Küçük kara balığın peşinde!

Beyoğlu’nu, komşularımı, dostlarımı, sinemaları ve kitapları hiç bırakmam. İyinin, güzelin peşinden koşmak bana hep iyi gelir. Takılırım bir kara balığın peşine, giderim.

27 Mart 2025
Her konuda çok tutumlu olan babam, kitap konusunda tek kelime etmezdi. Tüm seçtiklerimi almama izin verirdi. Haftanın altı günü dükkânı çalıştıran babamla yapmayı en sevdiğim iki işten biri, beraber kitap almaya gitmekti.

İlkokulda okurken, babamla ayda bir kitap almaya Cağaloğlu’ndaki yayınevlerine giderdik. Büyük Postane’nin önünden geçip garı gördükten sonra sağa dönüp bayırı tırmanışa geçerdik. Valilik görününce, irili ufaklı iş hanlarına ve sevdiğimiz yayınevlerine girip çıkmaya başlardık. Yeni kitaplar alabilmek için, aldıklarımı çok hızlı bitirmeye çalışırdım. Babam, “Okuyup bitirdin mi?” diye sormazdı bile.

Asıl keyifli olan, yeni kitapları incelemek, sevdiğim yazarların yeni kitaplarını listeye eklemekti. Can Yayınları, Varlık Yayınları, Cumhuriyet Kitap Kulübü kitapları aklımda kalanlardandı. Tek tek gezilir, yeni kitaplar seçilir ve çantaya atılıp eve gelinirdi. Her konuda çok tutumlu olan babam, kitap konusunda tek kelime etmezdi. Tüm seçtiklerimi almama izin verirdi. Haftanın altı günü dükkânı çalıştıran babamla yapmayı en sevdiğim iki işten biri, beraber kitap almaya gitmekti.

Diğeri ise pazar sabahı erkenden kalkıp 99 numaralı Üçşehitler–Eminönü otobüsüne atlayıp, yanımıza halamın Almanya’dan getirdiği turuncu renkli, çektikçe uzayan kamış oltamızı alarak Galata Köprüsü’nün altına balık tutmaya gitmekti.

Küçük kara balığı kimse durduramadı

Okulda da birbirimize okuduğumuz kitapları anlattığımız derslerimiz vardı. Üstelik bunu “Kaç kitap okudun?” gibi rekabetçi bir bakışla değil, okuduğumuz ve aklımızda yer eden kitapları birbirimize anlatmamız için yaptırırdı Nazmi öğretmen.

Benim en sevdiklerim arasında, Samed Behrengi’nin mücadeleci Küçük Kara Balık’ı vardı mesela. Küçük Kara Balık, küçücük bir gölden büyük denizlere ulaşmayı kafasına koymuştu bir kez. Ve onu kimse durduramadı. Kemalettin Tuğcu’nun göz yaşartan çocuk kitapları da çok modaydı; her arkadaşımın çantasında mutlaka bir tane bulunurdu. Ben ise Gülten Dayıoğlu ve Fadiş’ini daha çok severdim.

Bazen hafta sonları, okuduğumuz kitapları biriktirip tüm aile, o zamanlar daha köy olan Kemerburgaz’a giderdik. Hem piknik yapar hem de tarım yapan ailelerden yeşilliklerimizi alır; onların çocukları için de evde okuduğumuz kitapları yanımızda götürüp hediye ederdik. Eğitim eşitsizliği konusu o zaman da çok farklı değildi. Bizim okula 30-40 dakika uzaklıkta olan bir bölgede, çocukların imkânları bize göre çok daha gerideydi.

İlk yapmak istediğim meslek de belki Kemerburgaz’daki, bizimle aynı şartlara sahip olmayan arkadaşlarımı gördüğüm için köy öğretmeni olmaktı. İstanbul’un göbeğinde, hem benim hem de annemle babamın doğduğu semt olan Eyüp’te bile, mahallemizde ve okul yolumuzda yetmişlerde ve seksenlerde hâlâ bahçıvanlar vardı.

Okuduğum Eyüp Merkez İlkokulu’nun karşısında, koca bir bahçe ve onu işleyen bir bahçıvan ailesi vardı. Evimin olduğu ve Haliç Köprüsü’nün eteklerinde yer alan Feshane bölgesinde ise, arka mahallemizde daha küçük bir bahçede “Mavi Amca” adında bir bahçıvanımız vardı.

Hayatıma neler yeni pencereler açtı?

Annem, akşam yemeğinde balık olunca bizi Mavi Amca’ya yollar, yeşil salatalık ve marulları bahçeden aldırırdı. Tek başına yaşar, her gün büyük bahçesini çapalar, sular; küçük tahta evinde tek başına hayatını sürdürürdü.

Mahallemiz ve babamın çevresi, ağırlıkla kendi işini yapan büyüklerden oluşurdu: Totocu Ahmet Abi, fotoğrafçı Metin Abi, pastaneci Satı Abi, toptancı Fadıl, Selahattin, Yusuf Abiler; komşularımız kahveci Ahmet Abi, polis emeklisi Halil Amca, büfeci Şaban Abi ve öğretmenlerimiz Emine ve Nazmi Öğretmenler, okul müdürümüz İshak Öğretmen.

