Bloomberg, ‘Şimşek de KKM’den memnun değil’ diye yazdı, Şimşek sert dille yalanladı
Merkez Bankası’nın bazı uygulamaları dışında henüz enflasyonun düşürülmesini sağlayacak somut bir adım yok. Uygulamada somut adımlar görülmediğinden güven sağlanamıyor, ekonomi yönetiminin halka mesaj vererek güven sağlama çabaları da havada kalıyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek IMF-Dünya Bankası Bahar Toplantıları’na katılmak üzere ABD’nin başkenti Washington’da düzenlenen toplantılarda Türkiye ekonomisi hakkında görüşlerini dile getiriyor. Mehmet Şimşek’in konuşmalarındaki ifadelerden çarpıcı olanları şöyle özetleyebiliriz:
-Program, fiyat istikrarını ve kamu maliyesi disiplinini yeniden sağlamayı aynı zamanda cari açığın azaltılması gibi diğer bazı makroekonomik zorlukları da ele almayı amaçlıyor. Maliye politikasıyla Merkez Bankası’nın enflasyonla mücadele çabaları desteklenmeye devam edilecek.
-Enflasyonun düşürülmesi öncelikli hedef. Bunun işaretleri aylık bazda görülüyor ancak yıllık bazdaki eğilim yılın ikinci yarısında görülecek. 2026 yılına kadar enflasyonun tek haneli rakamlara inmesi isteniyor ve o zamana kadar kapsamlı yapısal reformlar uygulamaya konulacak. Rekabetçiliğin ve üretkenliğin artırılması, yatırım ortamının iyileştirilmesi, iklim değişikliği ile mücadele, yeşil ve dijital dönüşüm gibi alanlara yönelik kapsamlı bir yapısal reform programı bulunuyor.
-Halkın enflasyonun düşeceğine ikna edilmesi gerekiyor.
-Mali disiplinin sağlanması da bir diğer önemli hedef ve dezenflasyon süreci kamu maliyesinin desteğini gerektirmekte. Deprem harcamaları dışarda tutulduğunda, uluslararası standartlara göre sıkı bir maliye politikası var.
-Maliye tarafında, geçen yıl düzenlemelerin çoğu vergi artışlarıyla yani gelir yönüyle ilgili. Bu yıl harcama kontrolüne ve harcama kesintilerinin ne olabileceğine, aynı zamanda harcamalarda verimli alanların önceliklendirilmesine bakılıyor. Harcamalar mümkün olduğu ölçüde kontrol edilecek.
Mehmet Şimşek’in konuşmalarının yukarıda belirtilen önemli noktalarına baktığımızda konuları aşağıdaki başlıklarda toplamak ve yorumlarını yapmak mümkün.
1. Enflasyonun en büyük sorun ve enflasyonu düşürmenin birinci öncelik olduğu söyleniyor.
Ekonomi Bakanı’nın bunu kabul etmesi ve söylemesi doğru bir şey. Ancak acaba ülkeyi yönetenlerin tümü açısından enflasyon birinci sorun mudur belli değil. Geldiğimiz noktada kronikleşen enflasyonun düşürülmesi, ülkeyi yöneten tüm kamu yöneticileri tarafından öncelikli hedef olarak görülmeli.
2. Enflasyonda düşme eğilimi görüldüğü belirtiliyor.
Enflasyonda düşme eğilimi sadece baz etkisine bağlı görülüyor. Geçen sene yaz aylarında çıkan yüksek enflasyon nedeniyle bu sene aynı aylardaki göreli düşük enflasyonların yıllık bazda enflasyonu yüzde 40-50 bandına indireceğini herkes biliyor. Asıl ondan sonra enflasyonun daha aşağı indirilmesi önem taşıyor. Bu ise şu ana kadar yapılanların ötesinde çok daha fazla çabayı ve önlemi gerektiriyor. Sadece halkın alım gücünü düşürerek ve parasal aktarım mekanizmalarını sıkarak bizim gibi enflasyon dinamikleri çok farklılaşmış bir ülkede, yaşanan gerçek enflasyonun yüzde 30’ların altına düşeceğine inanmak hayalcilik. Kaldı ki halkın alım gücünü sürekli düşük tutmak ve parasal aktarım mekanizmalarını çok uzun süreli kısmak da doğru ve mümkün değil.
