Küçük çocuk keman çaldı, Erdoğan Çanakkale Türküsü’nü söyledi
Önce kendi çöplerimizi ayrıştırıp dönüştürmeden, sürdürülebilirlik konuşup dünya sorunları çözülmüyor. Sürdürülebilirlik konuşuyorsun, dünyanın sorunlarını çözebilirsin, evet ama önce kendi çöpünü dönüştür.
Önce kendi çöplerimizi ayrıştırıp dönüştürmeden sürdürülebilirlik konuşarak dünya sorunları çözülmüyor. Yazarken, çizerken ve yeni keşiflerimi planlarken yaptıklarım, yazdıklarım kimlere ulaşıyor ya da birilerinin değişmeye başlamasına ilham oluyor mudur diye, aklımdan geçirmiyor değil. Yalan yok, bu konuda mesajlar alınca ya da bir toplantıda biri yanıma gelip yazdıklarım, podcastlerim veya Genwise kampımızla cesaretlendirici yorumlar yapınca nabzım hızlanıyor, şevkim artıyor.
Dün genç bir arkadaş 10Haber’deki 100. yazım için tebrik etti, önemli bir dönemeci dönmüşsünüz dedi. İnsanların yeni ve ilk defa yaptıkları işlerde çok daha başlarda vazgeçmeye meyilli olduğunu ekledi. Bir seneyi geçen bir süredir her çarşamba ve her pazar yazdığım ve bazen yazarken zorlandığım yazıların, emeğin ve sürekliliğinin dışarıdan görülmesi ne güzel.
Yine katıldığım bir toplantıda takip ettiğim finans sektöründen bir profesyonelin yanıma gelip ‘yakın gelecekte kendimle ilgili işten ayrılma planları yapıyorum, bir arkadaşım gelecek dönem planlarım için sizinle konuşmamı önerdi’ deyince ‘evet, benim’ demek geldi içimden. En azından konuşmak için cesaretlenmesi ve ilk defa gördüğü birinin yanına gelip telefon değişimi yapması büyük adım, benim her gün yapmayı sevdiğim gibi.
Geçen hafta biraz heyecan vardı, Nisan ayının başında, 1 Haziran’da yapılacak ‘Dönüşüm’ temalı TEDx Denizli’de konuşmaya davet edilmiştim. Başta daha çok zaman var diye rahattım, sonra diğer konuşmacılar açıklanmaya başlayınca ve hepsinin konularının uzmanı ve sahne konusunda ise bana göre çok deneyimli olduklarını görünce biraz tırstım açıkçası.
Kendimi keşfetme yolculuğumu anlatmaya karar verdim. Teklifi getiren arkadaş beni cesaretlendirmek için, siz dönüşümün tanımısınız, demişti, çıkın anlatın. Herhalde beni ürkütmeden evet dedirtmek için. Bize de çıkıp anlatmak yakışırdı.
İsimler açıklandıkça daha fazla heyecanlanmamak için hazırlık yapmayı öteledikçe öteledim. Araya yurtiçi, yurtdışı eğitimler de girince bahanem hazırdı. Ve bu büyük iş bitince bir aylık tatili hak edeceğimi söyleyerek de kendimi motive ettim. Bu iş biter bitmez, önce küçük(!) Duru’mun üniversite mezuniyetine, onu sahnede izlemeye ve kutlamaya gideceğim, sonra da 10 günlük doğa yürüyüşümüz için görünmez olacağım. Bu arada uçak, otel rezervasyonları için harekete geçilip hazırlıklar başlayınca artık oturup ne konuşacağımı düşünme vaktimin geldiğini anladım.
Aslında sıfırdan bir şey yaratmak zorunda olmadığım için biraz rahattım. Eldeki en iyi malzemeleri masaya dizdim, nasıl anlatırım diye düşünürken yine imdadıma beni karikatürize ederek akışı takip etmemi sağlayacak ve Genwise’da sağ kolumuz olan StartupFabrika’dan Gülce’nin çizimleri yetişti. Gözlüksüz okuyamadığım ve sahnede gözlük takmak istemediğim için akış sunumunu çizgilerle aktardı. Yani her sayfada çizgi kahraman bir maceraya çıkıyor gibi düşünün, Zagor’dan esinlenmiş olabiliriz.
