“Abicim biz Cem Yılmaz’ı İmam Adnan’daki Leman Kültür’den beri takip ederiz, hey gidi hey o zamanlar İstiklal başkaydı. Kemancı, Alt Kemancı, Hayal Kahvesi, Roxy, Dorock filan” Küçük nüanslar olabilir ama şu repliği bir dönem o kadar çok duydum ki. “Biz Cem Yılmaz’ı Leman Kültür’den biliriz”cilerin havası bin beş yüzdü bir zamanlar. Yıllar içinde azaldılar diye düşünüyorum, çok görmüyorum artık onlardan. O kuşağın tabiriyle biraz moruklamış olabilirler. En gençleri bile, bencileyin EYT kapsamına girmiştir yani.
Ben o yıllarda İstanbul’da yaşamadığım için Leman Kültür’de Cem Yılmaz izleyebilenlerden değilim ama Eskişehir’deki ilk gösterisini izledim. 1996 yılıydı diye hatırlıyorum. Belki de ilk turnesiydi. (İlkin Eskişehir gibi bir öğrenci kentinden talep alması şaşırtıcı olmaz çünkü).
O zamanlar Cem Yılmaz’ı Leman dergisinden bir çizer olarak biliyordum. İnternet henüz tam anlamıyla hayatımızda değildi. Bu yüzden Eskişehir’de yaşayan biri olarak İstanbul’da ne kadar meşhur olduğu hakkında tam bir fikrim yoktu.
Gösteri afişini bir direğe yapıştırılmış halde ilk gördüğüm ânı ve “Ha s.k.t.r oradan ya” diyerek kahkaha attığımı bile net hatırlıyorum. Çünkü afiş üzerinde “Biletler şu tarihte, saat 15:00’te Kibele Kültür Merkezi’nde satışa çıkacaktır” gibi bir ibare vardı. Biletlerin satış saati verecek kadar kapış kapış gideceğine olan inanç bana hiç inandırıcı gelmemişti. Dikkat çekmeye çalıştıklarını, bunun bir pazarlama numarası olduğunu düşünmüştüm ama çok geçmeden yamuldum; gerçekmiş ve şansım varmış. O gün o saatte Kibele’nin yer aldığı pasajın önünden geçiyordum ve o pasajın içinden çıkıp caddeyi dolanan kuyruğu gördüm. Hemen kuyruğa girdim ve iki bilet zor kaptım.
Tekrarlıyorum, 1996 yılındayız daha. Cem Yılmaz’ın o ilk stand-up gösterisini çok farklı bir deneyim olarak aylarca anlattığımı hatırlıyorum. Anlatmaya çalışıp becerememek ve millete eziyet etmek demek daha doğru tabii.
Bu yazının başlığını okuyunca belki yeni gösterisinin bilet fiyatlarının yüksekliğinden, artık Cem Yılmaz’ı izleyemez hale gelmekten şikâyet edeceğimi düşünmüşsünüzdür. Merak etmeyin öyle bir şey olmayacak.
495 lira başlangıç fiyatı İstanbul şartlarında yüksek sayılmayabilir bence. Burada elbette ‘yüksek sayılmaz’ derken bunu bir kıyas ölçeğiyle değerlendiriyorum. İki kişi sinemaya gitmenin ya da dışarıda çok sıradan bir yemek yemenin maliyetlerini de düşününce dilimi ısırarak ‘normal’ diyorum maalesef. Anormal karşılanmamış da zaten.
2.000 lira civarı birinci kategori ve 4.400 liralık VIP biletler de alıcısını hemen bulmuş nitekim (1996 yılındaki kadar şanslı değildim yani bu kez). Öyle ki biletler dakikalar içinde tükenmiş. Benim o yıl başlangıcına tanık olduğum gelenek de değişmemiş tabii.
Şubat ve Mart aylarının biletleri tükendiğinden sonraki ayların biletlerinin satışa çıkacağı tarih ve saat ilan edilmiş şimdiden (19 Ocak Cuma, Saat: 12:00).
Her ne kadar biletler tükendi desek de bilet bulmak mümkün. Çünkü karaborsa işi neredeyse yasallaşmış. Öyle ki pazaryeri sistemiyle çalışan bilet satış sitelerinden aldığınız biletleri satmanız mümkün.
Ancak bu sistemde en düşük kategori biletler 1.600-2.000 lira civarından başlıyor, 58 bin liraya kadar çıkıyor. Yanlış okumadınız 58 bin liraya karaborsa Cem Yılmaz bileti var. Kredi çekip almak mümkün pekâlâ.
Gösteri günü yaklaştıkça düşebilir veya artabilir. Zira başında kara ibaresi olsa bile adı üzerinde bir borsa bu. Bu fiyatlara satabilen ve alabilen var mıdır bilmiyorum ama sistem yıllardır yürüdüğüne göre gayet de var demek ki.