2. Konuşmalarda ağırlık maliye politikalarına veriliyor ve gelir tarafında adımlar atıldığı gider tarafında ise adım atılacağı belirtiliyor.
Enflasyonla mücadelenin en yumuşak karnı kamunun harcamaları yani maliye politikasının giderler tarafı. Herkesin söylediği üzere giderlerle ilgili şu ana kadar hiçbir şey yapılmadı. Yeni ekonomi yönetimi iş başına geleli neredeyse bir yıl oluyor. Gelirleri artırıcı vergi artışları hemen yapılırken giderleri kısıcı önlemler aradan geçen bir yılda alınmadı. Konuşmalarda da halen yapılacak-edilecek ifadeleri bulunuyor ama somut hiçbir adım görülmüyor.
İkincisi ülkede bu sene deprem harcamaları önemli bir yer teşkil edecek. Ancak deprem harcamalarının detayına ilişkin bir veri bulunmuyor. Dolayısıyla deprem harcaması adı altında yapılan giderlerin ne kadarının gerçekten deprem harcaması olduğu ve olacağı belli değil. Konunun diğer bir boyutu ise deprem harcamaları yapılırken tasarruf ilkelerine ve hakkaniyete ne kadar dikkat edildiğinin de belli olmaması. Deprem harcamalarının kapsamı daha çok inşaat işlerini içerdiğinden acaba bu işler kimlere, hangi yöntemlerle ve hangi bedellerle ihale ediliyor. Aynı belirsizlikler tüm deprem harcamaları için geçerli. Dolayısıyla deprem harcamaları şeffaf olmadığından, kaynak aktarılması istenen kesimlere istenildiği gibi kaynak aktarıldığı ve görülmesi istenmeyen tüm giderlerin buraya süpürüldüğü bir alan olma olasılığı yüksek.
3. Yapısal reformlar yapılacağı söyleniyor.
Yine bir senedir hiçbir şey yapılmayan, ne yapılacağı bilinmeyen ve yapılacak-edilecek olarak geçiştirilen bir alan da yapısal reformlar. Bu konuda da ortada somut bir şey yok. Ayrıca Mehmet Şimşek konuşmalarında daha çok ekonomi ile ilgili yapısal reformları konuşuyor. Oysa ülkenin ekonomiyi ilgilendiren yapısal reform alanları, doğrudan ekonomik konuların dışında daha kapsamlı. Ekonomiyi etkileyen hukuk, şeffaflık, milli eğitim, kamu ihaleleri vb. alanları siyasetin dışına çıkaracak reformlar gerçekleştirilmeden enflasyonun istenilen düzeye çekilemeyeceği gibi ekonomide tam bir istikrar sağlanamayacağının da bilinmesi gerekiyor.
4. Halkın enflasyonun düşeceği konusunda ikna edilmesi gerektiği söyleniyor.
Bu, ülke yönetiminin ekonomiyle ilgili güven sağlaması, halkla iletişim kurması ve ekonomi yönetiminin uygulamaları ile bunu desteklemesi sonucu sağlanabilecek bir şey. Ancak yukarıda belirttiğimiz maddelerden görüleceği üzere Merkez Bankası’nın bazı uygulamaları dışında henüz enflasyonun düşürülmesini sağlayacak somut bir adım bulunmuyor. Uygulamada somut adımlar görülmediğinden güven sağlanamıyor, ekonomi yönetiminin halka mesaj vererek güven sağlama çabaları da havada kalıyor. Halk ekonomi yönetiminin söyledikleri ile günlük hayatında farklı şeyler yaşıyor ve görüyor. Bu ortamda halk nasıl ikna olacak?
Son söz olarak yapılanlarla söylenilenler tam uyumlu olmadığı ve ülkeyi yönetenlerin tümünün gerçekten ekonomide istikrar sağlama hedefi bulunmadığı sürece son yıllarda sürekli tekrar eden ekonomide istikrarsızlık kısır döngüsü aşılamayacak. Ancak bu döngü içinde toplumun giderek artan bir bölümünün gelirinin yoksulluğun ötesinde açlık sınırının altına düştüğü unutulmamalı.