Sakin insan teorisi: Yaşamın tadı, sakin çıkar mı?

Yaşamadığımız, biriktiremediğimiz ve sonunda pişmanlık duyacağımız anlar için yanlış kararlar vermemek adına, yavaşlamaya ve ‘sakin insan’ olmaya doğru adımlar atmaya başlar mıyız?

9 Ocak 2025
Hep yarışta, hep rekabetteyiz. Arkada kalmamak için hep gaza basıyoruz, hızdan duvara çarpıp durana kadar gaza basıyoruz ve sonra da bir şey hatırlamıyoruz.

Yılın kapanışında yine çekirdek aile baş başa, yavaşladığımız, birbirimizi bolca dinlediğimiz, sevdiklerimizin sevdiklerini yaptığımız, geçmişi değerlendirdiğimiz, gelecek planları yaptığımız bir hafta geçirdim. Neredeyse tam bir hafta kendimi salyangoz hızında ve kabuğunda hissettim.

Evden çok çıkmadım, çıktığımda ise sadece uzun yürüyüşler yaptım ve müze gezdim. Evde vakit geçirirken oynamak için kutu oyunları aldık ve bolca oynadık. Çok sevdiğimiz bir iki dostla buluşup yemek sohbetleri yaptık.

Üstüne hafif bir grip de eklenince evde zaman geçirme süresi biraz daha uzadı. Ondan bile şikayetçi olmadım.

Bilgisayarı çok az açtım, yazı yazmadım, neredeyse acil bir iki Zoom toplantısı ve teklif verme işi dışında yavaşladım, durmaya yaklaştım.

Kendimi, etrafımı, şehri, olan biteni gözlemledim, dinledim.

Kendime ve çevreme ‘Bundan sonra ne olacak?’ diye değil, ‘Şimdi ne oluyor?’ ‘Şimdi nasılız?’diye sordum.

Falcılar ve astroloji sektörü neden hızlı büyüyor?

Hep yarın, hep gelecek, hep ‘Ne olacak? Bundan ne anlayalım? Bundan ne çıkarmalıyız?’ gibi cevabını bilmediğimiz büyük sorulara cevap aramanın peşindeyiz. Asıl bunun için kaybettiğimiz zaman çok daha büyük.

Belki de bu cevapları doğal olarak hiçbirimiz bilemediğimiz için falcılar ve astroloji sektörü tarihin en hızlı büyüme dönemini geçiriyor. Eskiden lunapark ve eğlence yerlerinde tek tük gördüğüm falcılar, her mahalleye, her kafeye kadar genişledi.

Yakın zamanda Starbucks ve Kahve Dünyası’nda kampanya olarak ‘5 kahve siparişinize bir kahve falı’ hizmeti görürsek hiç şaşırmam.

Özellikle gençlerin yaşadığımız dünya ve düzene karşı olan kaygıları ve endişeleri, birbirlerine veya bize sorduklarında cevaplayamadığımız soruların cevaplarını falcılarda aramalarına şaşırmayı bıraktım.

Çok hızlı gidiyoruz, çok hızlı gitmek istiyoruz. Herkes çok hızlı, biz çok yavaşmışız gibi hissediyoruz.

Kendimize ‘Çok yavaşız, arkada kaldık.’ diye kızıyoruz, kendimizi beğenmiyoruz.

Kendimize değil, hep başkalarının işlerine ve başarılarına bakıp hayıflanıyoruz.

Hep yarışta, hep rekabetteyiz. Arkada kalmamak için hep gaza basıyoruz, hızdan duvara çarpıp durana kadar gaza basıyoruz ve sonra da bir şey hatırlamıyoruz.

Cittaslow insanlara uyarlansaydı ne olurdu?

Hatırlamamanın verdiği zarar şu: Neyi düzelteceğimizi ve tekrarlamayacağımızı çoğu zaman fark edemiyoruz. Her duvara çarptıktan sonra durmadan ve düşünmeden, akılsız robotlar gibi davranıp aynı hataları tekrarlıyoruz.

Cittaslow, ‘sakin şehir’ anlamına geliyor ve şehirlerin yavaş, huzurlu, kaliteli yaşam standartlarına sahip olmasını ifade ediyor. Bu kavram insana uyarlansaydı, ismi belki de ‘Sakin İnsan’ veya ‘Yavaş Yaşam İnsanı’ olurdu.

Aklımdan geçen tam böyle bir tanım: Bu unvanı almak için kurallar olacak ve biz o kurallara uyarak kendimize ‘yeni bir yaşam düzeni’ kuracağız.

 İngilizcesini düşündüğümde “Humanslow” gibi bir şey olurdu sanırım. Ama hadi biraz daha gruplara ayırıp detaylandıralım dersek, çeşitlendirme şansımız da var:

Huzur İnsanı: İç huzuru yakalamış, yaşamın tadını sakinlikle çıkaran.

Dingin Ruh: İçsel dengeyi bulmuş, acele etmeden ve bilinçli yaşayan.

Yavaş İnsan: Hayatı sindirerek, anın farkında olarak yaşayan.

Bilge İnsan: Acele etmeden, tecrübelerden ders çıkararak yaşayan.

