Paşinyan İngiliz gazetesine konuştu: Ukrayna savaşında Rusya’nın müttefiki değiliz
Hayat yolculuğumun ve anlattığım hikayenin yüzde 50’ si bana aitse, yüzde 50’si eşime ait. Aslında düşününce ve kendini anlatmayı hiç sevmese de dayanıklılık ve direnç kavramlarının bendeki kelime karşılığı 'eşim' oldu.
Geçen hafta katıldığım “endurance-dayanıklılık” temalı CreativeMornings buluşmasında “İnişlerim ve çıkışlarım” başlıklı bir konuşma yaptığımı yazmıştım. Ama yazıda çok önemli bir bölümü atladığımı, o toplantıda tanıştığım, geçen perşembe Feriye’de buluşup kahve içtiğim ve “kurumsaldan girişimlere yönetici bulmak” gibi harika bir işi olan Berna, sohbetimizde bana hatırlattı. Sunuşun sonunda uzun bir soru cevap bölümü oldu ve en çok aklımda kalan soru bir kadın katılımcıdan geldi. “Bugüne kadar olan hikayeniz çok güzel ve çok heyecanlı geçmiş, peki bu hikayede eşiniz ne hissetti? Ben bir anneyim ve çocuğumun sorumlulukları var, siz bu kararları eşinizle mi aldınız, ben alamazdım?” diye zor bir soru sordu.
Aslında yolculuğumu anlatırken eşim ve çocuklarımı katmadan genelde anlatmam. Cevabım da o netlikteydi. Bu yolculuğun ve anlattığım hikayenin yüzde 50’ si bana aitse, yüzde 50’si eşime ait. Yine güzel bir tesadüf; katılımcılar arasında beni ve eşimi 30 yıldır tanıyan ve yolculuğumuza da şahit olan sevgili arkadaşım Aylin de vardı. Soruyu cevaplaması için Aylin’den destek istedim. O da bu hikayenin içinde eşimin ne kadar dayanıklı, sabırlı ve kararlı olduğunu benden daha iyi anlattı. Aslında düşününce ve kendini anlatmayı hiç sevmese de dayanıklılık ve direnç kavramlarının bendeki kelime karşılığı “eşim” oldu.
Gülay’la Efes’te tanıştık ve aynı serviste işe gidip gelirken servis arkadaşlığımız hayat arkadaşlığına dönüştü. Ben Ataköy 9. Kısım’dan servise ilk binerken, o bir sonraki durakta 4. Kısım’da servise binerdi. İstanbul Erkek ve sonrasında İTÜ İşletme Mühendisliği okumuştu. Şirkette aynı yıl ve ay, ben pazarlama, o ise bilgi sistemleri departmanında uzman olarak işe başlamıştık. İkimizin de ilk işiydi. Zaman zaman iş dışında buluşurduk ve zaman geçirirdik. Buluşmalar arttı ve 5 sene sonra, en sevdiğimiz buluşma yeri olan Sultanahmet’te Medusa adlı cafe/pub’da evlenme teklif ettim. İkimiz de işini seven ve çalışkan gençlerdik. Ben işim gereği çok seyahat ederken, o işi gereği daha çok masa başı ve analitik işler yaptı. Şirketin dijitalleşmesinde ve planlama konularında çok önemli katkılar sağladı. Daha sonra ise vakıfta önemli sorumluluklar üstlendi. Yıllarca işe beraber gittik geldik. İkimiz de farklı meseleleri çözmek için uğraştık. Sevdiğimiz işe toplam 50 senelik bir katkı yapmaya çabaladık.
Gelelim benim iş hayatımdaki yüzde 50’lik çok önemli katkısına. Öncelikle ben hayatı sadede iş zannediyordum, tatile çıktığımızda dönmek için can atardım. Telefon gelmezse işlerde bir aksilik var zannederdim. O bana öyle olmadığını öğreten ilk kişi oldu. Üstelik tüm sakinliği ve bilgeliğiyle. Evlendikten sonra ilk kızımız doğdu, hem de doğum için hastanede olduğumuz gecelerden birinde, 99 depremini yaşadığımız günlerdi. Eşimi ve kızımı gece yarısı kapıp hastanenin önündeki arabamıza attığımı hatırlıyorum. Hayatımız değişiyordu.