Bana gerçek fotoğraflarlarla anlatmaktan veya görsel koymayıp, konuları atlayıp veya ekleyip özünden kopmaktan daha iyi geliyor. Çünkü buna çok meyilliyim. Bir konu anlatır gibi yapıp beş farklı konu üzerine konuşabilirim. Hala bir şeyleri atlayıp unutacağım gerginliğim elbette var ama. İnsanın etrafında gençlerin olması şahane, kafamdakileri sesli anlatarak kaydettim, mesaj attım. Ve karşımda beni anlatan harika bir çizgi roman. Üstelik kendimi keşif hikayem.
Sunuşumun adı ‘Köprüden Önce Son Çıkış’ idi ve o da yine başka bir gencin önerisiydi. Yaklaşık iki yıl önce Genwise’ı kurduğumuzda ve amacımızın 45 yaş üstü kurumsal çalışanlar için bir girişimcilik kampı olacağını açıkladığımda sosyal medyada elim titreye titreye postlar çıkmıştım. Bakalım insanlar ne diyecek ve nasıl karşılayacak bu yeni işimi diye.
Kolay değil son 16 yılım şoförlü sekreterli genel müdürlük yaparak geçirmişim. Yayınladığım postun altına ilk yorum en sevdiğimiz girişimcilerden Blindlook’tan Cihat’tan gelmişti.‘ Yaşı 45+ olanlar mutlaka katılın, köprüden önce son çıkış’. Farklı kuşakların birbirini nasıl gördüğüne iyi bir örnek olur olgunluğu ve deneyimiyle mesajı da silmemiştim. İlk okuduğumda bayağı bozulmuştum oysa. Ne diyor bu yahu, ne son çıkışı. Sonra alıştım, hatta sevdim. TEDx konuşma başlığım da oradan araklama. Açıkçası oturup gençlerle yine başlık konusunu tartıştık ama döndük dolaştık ona karar verdik.
Cumartesi sabahı saat 05.00’te arabayla İzmir’e gidip saat 10.00 başlayan Girişimci Kurumlar Platformu İzmir buluşmasına katıldım. Oradan da Denizli’ye geçtim. Belki diğer konuşmacıları görüp daha da heyecanlanırım diye düşündüm. Kızımla giyeceğim gömleği, kotu ve ayakkabıyı da seçtik. 3-4 kez ona prova da yaptım, ‘bence tamam’ deyince de bilgisayarı kapattım, sunumu Denizli’ye postaladım.
Aslında konuşmamın özünde ve kafamda gençlerle ve tecrübeli gençlerle konuşmak vardı. Bu sıralar en çok konuşulan konulardan biri de özellikle Z kuşağının bir işe girip hemen ayrılması, bir işe kabul alıp hiç başlamaması, iş görüşmesine çağrılıp gitmemesi. Benim ise aynı şirkette 32 yıl süren ve uzmanlıktan başlayıp, oradan Rusya ve genel müdürlüğe giden macerama bir şans verilebilir diye düşünüyorum. Kesinlikle en iyisi ya da ideali diye değil, bu deneyimde olmuş demek için.
Değişmek ve dönüşmek dünyadaki en zor iş , ama denemeden ve kendimi keşfetmeye başlamadan bilmem mümkün değil.
Ben hala bu yaşta kendimi keşfediyorum; merak etmeyi, öğrenmediklerimi, bilmediklerimi, görmediklerimi, daha çok seviyorum diyorum. Sen değişirsen etrafında hiçbir şey aynı kalmıyor, kalamaz. Denedim, gördüm ve her gün görmeye devam ediyorum. Benden ne olur’u genelde hepimiz biliyoruz, bilmediğimiz daha çok ‘benden ne olmaz’. Kendimiz ve çevremiz bu konu için sadece şunları söyler; ‘yapma, girme, deneme’…
Ama asıl bilmediğimiz ‘benden ne olmaz’dı. Benden olmaz denenlerin olma olasılığı var ve yüksek. Yıllardır aradığım amaç ve ve tutkuyu ‘benden ne olmazdı’ tarafında buldum ben. Bir çeşit ‘yasak bölge’ ye girmek ve bulmak gibi düşünebiliriz. Ben artık benden ne olmaz’ları bliyorum ve onları yapıyorum. Ülkemizde ve dünyada ortalama insan ömrü hızla değişiyor. Ülkemizde ortalama yaşam süresi yetmiş sekiz, bazı ülkeler de doksanlara yaklaşıyor. Ve özellikle bizden sonraki kuşakların anne babaları gibi 50-60-70’lerini yaşamak istemediğini biliyoruz. Gençler bizim yaşları sağlıklı, spor yaparak, doğada, enerjik ve üreterek geçirmek istiyor.