Geçmişte ve bugün, çevremde bu özelliklere sahip insanlara her zaman özenmişimdir. Onların dinginlikleri, anı yaşamaları, acele etmeden, koşmadan bilinçli bir şekilde hayatı sürdürmeleri beni hep etkilemiştir.

Bu insanlar benim gibi “Hadi bu hafta duralım” ya da “Bir ay detoks yapalım” gibi kurallarla bu sistemi yaşamıyorlar. Onların akışı bu; günlük ve yıllardır böyle yaşıyorlar, her gün bu dengeyi başarıyorlar.

Cittaslow, hızlı tüketim alışkanlıklarına karşı başlatılmış, yaşam tarzı ve düşünce biçimini temsil eden uluslararası bir hareket.

Amacı, insanları tüketim çılgınlığından, sürekli satın alma alışkanlıklarından vazgeçirmek. Amaç, daha yavaş ve huzurlu yaşanabilecek şehirler yaratmak ve bu bilinçle hareket eden şehirlere bu unvanı vermek.

Hızlı yaşamdan kaçmak isteyenleri bu yavaş şehirlerde yaşamaya, seyahat etmeye, hatta o şehirlerde iş kurmaya teşvik eden bir anlayış…

Sonuçta hepimizin hayali, tüm dünyanın dev bir yavaş şehir hâline gelmesi olmalı zaten.

Ne yazık ki elimizde olanı kaybedip, sonra geri kazanmak için yeni söylemler, yasalar ve kurallar oluşturmak zorunda kalıyoruz.

Gelir ve eğitim düzeyiyle bağlantılı olmakla birlikte, gezip gördüğüm ülkelerde bu yaşam alışkanlıklarına yeniden dönüş için büyük çabalar var.

-Arabadan toplu taşımaya,

-Ana caddelerde bisiklet yollarına,

-Benzinli araçlardan elektrikli araçlara,

-Mahalle aralarında ve otobanlarda elektrikli şarj istasyonlarına,

-Her sokakta ve mekânda ayrıştırılmış çöp kutularına,

-Şehirlerin en havalı alışveriş caddelerinde ikinci el lüks marka satış mağazalarına,

-Hatta lüks markaların ikinci el online satış platformlarına kadar…

Aslında sanayi devriminden sonra ortaya çıkan ve hepimizi içine çeken yaşam dayatmasının tam tersi bir dönüşüm bu.

Başka çaremiz kaldı mı?

Kaynaklar tükendikçe, tedarik azaldıkça, fiyatlar yükseldikçe ve dünya kirlendikçe gerekli adımları çok geç atıyoruz. Gemiyi tekrar çevirmek kolay olmuyor, olmayacak.

Bireyler, sivil toplum örgütleri ve kurumlar ayağa kalkmalı, bugüne kadar yaptıklarından ve başarı hikayesi olarak anlattıklarından vazgeçmeli.

Çünkü derdimiz, şirketlerin ya da devletlerin yıllık ciro veya kâr rakamlarının çok ötesinde.

Çok toplu bir hareket gerekiyor. Bireysel çabalar veya küçük ülkelerin bu oyunu iyi oynaması dünyayı ve bizi kurtarmaya yetmeyecek.

Hep birlikte değişirsek, küçülürsek, daha az tüketirsek, yavaşlarsak ve yeni yaşamlar kurarsak bu geçişi daha sağlıklı yapabiliriz.

Hangi bahanemiz de kalmadı?

Avrupa ve Amerika’nın da çok ciddi ekonomik sorunları var ve bu sorunlar büyümeye devam edecek. Artık “Onların temel geçim derdi yok, bu fantezilerle uğraşabilirler.” gibi bir bahanemiz de kalmadı.

Ama dönüp baktığımızda, ‘yavaş yaşam’ın çıkış noktasının şehirler değil, kırsal kökenli ya da satın alma gücünün daha düşük olduğu dönemlerde kullanılan yöntemler olduğunu da görüyoruz.

Aslında şehirlerden kırsala ve tarıma tersine göçü hatta şehirlerde kırsal kafası ile yaşamı destekleyen bir kafa.

Evet, güzel bir haftaydı. Geçen yılın “best of”unu çıkardık, gelecek yılın “İkigai”sini belirledik.

En büyük faydası ise birbirimizi daha iyi dinlemek ve hissetmek oldu.

Sormadığımız, duymadığımız, dinlemediğimiz ve maalesef kaçırdığımız gelişmelere ve haberlere üzüldük.

Sonra mı? Yavaşlamış, düşünmüş, ferahlamış olarak bu yıl için yeni bir yöntem planlamasıyla, daha dingin ama gerçek hayata dönüş çabası başladı.

Hayatımızı sakinleştirmek ne kadar mümkün?

Herkes koşarken bizim daha yavaş hareket etmemiz gerçekçi mi?

Tüm performans değerlendirmelerinin, notların ve başarı kriterlerinin sakinlik değil, hız üzerinden belirlendiği bu yeni kültürde, ayakta kalmak için bu dengeyi nasıl kuracağız?