Keyif aldığım işleri bırakmak hep zor gelmiştir. Değişimden korktuğum için değil, yaptığım işin keyfini daha çok çıkarmak istediğim içindi. Bu teori her zaman doğru değilmiş. Denemediğiniz ve adım atmaktan uzak durduğunuz iş ve yaşam çok daha keyifli olabiliyormuş.
Kızımız olmuş, yeni evimize taşınmışız, işler iyi her şey tıkırında derken “Rusya’ya pazarlama müdürü olur musun?” dediler. Hem de emir büyük yerden, o zamanki CEO’muz olan Muhtar Kent’ten. Ben kıvranıyorum, hayatımızı düzene sokmuşuz, lansman harika gidiyor ve kısacası iyiyiz burada. Yurtdışı teklifleri daha önce de gelmişti ve ben nazik bir dille reddetmiştim. Ama bu sefer açıkçası çok da reddedilecek bir ülke ve teklif değildi. Birlikte çalışacağım Rusya genel müdürü ile İstanbul’da Kozyatağı’nda ofiste buluştuk ve ben hiç düşünmeden hayır demiştim. Sonrasında Muhtar Bey ofisine çağırdı ve kısa bir görüşme yaptık. “Önce git gör, sonra karar ver” dedi. Eve geldim ve eşime anlattım, düşünmeden “Evet hadi gidelim” dedi. Üstelik ikinci kızımıza hamileydi ve biz daha kimseye söylememiştik.
Ben gitme işine daha negatif bakarken, o tüm riskleri göze almıştı. Kariyerimi ve aile olarak hayatımızı değiştiren kararı vermişti bile. Sonrası valizleri toplayıp ve evi kapatıp Moskova’ya doğru 10 yıldan fazla sürecek yolculuğa çıkış. İyi ki yapmışız, iyi ki gidelim demiş.
Ben hayatı sadece iş zannederdim, olmadığını hızlıca öğrenmeye başladım. Hem de en çok ailemden ve çevremden değil, Ruslardan. Rusya’da işe başladığımız ilk günlerdi ve gerçekten ne dili, ne alfabeyi anlıyordum. Çok önemli bir yönetim kurulu toplantımız var, sunuşu bitirmemiz gerekiyor ve tek başıma yapmam mümkün değil. Beraber çalıştığımız Natalia’ya akşam kalıp sunuşu bitirelim mi dedim. Annesinin 50. yaş günü olduğunu hatta çıkmak için geç kaldığını söyledi. Yeni girdiğimiz kültürde her yaş günü kutlamasının özellikle 50. yaş günü kutlamasının kutsal olduğunu o gün öğrenmiş oldum. Ben hayatı sadece iş zannederdim. Sonra doğum günü kutlamalarını şirkette yapmaya başladık.
Şirkette çalışan Türkler olarak her cumartesi işe gidilir, biraz iş biraz da sohbetler yapılırdı. Ruslar kesinlikle hafta sonu işe gelmezdi. Hatta eğitim, toplantı gibi kişisel gelişimleri için planlanan eğitimlere de hafta sonu olursa katılmak istemezlerdi. İkinci kızım doğduktan sonra çok hızlı bir karar aldım, hafta sonlarını sadece ve sadece ailemle geçirecektim. İş hayatımın sonuna kadar da bu kararıma uydum. Hatta yemek yapma konusunda büyük adımlar atarak hafta sonu yemek yapma işini üstlendim.
Bugün bile hâlâ dışarıda yediğim bir şeyi eve gelip yapacak kadar bu işi sevdiysem, aldığım bu kararın etkisi büyüktür. Her karar başka yetenekler geliştirmemize olanak sağladı. Ailemizi birbirine daha çok bağladı. Yurtdışında büyük aileden kimsemiz yoktu. Dilini bilmediğimiz bir ülkede yabancı bir hastanede ikinci kızımız doğdu. Doğum öncesi ve doğumda doktora ve hastaneye tercümanla gitmiştik.