Future Bright isimli araştırma şirketi geçen aylarda yaş gruplarının tanımlarını değiştirdiğini açıkladı. Artık 38 yaşına kadar gençsiniz, sıkı durun 39 ve 54 yaş arasını ise tecrübeli gençlik olarak tanımladılar. 55-64 ise orta yaş, ben işte orta yaşın başlarındayım. 65 sonrası ise yaş alıyorsunuz. 40’larımda olsaydım tüm whatsapp gruplarıma ‘bak hala genciz kanka, biz bu işi uçuruzzz’ video ve mesajları atardım. Ya da aile gruplarına ‘selam, akşam biz gençler olarak ne program yapalım? diye yazardım mesela.
Ya da maillerimin altına ve iş kartlarıma şu müdürü bu direktörü unvanları yerine ‘tecrübeli genç’ yazdırırdım. Ellilerindeyim ve tecrübeli gencim, bana sorun arkadaş, hem enerji, hem tecrübe bende. Yıllardır ‘genç yetenek’ diye diye personel departmanları, kırk yaş üstünü yok saydı, ne yetenek havuzlarına ne gelişim programlarına dahil edildi. Oysa işi yapan, geçmişi ve işi bilen olarak bu grup gözden çıkarıldı. Gençler her altı ayda bir eğitimlere katılıp sonra da yeni işlere yelken açarken tecrübeli gençler iş üretmeye devam etti.
İşte bu nedenle, tecrübeli gençlerin ‘Benden iyisini bulamazsın patron’ havası için de kırktan elliden sonra işe ve toplantılara giderken, ceket ve cep mendilinden kot ve t-shirte geçerdim. Bir sonraki adımı da unutmuyoruz, yazın işte mutlaka şort giyilmeli. Bu kutsal görevi siz ‘tecrübeli gençlere’ emanet ediyorum. Sneaker, t-shirt ve kot dönüşümü bizim ‘tecrübeli gençlik’ döneminin işiydi ve geç de olsa başardık.
Son olarak kendi yapmak istediklerimi ve amaçlarımı otuzların ortalarında idrak ettim, ne yapmak istediğimi de kırkların sonunda. Aradığım, aradığımız şeyin denge olduğunu biliyorum. Bu denge yaş grubuna değil aslında tüm çalışanlara, yaşayanlara ait.
Çünkü bir şekilde gündelik hayatımızın kendisi bu dengeyi aramaya ve maalesef bulamamaya dönüştü. Erken emeklilik isteyen 25 yaşında gençler görüyorum. Biz 60’larımızda da çalışıp üretmeye devam edelim derken. İnanın hepimiz o zor günleri yaşadık, işi bırakma, istifa mektupları yazıp yırtmalar, bizde de oldu. Daha iyisini bulmak ve denemek için iş, ülke değiştirenler.
Çözüm çalışmamakta ya da erken emekli olmak da değil, iş ve özel yaşam, bireysel ve toplumsak farkındalık arasında, para ve tutku arasında ve rasyonalite ve duygularımız arasındaki dengeleri tutturmakta. Bu potansiyelin hepimizde olduğunu görüyorum. Denemekten vazgeçmemek lazım. Aradığımız, denemediğimiz, seveceğimiz ve tutkumuz olacak bir ya da daha çok şey var ve bizi bekliyor.
Son olarak kendimizi ve birbirimizi iddialı ve büyük laflarla durdurmayalım. ‘Değişmeyen tek şey değişimdir’ ya da ‘Değişimin ya efendisi olursun ya da kölesi’; insan bu lafları okuyunca ya da duyunca aman otur oturduğun yerde diyesi geliyor. Ya da ‘şirketi veya dünyayı ben mi kurtaracağım’ gibi üzücü bir cümleyi arkadaş gruplarında ne çok duyar olduk son yıllarda.
İddialı laflarla değil, küçük adımlarla başlayalım. Durma, çalışmaya, üretmeye devam. Sürdürülebilirlik konuşuyorsun, dünyanın sorunlarını çözebilirsin, evet ama önce kendi çöpünü dönüştür. Sağlıklı yaşam diyorsun, kendine dev hedefler koyuyorsun. Öncelikle bir gününü – o da ‘bugün’ünü dönüştürerek başla.Şiddetsiz iletişimle derdin var, fakat beylik laflarla büyük şirket dönüşümlerinden söz ediyorsun. Onu çözerek başla. Kapıdan çıkmadan, evinin içinde bile kendi dilini dönüştürsen dokunduğun bir kişi, ardından bir diğeri diğeriyle ne çok insana ulaşırsın.
