Fitch: Türkiye’de yerel yönetimlerin bütçesi enflasyon ve depremlere karşı dirençli
TÜİK’in enflasyon verilerinin doğruluğuna ilişkin şüpheler giderek artıyor. Ülkenin istatistik kurumunun doğru veri açıklamadığı düşünülüyorsa herkes kendi kafasındaki rakamlarla hareket etmeye başlayacak, bu da istikrarın sağlanmasını önleyecek.
Hatırlanacağı üzere Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) önceki hafta haziran ayı TÜFE verisini yüzde 1,64 olarak açıkladı. Açıklanan enflasyon oranının hem beklentilerin çok altında kaldığı hem de diğer aylık enflasyon verisi hesaplayan kuruluşların oranlarından çok daha düşük olduğu görüldü. Bu veriler üzerinden yine TÜİK’in açıkladığı rakamların doğruluğu konusunda yorumlar yapıldı ve TÜİK’e yönelik eleştiriler arttı.
Geçen hafta Ekonomim gazetesi yazarı Alaattin Aktaş tarafından yapılan bir çalışmada, TÜİK’in enflasyon hesaplamasında kullandığı ve en son Nisan 2022’de açıkladığı ürün fiyatlarına ait veriler esas alınıp bazı mal ve hizmetlerin fiyatlarının bugünkü değerine ulaşıldı ve oldukça enteresan fiyatlarla karşılaşıldı.
Bunun üzerine TÜİK basın toplantısı düzenleyerek kendince bazı açıklamalar yaptı. Açıklamalarda tutarlı olmayan ve soru işareti taşıyan pek çok nokta bulunmanın ötesinde en önemli nokta Aktaş’ın yaptığı çalışma sonucu belirttiği ürün fiyatlarının yanlış olduğu konusunda hiçbir itirazda bulunulmaması oldu.
Bu durum her zaman belirttiğimiz TÜİK’in enflasyon verilerinin doğruluğuna ilişkin şüpheleri daha da artırdı. Hatta TÜİK’in doğru veri açıkladığını düşünenlerin önemli bir bölümünde de bu yönde şüphe oluştu.
TÜİK’in açıkladığı enflasyon verilerinin doğru olmamasının ilk etkisi hep söylediğimiz gibi ücretli çalışan ve emekli kesimleri ilgilendiriyor. Ücret ve emekli maaş artışları TÜİK’in açıkladığı enflasyon verileri üzerinden yapılıyor. Buradaki gerçekten farklı hesaplamalar ücretlilerin hayat standardının gerilemesine, alım gücünün düşmesine yol açıyor. Nitekim son yıllarda bu konudaki şikayetlerin temelinde de TÜİK’in enflasyon hesaplamalarının bulunduğu açık.
İkincisi, ekonomi yönetimi aldığı kararlarda TÜİK enflasyonunu dikkate alıyor. Örneğin çok düşük açıklanan haziran enflasyonu sonrası bu veriyi doğru kabul ederek enflasyonun düşmekte olduğunun bir kez daha görüldüğü yönünde açıklamalarda bulunuldu.
TÜİK’in bile açıkladığı enflasyon rakamının piyasadaki gerçek enflasyonu yansıttığını söyleyemediği bir ortamda ekonomi yönetiminin bunu doğru kabul ederek açıklamalarda bulunması endişe verici. Çünkü ekonomi yönetiminin doğruluğu belli olmayan TÜİK enflasyon verilerini kendi işine geldiği şekilde yorumlayarak ve doğru kabul ederek kararlar alması yanıltıcı olacak.
Oysa bir sorunu çözmenin yolu sorunun boyutlarını doğru tanımlamak ve ona göre önlem almaktan geçiyor. Sorunun boyutlarını olduğundan küçükmüş gibi gösterip ona göre önlem alınırsa başarı şansı yok. Doğruluğu şüpheli verileri esas alarak gerçekte istenilen ölçüde düşmeyen enflasyona karşı örneğin son dönemde sık dile getirilmeye başlandığı gibi eylülde faiz indirimine başlamak son bir yılda yapılmaya çalışılan bazı şeyleri çöpe atmak olmayacak mı?