Yaşımız büyüdükçe, tek başımıza otobüslere atlayıp sinemalara gitmeye başladık. Otobüs numaramız 55 oldu ve Taksim–Üçşehitler hattına dönüştü. Her hafta sonu, yeni filmleri görmek için sabahın erken saatlerinde yollara düşerdik. Sabah matineleri ucuz olduğu için, insanlar kahvaltıya otururken biz çoktan yollara koyulmuş olurduk.

Bizim evin en katı kurallarından biri, ailenin her üyesinin evde olduğu pazar sabahlarında birlikte kahvaltı etmekti. Bu kahvaltıların saat 7–8 civarında yapıldığını düşününce, sinemaya yetişmek için çok zamanımız olurdu. Daha sokaklarda kimse yokken biz kendimizi Taksim sokaklarında bulurduk. Her seyrettiğim film, filmdeki her kahraman beni yeni dünyalara götürürdü. Kitaplar, filmler ve kahramanları her zaman bana ilham oldu. Hayatıma yeni pencereler açtı.

Beyoğlu’nu hiç bırakmam

İşte ilkokuldan beri edindiğim alışkanlıklar ve davranışlar, bugün bile bana yol gösterir. Kafam karıştığında, kaygılarım arttığında veya kaybolduğumda; okuduğum kitaplardan ya da izlediğim filmlerin karakterlerinden ilham alırım. Kitaplarda ve filmlerdeki ülkelerde, mahallelerde, evlerde, hayatlarda ve başka zamanlarda yaşanmışlıklar bana yol gösterir, cesaret verir.

O yüzden Beyoğlu’nu, komşularımı, dostlarımı, sinemaları ve kitapları hiç bırakmam. İyinin, güzelin peşinden koşmak bana hep iyi gelir. Takılırım bir kara balığın peşine, giderim.

Beyoğlu bir insanın hayatını nasıl değiştirir?Beyoğlu bir insanın hayatını nasıl değiştirir?

Hepimiz için Beyoğlu Sineması'nı bir sığınağa çevirmiştiHepimiz için Beyoğlu Sineması’nı bir sığınağa çevirmişti

 

 

Tuğrul Ağırbaş Kimdir?

30 yılı aşkın süre ile Türkiye, Rusya ve CIS ülkelerinde FMCG alanında değişik görevler alan Tuğrul Ağırbaş, son 20 yıldır Efes’in global marka olma, satınalma ve birleşme projeleri ve yeni pazarlara giriş işlerini yürüten ekipte, büyüme odaklı projelere liderlik yapmıştır.

Pertevniyal Lisesi ve İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu olan Tuğrul Ağırbaş öğrenim hayatı boyunca Kapalıçarşı’da değişik alanlarda çalışarak, ticareti ve tüketici davranışlarını öğrenme şansına sahip oldu.

İş hayatına 1990 yılına Anadolu Efes’te Pazarlama uzmanı olarak başlayan Ağırbaş, sırasıyla Proje Geliştirme, Satış ve Pazarlama’da görev aldıktan sonra, son olarak da değişik ülkelerde 16 yıl boyunca Genel Müdürlük görevlerini sürdürdü.

Anadolu Efes’in Rusya operayonunu 10 yıl boyunca yönetti ve dünyanın en büyük bira pazarlarından biri olan Rusya’da satınalma ve birleşmelerle firma pazar payını ikinciliğe taşıyan ekibe liderlik yaptı. Türkiye,Rusya ve çalıştığı diğer ülkelerde büyüme odağıyla çok sayıda yeniliği ve markayı tüketicisiyle buluşturdu.

Efes Türkiye Genel Müdürlük görevini yürüttüğü dönemde ise, marka ve kurumun topluma katkısını büyütme amaçlı, pazarı büyütmeye yönelik, bira kültürü oluşturma ve inovasyon, kültür, sanat, turizm ve spor alanında çok sayıda projeye öncülük etmiş ve tüm paydaşlara katkı sağlayan stratejileri hayata geçirmiştir.

İnovasyon ve yeni ürünlerin hem hızını artırma hem de etkisini büyütme amaçlı, inovasyon ve kurum içi girişimcilik çalışmalarını yapılandırarak ve ekosistemdeki çok sayıda girişimle işbirliği kurarak, Efes’in Start-Up dostu şirket olması yönünde çalışmalara öncülük etmiştir.

Halen çalışmalarını yurtiçi ve yurtdışı şirket ve girişimlere danışmanlık ve üst düzey yöneticilere koçluk yaparak sürdürmekte olan Ağırbaş, Türkiye’de kurumsal şirketlerin, girişimci kurumlara dönüşmesi vizyonu ile 2018’de kurulan ‘ Girişimci Kurumlar Platformu’nun danışma kurulu üyesi ve başkanıdır.

2022 sonunda, ortağı Zeynep Kurmuş ile birlikte, 40+ yaş ve kurumsal deneyimi olanlar için, birikmiş deneyim ve tecrübelerin yeni işlere ve girişimlere dönüşmesini sağlayan, üretim ve paketleme kampı Genwise girişimini hayata geçirmiştir.

Köylerde, çocuktan başlayarak tüm topluma yayılacak yenilikçi bir eğitim anlayışını hayata geçirmek için 2016’da kurulan Köy Okulları Değişim Ağı- KODA’nın yönetim kurulunda görev almaktadır.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.