Sevgili ortağımın Türkiye’nin ilk eczacılarından olan annesi Nurten teyzenin atasözleri literatürüne girmesi gereken sözü ile bitiriyorum. Bu anasözü yukarıda anlattığım her şey zaten tek bir cümlede anlatıyor.
Tetikleyici, harekete geçirici ve sorgulatıcı.
‘İşin biterse işin biter’.
Gerisi sizde.
21 Kasım 2024 - Risk al, duvara tosla ve Deli Dumrul ol
18 Kasım 2024 - Sana mı kaldı? Üstüne vazife olmayan işlere girme
14 Kasım 2024 - Kurumsal dünyadan yeni dünyaya geçiş atlasım
11 Kasım 2024 - Otostopçunun Galaksi Rehberi: En son ne zaman ilk defa yeni bir şey yaptın?
Tuğrul Ağırbaş Kimdir?
30 yılı aşkın süre ile Türkiye, Rusya ve CIS ülkelerinde FMCG alanında değişik görevler alan Tuğrul Ağırbaş, son 20 yıldır Efes’in global marka olma, satınalma ve birleşme projeleri ve yeni pazarlara giriş işlerini yürüten ekipte, büyüme odaklı projelere liderlik yapmıştır.
Pertevniyal Lisesi ve İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu olan Tuğrul Ağırbaş öğrenim hayatı boyunca Kapalıçarşı’da değişik alanlarda çalışarak, ticareti ve tüketici davranışlarını öğrenme şansına sahip oldu.
İş hayatına 1990 yılına Anadolu Efes’te Pazarlama uzmanı olarak başlayan Ağırbaş, sırasıyla Proje Geliştirme, Satış ve Pazarlama’da görev aldıktan sonra, son olarak da değişik ülkelerde 16 yıl boyunca Genel Müdürlük görevlerini sürdürdü.
Anadolu Efes’in Rusya operayonunu 10 yıl boyunca yönetti ve dünyanın en büyük bira pazarlarından biri olan Rusya’da satınalma ve birleşmelerle firma pazar payını ikinciliğe taşıyan ekibe liderlik yaptı. Türkiye,Rusya ve çalıştığı diğer ülkelerde büyüme odağıyla çok sayıda yeniliği ve markayı tüketicisiyle buluşturdu.
Efes Türkiye Genel Müdürlük görevini yürüttüğü dönemde ise, marka ve kurumun topluma katkısını büyütme amaçlı, pazarı büyütmeye yönelik, bira kültürü oluşturma ve inovasyon, kültür, sanat, turizm ve spor alanında çok sayıda projeye öncülük etmiş ve tüm paydaşlara katkı sağlayan stratejileri hayata geçirmiştir.
İnovasyon ve yeni ürünlerin hem hızını artırma hem de etkisini büyütme amaçlı, inovasyon ve kurum içi girişimcilik çalışmalarını yapılandırarak ve ekosistemdeki çok sayıda girişimle işbirliği kurarak, Efes’in Start-Up dostu şirket olması yönünde çalışmalara öncülük etmiştir.
Halen çalışmalarını yurtiçi ve yurtdışı şirket ve girişimlere danışmanlık ve üst düzey yöneticilere koçluk yaparak sürdürmekte olan Ağırbaş, Türkiye’de kurumsal şirketlerin, girişimci kurumlara dönüşmesi vizyonu ile 2018’de kurulan ‘ Girişimci Kurumlar Platformu’nun danışma kurulu üyesi ve başkanıdır.
2022 sonunda, ortağı Zeynep Kurmuş ile birlikte, 40+ yaş ve kurumsal deneyimi olanlar için, birikmiş deneyim ve tecrübelerin yeni işlere ve girişimlere dönüşmesini sağlayan, üretim ve paketleme kampı Genwise girişimini hayata geçirmiştir.
Köylerde, çocuktan başlayarak tüm topluma yayılacak yenilikçi bir eğitim anlayışını hayata geçirmek için 2016’da kurulan Köy Okulları Değişim Ağı- KODA’nın yönetim kurulunda görev almaktadır.