Rusya’da 4 yılımız dolmuş, büyük kızım artık okula başlayacak. Ben aynı işleri dört yıl yapınca sıkılma emareleri göstermeye başlamışım. Evet ülkeyi ve işi çok seviyorum ama sırada ne var diye düşünüyorum. Belki başka bir ülke, belki başka bir iş. Hiç beklemediğimiz bir anda, bir ocak sabahı Türkiye’den uzun yılbaşı tatilinden dönmüşüz, yukarıdan genel müdürün odasına çağırdılar. Normal bir toplantı olacak diye düşünerek çıktım. Günde en az 3-4 kez yukarı çıkıyordum zaten. Bu sefer odada beni Rusya’ya gitmeye ikna eden Muhtar Bey de vardı. Çağırdı, karşısına oturdum. Hiç heyecan yok, ne diyecek diye bekliyorum. Çok sevdiğim genel müdürüm masada değil, camdan dışarı bakıyor. Bir gariplik olduğunu aklımdan geçirdim ve “Seni Rusya’ya genel müdür atıyorum” cümlesini duydum. Doğru mu duydum? Ve aklımdan geçen ilk şeyi söyledim: Teşekkür ederim Muhtar Bey fakat eşime sormam lazım. O günü nasıl geçirdim hatırlamıyorum, eşime sorup öyle karar vereceğim. Her zaman yaptığım gibi. Mutlaka düşünüp, taşınıp onlarca fikir aklımdan geçirmişimdir. Ama ortak almadığımız bir karar olmasını istemedim. 36 yaşındaydım ve o yaşta ancak müdür olabilirdiniz. Akşam küçük bir kutlama yaptık.
Eşim ve ben ikimiz de çalışıyoruz. Ama onun sorumlulukları daha ağır, benim yine seyahatlerim ve geliş gidişlerim çok. İkimiz de sevdiğimiz işi yapıyorduk ve kariyer kararlarımızda birbirimizi sadece destekledik. Hatta o çok daha fazla destek olmuştur. Rusya’dayken bana Vietnam için bir iş teklifi gelmişti, çok büyük global bir firma ve belki de hayalimdeki iş. O yine gidelim dedi. Bu sefer ben, onun orada iş bulma konusunda zorlanacağını düşünerek ve işlerimi yarım bırakmama konusundaki hassasiyetim yüzünden hayır dedim.
İş konusunda beni o kadar destekledi ve besledi ki, her aşamada tüm kararlarımda sadece destek değil, çoğu zaman karar verici oldu. İşte düştüğüm zaman, moralimin bozuk olduğu zamanlarda beni kaldırdı ve cesaretlendirdi. Genelde işte düşünce ya da moraller bozulunca, konu işteki arkadaşlarla çözmeye çalışılır. Ben ise o desteği hep evde ve eşimde buldum.
Ben hayatı iş zannederdim, bana öyle olmadığını o öğretti. İniş ve çıkışlarımda iş yerinde arkadaşlarla konuşmak yerine onunla konuşmak ve onu dinlemek iyi geldi. Sakin, aynı zamanda kararlı olması, evin tüm finans işlerini hatta tüm evi yönetmesi benim işte çok daha rahat hareket etmemi sağladı.
Her iş değişikliğinde her ülke değişikliğinde bana koç ve mentor oldu. Düşünemediğim, göremediğim konuları görmemi sağladı. Sakin kaldı, benim de sakin kalmamı sağladı. Çok düşündü, çok sordu ve zor kararlar almaktan hiç korkmadı.
Ben daha duygusal ve hızlı kararlar alırken, sakin ve güçlü kalmayı hep becerdi. Kızımız çok küçükken bir gece evde düşüp, kaşını sehpanın köşesine çarptığı gece ne olduğumuzu şaşırdık. Kaşı açılmıştı ve alıp hastaneye koştuk. Gece yarısı hastanenin aciline girdik. Doktor, dikiş atacağız, babası içeride kalsın, annesi dışarı çıksın dediğinde, benim koşarak dışarı çıkıp onun içerde kaldığını hatırlarım. Zor günlerde, ameliyatlarda, zor anlarda hepimizin yanında destek olmayı hiç bırakmadı. Hiç bırakmadı az olur, başımızdan hiç ayrılmadı. Sadece bizim için değil, tanıdığı ya da tanımadığı insanlar için de.
Benim çok hızlı ve fevri kararlar vermemi engelledi, düşünmemi sağladı. En son işi bırakma kararı verdiğimde yine en büyük destekçim oldu. Zorlanacağımı bilmeme rağmen, “Sevdiğini yap” dedi. Sanırım ben de onun verdiği kararlarda hep yanında durmaya çalıştım. İkimizin de büyük hırsları yoktu, sevdiğimiz hayatı yaşamak istedik. Onun peşinden gittik.