Aslında hepimizin ihtiyacı olan en büyük kurtarıcı ‘denge’.

İş ile özel hayat arasında,

Almak ile vermek arasında,

Maddiyat ile maneviyat arasında,

Geçmiş ile gelecek arasında…

Yaşamın her alanında denge arıyoruz.

Benim gibi yaptığı her işte hıza önem veren, hızlı karar alan, harekete geçen, sabırsız ve sonuçları hemen görmek isteyen biri için yavaşlamayı denemek zorlayıcı. Ama artık ilk adımları atmaya ve bu dengeyi bulmak için çaba göstermeye hazırım.

Yıllarca kendime ve çevreme, iş-aile ve iş-özel hayat dengesini iyi kurduğumu anlattım durdum. Ama şimdi fark ediyorum ki, aslında bu, kendimi rahatlatmak için benden daha kötü durumda olanlarla kıyasladığım bir halüsinasyondan ibaretti.

Şimdi görüyorum ki dengeyi kurarken bizi en çok zorlayacak olan şey, kaynaklarımızı nasıl kullanacağımıza vereceğimiz cevaptır.

İşte üzerine düşünüp çözüm aramamız, notlar alıp harekete geçmemiz gereken asıl zor alan burası.

Ama adım atmazsak, dengeyi bulma ve sakin yaşama konusunda hep geride kalacağız. Hedefsiz bir koşunun içinde kaybolacağız.

Yaşamadığımız, biriktiremediğimiz ve sonunda pişmanlık duyacağımız anlar için yanlış kararlar vermemek adına, yavaşlamaya ve ‘sakin insan’ olmaya doğru adımlar atmaya başlar mıyız?

Hızına yetişilemeyen dünyanın yavaşlama manifestosu: Cittaslow hareketinin önlenemez yükselişiHızına yetişilemeyen dünyanın yavaşlama manifestosu: Cittaslow hareketinin önlenemez yükselişi

Tuğrul Ağırbaş Kimdir?

30 yılı aşkın süre ile Türkiye, Rusya ve CIS ülkelerinde FMCG alanında değişik görevler alan Tuğrul Ağırbaş, son 20 yıldır Efes’in global marka olma, satınalma ve birleşme projeleri ve yeni pazarlara giriş işlerini yürüten ekipte, büyüme odaklı projelere liderlik yapmıştır.

Pertevniyal Lisesi ve İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu olan Tuğrul Ağırbaş öğrenim hayatı boyunca Kapalıçarşı’da değişik alanlarda çalışarak, ticareti ve tüketici davranışlarını öğrenme şansına sahip oldu.

İş hayatına 1990 yılına Anadolu Efes’te Pazarlama uzmanı olarak başlayan Ağırbaş, sırasıyla Proje Geliştirme, Satış ve Pazarlama’da görev aldıktan sonra, son olarak da değişik ülkelerde 16 yıl boyunca Genel Müdürlük görevlerini sürdürdü.

Anadolu Efes’in Rusya operayonunu 10 yıl boyunca yönetti ve dünyanın en büyük bira pazarlarından biri olan Rusya’da satınalma ve birleşmelerle firma pazar payını ikinciliğe taşıyan ekibe liderlik yaptı. Türkiye,Rusya ve çalıştığı diğer ülkelerde büyüme odağıyla çok sayıda yeniliği ve markayı tüketicisiyle buluşturdu.

Efes Türkiye Genel Müdürlük görevini yürüttüğü dönemde ise, marka ve kurumun topluma katkısını büyütme amaçlı, pazarı büyütmeye yönelik, bira kültürü oluşturma ve inovasyon, kültür, sanat, turizm ve spor alanında çok sayıda projeye öncülük etmiş ve tüm paydaşlara katkı sağlayan stratejileri hayata geçirmiştir.

İnovasyon ve yeni ürünlerin hem hızını artırma hem de etkisini büyütme amaçlı, inovasyon ve kurum içi girişimcilik çalışmalarını yapılandırarak ve ekosistemdeki çok sayıda girişimle işbirliği kurarak, Efes’in Start-Up dostu şirket olması yönünde çalışmalara öncülük etmiştir.

Halen çalışmalarını yurtiçi ve yurtdışı şirket ve girişimlere danışmanlık ve üst düzey yöneticilere koçluk yaparak sürdürmekte olan Ağırbaş, Türkiye’de kurumsal şirketlerin, girişimci kurumlara dönüşmesi vizyonu ile 2018’de kurulan ‘ Girişimci Kurumlar Platformu’nun danışma kurulu üyesi ve başkanıdır.

2022 sonunda, ortağı Zeynep Kurmuş ile birlikte, 40+ yaş ve kurumsal deneyimi olanlar için, birikmiş deneyim ve tecrübelerin yeni işlere ve girişimlere dönüşmesini sağlayan, üretim ve paketleme kampı Genwise girişimini hayata geçirmiştir.

Köylerde, çocuktan başlayarak tüm topluma yayılacak yenilikçi bir eğitim anlayışını hayata geçirmek için 2016’da kurulan Köy Okulları Değişim Ağı- KODA’nın yönetim kurulunda görev almaktadır.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.