Bir diğer konu TÜİK’e karşı güvensizliğin daha da artmasıyla enflasyonda hızlanma ihtimali. Halkın genelindeki gerçek enflasyonun TÜİK’in açıkladığı enflasyonun çok daha yukarısında olduğu düşüncesi, mal ve hizmet fiyatını belirleyenlerin açıklanan enflasyonun daha üzerinde fiyat artışı yapmalarına yol açıyor. Bu da TÜİK’in şu anki halk nezdindeki konumunun enflasyonu besleyen psikolojik boyut haline geldiğini gösteriyor.
Diğer bir olumsuz yönü ise TÜİK’e olan güvenin yitirilmesi gelecekte açıklayacağı enflasyon verilerinin de doğru olmayacağı düşüncesini doğurduğundan konunun bir açmaz içine girmesi. TÜİK bundan sonraki hesaplamalarında tamamen piyasadaki enflasyon oranını yansıtacak bir değişikliğe giderek enflasyon verisini olması gereken şekilde açıklasa bile toplumun önemli bir bölümü buna inanmayacak.
Farklı bir konu ise bilindiği gibi TÜİK’in sadece enflasyon verisi açıklamaması. Büyümeden güven endekslerine, nüfus istatistiklerinden konut istatistiklerine, işsizlikten sanayi üretim istatistiklerine kadar pek çok veri açıklıyor. Acaba bu konulardaki veriler doğru mu?
Yani başta reel sektör olmak üzere toplumun açıklanan verilere göre kendi yönünü belirlemeye çalışan tüm kesimleri, açıklanan her veri karşısında acaba doğru mu şüphesiyle karşı karşıya.
Yukarıda belirttiğimiz konular çok da kritik değilmiş gibi görünmekle birlikte gerçekte ekonominin gidişatını etkileyecek temel taşlar. Ülkenin istatistik kurumunun doğru veri açıklamadığı düşünülüyorsa herkes kendi kafasındaki rakamlarla hareket etmeye başlayacak, bu da ülkede istikrarın sağlanmasını önleyecek.
Geriye doğru baktığımızda TÜİK’e duyulan güvensizlik gerçekte geçen ekonomi yönetimi döneminde artmaya başladı. Yeni ekonomi yönetimi bundan 13 ay önce göreve geldiğinde ilk söyledikleri şey ekonomide normalleşme idi. Bunun açıklaması ekonomik uygulamaların, ekonomi biliminin kurallarına uygun şekilde yapılması ve şeffaflık. Şeffaflığın temel unsuru ise açıklanan her verinin doğru olması ve toplumun bilgisine detaylarının verilmesi. Geldiğimiz noktada geçen hafta yaşananlar şeffaflık anlamında eski dönemin bile gerisine gittiğimizi gösteriyor. Bu ortamda söylenen istikrar sadece lafta kalacak.
Acaba Merkez Bankası TÜİK verilerine güvenerek gelecekte gönül rahatlığı ile faiz indirimine gidebilecek mi?
Ekonomi yönetimince açıklanan 2024 enflasyon tahmini yılsonunda büyük bir olasılıkla TÜİK rakamlarıyla tutturulmuş gibi gösterilecek.
Ekonomi yönetimi TÜİK verilerini esas alarak gerçekte şüphe götürür bu durumu gönül rahatlığı ile başarı olarak sunabilecek mi?
Sonuç olarak, TÜİK’e güven maalesef geçen haftadaki gelişmelerle iyice azaldı. Bu gelecek açısından son derece olumsuz. Acilen yapılması gereken TÜİK’in kurumsal yapısının siyasetin dışına çıkarılıp bağımsız hale getirilerek her yönüyle yeni bir yapılanma içine girmesi ve yenilenmesi.