar atarak kınadı.
sonra bir de her şeyin üstüne üstlük sadece görünüşüyle bile benim ciddiyet fobimi harekete geçiren Sedat Ergin de geldi.
Masaya oturduktan sonra bir süreliğine sanki yemekten sonra katılacağı Birleşmiş Milletler Güvenlik konseyinde yapacağı yeni dünya düzeni üzerine konuşmasını düşünüyormuş gibi ciddiydi.
hepimiz cevap verir diye korktuğumuzdan ona ne düşündüğünü sormadık. yıllar önce ben bu hatayı ilk kez yaptığımda Sedat bana Kıbrıs için hazırlanmış olan Annan planının tümünü, çalışmada atıf yapılan diğer çalışmalar ile birlikte saatlerce anlatmıştı. konuşmasının ilk saatlerinde ben bayıldığımdan tam bilmiyorum ama anlatması galiba üç dört gün sürmüştü.
bu arada Sedat’ın ilgilendiği konulara, okumaktan zevk aldığı çalışmalara ve baskı altında tuttuğu hobilerine, zevklerine baktığımda onun Özkök’ten bile daha seri katil olmaya yakın olduğunu hep düşünmüşümdür.
Gece bir ara Ay’a bile yanlış doğduğu gerekçesiyle biraz kızdı ve onu da eleştirdi. tavrından böylesine laubali davranışlardan hiç hoşlanmadığı belliydi
Masaya gelen her yemek tabağına bir süre tefekkürle bakarak Dionysos’a ibadet etmemiz daha doğru olcaktı galiba ama ben sanıldığı gibi bir gurme değil bir gourmande yani aç gözlü bir obur olduğumdan bana şahane gelen tadlara konsantre oldum. Oray her ağzıma attığım lokmada kulağıma yaratıcı eleştirilerini fısıldadı ben de bunları Sedat Ergin ciddiyetinde not ettim. Bunlara cevabımı yakında gerekirse aşırı acı veren şiddet uygulayarak olsa da ona vereceğim.
Ortam tabii ki harikaydı. manzara da muhteşemdi kaçınılmaz olarak, servis olağanüstüydü, Fatih Tutak gibi usta şefin yemekleri bence bir şölendi ama derinlikli bir gözlem ben yapamam, bunu Oray’a bırakıyorum.
istanbul markasını bir kaç derece daha yukarlara taşıyacağına inanıyorum bu otel ve restoranın.
Bu arada biz çıkışta gecenin anlamlı özeti olacak olağanüstü bir Kaminsky Metodu anı yaşadık.
Asansöre giderken bir tek Oray tuvalete gitme ihtiyacı duymadı.Bizler ise yaşımız gereği yolda başımıza bir iş gelmesin diye gereken tedbirleri otelden çıkmadan aldık.