Türkiye neresinden bakarsanız tuhaf bir ülke. Çok değil 10-15 yıl önce, “Batı’da kimse genelkurmay başkanının ismini bilmez” diye demokrasi havarisi kesilen kimi yorumcular vardı. Olaylar gelişti, o yorumcuların da desteklediği kumpasların da sonunda askeri darbeye bile kalkışıldı. O zaman herkes bir dilini ısırmıştır diye düşünüyordum ama normalde bürokrasi kapsamında kalması gereken isimleri bile adlı adınca tanımaya başladık.
Eskiden konuyla ilgili olmayan birinin ancak kâğıt paranın üzerindeki mikro ölçekteki yazılara dikkatle bakarsa ismini bilebileceği Merkez Bankası Başkanı’nın babasını dahi tanıyoruz artık. Haberleri okumuşsunuzdur. Merkez Bankası’nda işten çıkarılan bir protokol görevlisinin CİMER yoluyla yaptığı başvuru ve ardından olaylar, olaylar. Büşra Bozkurt şikâyet dilekçesinde baba Erol Erkan’ın kendisine mobbing uyguladığını ve sonunda onun tarafından işten çıkarıldığını iddia ediyor. Bu durumun sadece şikâyet eden personelle ilgili olmadığı, Başkan Erkan’ın babasının kurumda görevli bir yönetici gibi davranıp genel bir mobbing uygulaması içinde olduğu iddialar dahilinde.
Hafize Gaye Erkan fazla detaya girmeden kısa bir yalanlama notu yazmış ve birilerine dava açacağını belirtmiş ama konu böyle kısa açıklamayla geçiştirilecek gibi değil. 10Haber’den Barış Soydan olayın patladığı gün “Hafize Gaye Erkan olayı büyüyecek” diye yazı yazmıştı da daha ne kadar büyüyebilir ki demiştim. Ardı ardına gelen inanılmaz iddialarla bu öngörünün ne kadar isabetli olduğu anlaşıldı. Merak etmeyin, bildiklerinizi daha fazla tekrarlamayacağım. Konunun beni ilgilendiren kısmı olayın eski bir çalışanın mobbing iddialarıyla patlamış olması. Çünkü bu konuda yapay zekânın da CİMER’e şikâyet edileceği günler yakın.
Yapay zekâ ile ilgili en çok konuşulan konulardan biri pek çok beyaz yakalı işi üstleniyor olması. Yani otomasyonun mavi yakalılara yaptığını, yapay zekâ beyaz yakalılara yapıyor. Tıpkı otomasyon sürecinde olduğu gibi bu işlerin yerine yeni meslekler geleceği tahmin ediliyor ama elbette bunun da bir geçiş süreci var. Ancak yapay zekânın emekçileri tehdit ettiği tek konu işlerini ellerinden almak değil. Çalışırken de pek rahat vermeyecek gibi.
Yapay zekâ ile ilgili tüm iddialardaki sorun şu. Sanki kendi kendine karar verip bunları yapmış gibi bir cümle kullanımı var. “Yapay zekâ işimizi elimizden alacak” diyoruz mesela, sanki ardında insanların kârı maksimize etme kararı yokmuş gibi. Oysa hayatımıza kattığı konfor da insanların kararı, hayatımıza tehdit oluşturan kısmı da öyle. En azından yapay genel zekâya (AGI) ulaşana kadar böyle.
İşte çalışma ortamının yapay zekâ uygulamalarıyla gözetlenmesi ve bazı kararları robotların alması da bu doğrultuda yeni bir başlık. The Guardian’ın haberine göre banyo molalarını takip eden yazılımlar, hiç insan müdahalesi olmadan personeli işten çıkaran algoritmalar, çağrı merkezi çalışanlarının görüşmelerini dinleyip derecelendiren robotlar, hatta çalışanların e-postalarında “sendika” kelimesinin geçip geçmediğini tarayan uygulamalar derken yapay zekâ destekli gözetleme bambaşka bir boyuta ulaşmış durumda.