Uyum ve denge kavramlarının bendeki kelime karşılığının adı oldu. Bana hep iyi geldi. Benim düşünmediğim, düşünemediğim, yapamadığım ve alamadığım kararlarda ona güvendim. Bu cesaret ve dayanıklılığa sahip olan bir eşle olmak hayatımı değiştirdi, güzelleştirdi. Ben hızı ve cesareti, o sakinliği ve gücü temsil etti. Benim, çocuklarımızın, hayatımızın lideri oydu. Hem çalıştı hem hayatımızı yönetti. Minnettarım.
23 Aralık 2024 - Bir adım önden ve arkana bakmadan yürü
19 Aralık 2024 - Başla-ma-mak için ne çok sebebimiz var?
16 Aralık 2024 - Böyle geleceksen bana gelme 2025!
Tuğrul Ağırbaş Kimdir?
30 yılı aşkın süre ile Türkiye, Rusya ve CIS ülkelerinde FMCG alanında değişik görevler alan Tuğrul Ağırbaş, son 20 yıldır Efes’in global marka olma, satınalma ve birleşme projeleri ve yeni pazarlara giriş işlerini yürüten ekipte, büyüme odaklı projelere liderlik yapmıştır.
Pertevniyal Lisesi ve İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu olan Tuğrul Ağırbaş öğrenim hayatı boyunca Kapalıçarşı’da değişik alanlarda çalışarak, ticareti ve tüketici davranışlarını öğrenme şansına sahip oldu.
İş hayatına 1990 yılına Anadolu Efes’te Pazarlama uzmanı olarak başlayan Ağırbaş, sırasıyla Proje Geliştirme, Satış ve Pazarlama’da görev aldıktan sonra, son olarak da değişik ülkelerde 16 yıl boyunca Genel Müdürlük görevlerini sürdürdü.
Anadolu Efes’in Rusya operayonunu 10 yıl boyunca yönetti ve dünyanın en büyük bira pazarlarından biri olan Rusya’da satınalma ve birleşmelerle firma pazar payını ikinciliğe taşıyan ekibe liderlik yaptı. Türkiye,Rusya ve çalıştığı diğer ülkelerde büyüme odağıyla çok sayıda yeniliği ve markayı tüketicisiyle buluşturdu.
Efes Türkiye Genel Müdürlük görevini yürüttüğü dönemde ise, marka ve kurumun topluma katkısını büyütme amaçlı, pazarı büyütmeye yönelik, bira kültürü oluşturma ve inovasyon, kültür, sanat, turizm ve spor alanında çok sayıda projeye öncülük etmiş ve tüm paydaşlara katkı sağlayan stratejileri hayata geçirmiştir.
İnovasyon ve yeni ürünlerin hem hızını artırma hem de etkisini büyütme amaçlı, inovasyon ve kurum içi girişimcilik çalışmalarını yapılandırarak ve ekosistemdeki çok sayıda girişimle işbirliği kurarak, Efes’in Start-Up dostu şirket olması yönünde çalışmalara öncülük etmiştir.
Halen çalışmalarını yurtiçi ve yurtdışı şirket ve girişimlere danışmanlık ve üst düzey yöneticilere koçluk yaparak sürdürmekte olan Ağırbaş, Türkiye’de kurumsal şirketlerin, girişimci kurumlara dönüşmesi vizyonu ile 2018’de kurulan ‘ Girişimci Kurumlar Platformu’nun danışma kurulu üyesi ve başkanıdır.
2022 sonunda, ortağı Zeynep Kurmuş ile birlikte, 40+ yaş ve kurumsal deneyimi olanlar için, birikmiş deneyim ve tecrübelerin yeni işlere ve girişimlere dönüşmesini sağlayan, üretim ve paketleme kampı Genwise girişimini hayata geçirmiştir.
Köylerde, çocuktan başlayarak tüm topluma yayılacak yenilikçi bir eğitim anlayışını hayata geçirmek için 2016’da kurulan Köy Okulları Değişim Ağı- KODA’nın yönetim kurulunda görev almaktadır.