Enflasyon yüzde 6,70 ile son beş ayın zirvesine çıktı
Enflasyonla mücadelede şu ana kadar yapılan tek şey halkın büyük çoğunluğunun alım gücünü düşürerek (fakirleştirerek) talebi kısmak. Ancak talebi kısmak sorunları çözmüyor, enflasyonla mücadele de yarım yamalak yapılıyor.
Ekonomi yönetiminin enflasyon düşüyor havası yaratmak üzere sabırsızlıkla beklediği temmuz ve ağustos aylarını geride bıraktık. Doğru veri açıklama konusunda güvenilirliğini yitirmiş olan Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre ağustosta aylık enflasyon yüzde 2,47 oldu. Yıllık enflasyon ise baz etkisiyle yüzde 51,97’ye düştü.
Detaylarına baktığımızda bir önceki yılın aynı ayına göre en az artış gösteren ana grup yüzde 28,96 ile ulaştırma, bir önceki yılın aynı ayına göre artışın en yüksek olduğu ana grup ise yüzde 120,81 ile eğitim oldu. Ancak verilerin doğruluğu yine şüphe götürür durumda. Örneğin, taze meyve sebze fiyatlarının bir yıllık artışı yüzde 29, toplam gıda enflasyonu ise sadece yüzde 44 olarak açıklandı. Ancak bu verilerle bile enflasyon rakamlarının ekonomi yönetiminin istemediği şekilde yüksek gittiği, geleceğe yönelik risklerin fazla olduğu açık.
Doğruluğu şüpheli gıda fiyatlarındaki düşüş sayesinde enflasyon istenene uygun çıkarılmaya çalışılırken çekirdek enflasyon ve hizmetlerdeki fiyat katılığı her şeye rağmen devam ediyor. Çekirdek enflasyon dediğimiz özel kapsamlı TÜFE göstergeleri B, C ve D endekslerinde aylık fiyat hareketleri açıklanan enflasyondan fazla.
Yurt içi üretici fiyat endeksi ise aynı dönemde bir önceki aya kıyasla %1,68 oranında artış gösterdi, bir önceki yılın aynı dönemiyle karşılaştırıldığında ise %35,75 oranında bir değişim var.
Verilere genel olarak baktığımızda baz etkisinin kuvvetli olduğu temmuz ve ağustos aylarında yıllık enflasyonda belirgin bir düşüş görünüyor. Ancak düştüğü rakam yüzde 52 gibi çok yüksek bir düzey. Doğalgaz ve sigara zamları gibi kalemlere yapılan zamların enflasyonu yükseltmesi yanında, enflasyon beklentilerinin düşürülmesine ilişkin çok fazla mesafe alınamamasının yansımaları da ağustos ayı enflasyon rakamında görülüyor. Ağustos ayında bir yandan enflasyonla mücadele ediliyor denilerek özel sektör fiyat artışları konusunda sürekli eleştirilirken diğer yanda enerji, köprü-otoyol geçiş ücreti gibi kamusal ürün ve hizmet fiyatlarındaki yüksek oranlı artışlar ekonomi yönetiminin çelişkili tutumunu bir kez daha gösterdi.
Gelecekte ne olacak diye değerlendirdiğimizde önümüzdeki aylarda baz etkisinin azalması ile birlikte enflasyondaki düşüş hız kaybedecek. Dolayısıyla ekonomi yönetiminin esas mahareti yıl sonunda yüzde 40-45 aralığında gerçekleşeceği belli olan enflasyon rakamlarını daha aşağıya çekmekte görülecek. Orta Vadeli Program’da (OVP) 2025 sonu enflasyon oranının yüzde 17,5 gerçekleşmesi mevcut gidişatta ancak TÜİK fiyatlarıyla olabilecek, gerçek hayatta gerçekleşmesi mümkün görünmüyor. Bunu engelleyen başlıca unsurlar şunlar:
* Özellikle hane halkları ve reel sektörde enflasyon beklentilerinde gerileme görülmüyor.
* Özel sektör zam yaptığında ağır saldırılara maruz kalırken kamu çekinmeden ürünlerine zam yapıyor.
* Halkın büyük bölümünde ekonomi yönetimine güven maalesef son derece düşük.
Enflasyonla mücadele sadece Merkez Bankası’nın işiymiş gibi hareket ediliyor, maliye politikası (giderler) tarafında hiçbir önlem alınmıyor. Nitekim OVP açıklamasının yapıldığı basın toplantısında ekonomi yönetimi hep vergi gelirlerinin artırılmasıyla ilgili konuşurken harcamaları kısma üzerine kayda değer bir şey söylemedi. Merkez Bankası da bu durumdan rahatsız. Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Hatice Karahan geçtiğimiz günlerde enflasyonla mücadelede maliye politikası desteğinin gerekliliğinden açıkça söz etti.
Özellikle tarım ve hayvancılıkta fiyatları da dengeleyecek bir üretim ve dağıtım politikası yok. Rastgele yapılan üretim, fiyat oynaklıklarını da beraberinde getiriyor.
Dövizde son aylarda görülen sakinliğin süreklilik arz etmediği son birkaç haftada ortaya çıktı ve en küçük bir tedirginlik oluştuğunda dövize yönelimin başladığı görüldü. Bu durum hem Merkez Bankası’nın faiz indirimlerini zorlaştırıyor hem de enflasyon açısından ciddi risk.
Jeopolitik riskler yüksek kalmaya devam ediyor.
Şu ana kadar yapılan tek şey halkın büyük çoğunluğunun alım gücünü düşürerek (fakirleştirerek) talebi kısmak. Ancak hep söylediğimiz gibi talebi kısmak yukarıda sıraladığımız maddelerdeki sorunları çözmüyor, enflasyonla mücadele de yarım yamalak yapılıyor.
Sonuçta enflasyonun nereye doğru evrileceği baz etkisinin tamamen ortadan kalkması sonrası ortaya çıkacak. Bakalım TÜİK rakamı ile yüzde 40-45 aralığında gerçekleşecek gibi görünen 2024 enflasyonu iki senede tek hanelere nasıl düşürülecek. Ancak görünen durum; 2026’da beklenen tek haneli enflasyonun büyük ölçüde gerçeklerden uzak ve hayali olduğu.