Tamamen hakkaniyetli olsalar konu tartışılabilir belki ama haksız işten çıkarmalar ve kimi önyargılar konusunda yapay zekâ da hiç kusursuz değil. Robotların iş dünyasını gözetleyip kararlar aldığı bu sürecin literatürde bir adı var artık: Algoritmik Yönetim. Bu yönetim fikri çalışanların geçmişte hayal bile edilemeyecek boyutlarda izlenmesini, bu izleme sonucu toplanan muazzam miktarda veriyle değerlendirilmesini işaret ediyor. ABD ve Kanada’da tam olarak olmasa da Avrupa’da sendikalar bu konuya karşı ciddi ciddi harekete geçmiş durumda.
Yapay zekâ destekli izleme ve değerlendirme pratikleri elbette olacaktır. Kimse işçiler kafasına göre çalışsın demiyor, ama burada standartların belirlenmesi ve şeffaflık önemli.
İşçi tarafı tam olarak nasıl ve nereye kadar izlendiğini ve verisinin toplandığının bilmiyorsa bu da bir mobbing. Bu mobbinge karşı haklar da ancak mücadeleyle kazanılıyor.
Avrupa’daki sendika ve işçi örgütlenmeleri bu konuyu dünyanın diğer bölgelerine göre daha fazla radarına almış durumda. Bu da çeşitli kazanımları beraberinde getiriyor. Örneğin Almanya’nın en büyük telekomünikasyon şirketi Deutsche Telekom’da işçiler algoritmaların insan müdahalesi olmadan işçileri işten çıkarmasına karşı yasak getirmiş. Dahası, dijital izleme yoluyla toplanan verilerin bireysel çalışanları disipline etmek veya işten çıkarmak için kullanılmasının yasaklanmasını sağlamayı başarmış.
ABD tarafı, henüz yolun başında olsa da bazı eyaletlerde ‘robot patronlara’ karşı yasalar hazırlanmaya başlamış bile. Kaliforniya, New York ve Washington gibi eyaletlerdeki yasama organları Amazon gibi büyük depo operatörlerinin teknolojiyi “üretkenlik kotalarını izlemek ve uygulamak” için kullanma şeklini sınırlayacak önlemler getirmiş.
Türkiye’deki sendikaların yapay zekâ gözetlemesi ve yapay zekanın iş ortamını dönüştürmesi konusunda kamuoyuna yansıyan, gündem belirleyen güçlü bir itirazları ya da çalışmaları olduğunu duymadım. Eğer olmuşsa, hazırlıklar varsa ve ben kaçırmışsam bildirilmesi halinde memnuniyetle dinler ve ileriki yazılarda bahsederim. Ancak ne olursa olsun iş ortamı üretken yapay zekâ ile birlikte dönüşürken bu konuda tüm tarafların hakkını gözetecek standartların ülkemizde de belirlenmesi şart.
Düzenli olarak takip ettiğim dünyadaki yapay zekâ davaları veri tabanında bu konularda bazı öncü davalar var. Houston Öğretmenler Federasyonu’nun açtığı “okul öğretmenlerinin yapay zekâ tarafından değerlendirmesi ve buradaki hesaplamalarla” ilgili davada davalının itirazı kabul edilmiş ve dava uzlaşmayla sonuçlanmış örneğin.
Henüz sonuçlanmamış bir başka davadaysa Workday Inc.’in işe alım süreçlerinde kullandığı yapay zekâ aracının Afro-Amerikalılara, 40 yaş üstü kişilere ve engellilere karşı orantısız ayrımcılık yaptığı iddia ediliyor. Michigan İşsizlik Sigortası Ajansı’na karşı açılan yapay zekâ davasındaysa MIDAS isimli otomatik karar sisteminin yani algoritmanın işsizlik sigortası yararlanıcılarına yaptığı haksızlık konusunda itiraz kabul edilmiş ve tazminata karar verilmiş.
Bu çeşit davaların zamanla artacağı açık. Ancak bunun için de çalışanların bir yapay zekâ tarafından izlenip değerlendirildiklerinin ve buna karşı hukuki süreçler dahil mücadele edebileceklerinin farkında olması gerekiyor. Tıpkı bir Merkez Bankası çalışanının CİMER’e yaptığı mobbing başvurusu gibi bir yapay zekâ mobbingi için de başvuru yapılırsa bu konuya yeniden döneriz.