Cem Yılmaz görebildiğim kadarıyla en son 2021 yılında isyan etmiş bu sisteme: “Böyle bi bilet satışı yok! Karaborsa bu! bin kere uyardım, bin kere işe yaramıyor” şeklinde biraz kızmış da hatta. Ne var ki hiçbir şey değişmemiş.
2024 gösterisinin biletlerini Google’dan aratınca (Google Ads reklamı verdikleri için) en üstte karaborsacılar çıkıyor. Yasal bilet satış sitesi daha alt sırada, o derece yani.
Bu iş bu kadar alenileştiğine göre o dakikalar içinde tükenen biletlerin büyük bölümünü karaborsacıların aldığını tahmin etmek mümkün. Günümüzün dijitalleşme ortamında bu sorunun çözülememesi de ayrıca ilginç.
Kişiye özel, devredilemez ya da bu kadar kolay devredilemez bir sistem kurmak imkânsız bir şey olmasa gerek.
Bu sorun artık evrensel hale geldiği için dünyada konser ve gösteri bileti almayı daha iyi bir hale getirmek için çeşitli tartışmalar yürüyor. Konser biletlerine bileti alan kişinin fotoğrafını basmak gibi çözümler bile denenmiş.
Bir konuda uyarmak isterim. Çevrimiçi dolandırıcılık üzerine kaynak taraması yaparken dünyada en çok karşılaştığım çevrimiçi dolandırıcılık biçimlerinden biri de konser ve gösteri bileti satış dolandırıcılığıydı.
Türkiye’de şahsen karşılaşmadım ama olmaması için bir neden yok. Çünkü bilindiği üzere artık biletler çoğunlukla kâğıda basılamıyor. Bir qr kod alıyorsunuz ve o ekranın taklit edilmesi ya da bir qr kodun birden fazla kişiye satılması mümkün.
Kâğıda basılan qr kodlu biletin de aynı şekilde sahtesi üretilebilir ayrıca. O nedenle, karaborsa haliyle her zaman bir risk olacak. Ancak ismini ve linkini verip reklamını yapmak istemediğim yasal karaborsa sitesi satıcıyla alıcı arasında garantör olarak bu riskleri ortadan kaldırmayı da vaat ediyor. Yine de uyarmış olalım.
Karaborsacılığı bir kenara bırakırsak genel olarak konser ve gösteri bileti fiyatlarının yüksekliğinden söz eden bir tek biz değiliz. ABD’de şu sıralar “eğlence enflasyonu” olarak adlandırılan bir olgudan söz ediliyor.
The Wall Street Journal’ın konuya özel yaptırdığı araştırmaya göre ABD’lilerin % 60’ı eğlence etkinliği harcamalarını kısmak zorunda kaldığını söylemiş. % 37’si ise artık etkinlik fiyatlarını karşılamadığını belirtmiş.
Türkiye’de de IPSOS’un 2022 Ekim tarihli bir araştırması da eğitim harcamalarının artışıyla sosyal hayat harcamalarının kısıldığını gösteriyordu.
Evet, toplumun bir kesimi için böyle etkinlikler ulaşılamaz bir lüks artık ama bir kesimi de biletleri dakikalar içinde bitirecek kadar iyi durumda. Çok talep edilen bir şeyin fiyatı da yükseliyor haliyle.
Bu çarkın en ucunda bulunan sanatçıların bilet fiyatlarıyla ilgili en az suçlanacak kişi olduğunu da unutmayalım elbette. Herkesin bir Cem Yılmaz olmaması bir tarafa, sanatçıya gelene dek kesilen komisyonlar, kiralar, masraflar ve hepsinden önemlisi üstlenilen riskler bunun böyle olmasını zorunlu kılıyor.
Öyle ya, bir konser ya da gösterinin şu veya bu nedenle ertelenmesi ya da iptal edilmesi riski gerçekleşmesi ihtimalinden bile yüksek değerlenebilir ülkemizde.
Zaman zaman gündeme gelen konser yasakları da ayrı bir muamma.
Eğlenmek ve gençliğini yaşamak istemek bu kadar maliyetli olmamalıydı. “Eskiden böyle değildi” demeyi bir yaşlılık alameti olarak görür ve hiç sevmem ama galiba gerçekten böyle değildi eskiden.
20 Kasım 2024 - Sanki başka bir çağdan gelen umut reçetesi: Federer’in Nadal’a veda mektubu
13 Kasım 2024 - Biraz da “Gayrisafi Milli Mutluluk”tan söz etsek mi?
10 Kasım 2024 - Hani Kamala Harris etkileşim şampiyonuydu, ne oldu bizim Vahşi 25’liklere?
6 Kasım 2024 - Muhalif siyasetçiler Jose Mourinho’nun maç çıkışı açıklamalarından ne öğrenebilir?