Geçen yıl eylül ayında bu köşede sormuştum: Google’da aradığımızı bulurken aslında ne kaybediyoruz?
Bu soruyu sormamın nedeni, ABD’de başlayacak olan bir davaydı. Konu, Google’ın arama motoru ve çevrimiçi reklam piyasasındaki rekabeti engelleyen konumuydu. Benzer bir dava Birleşik Krallık’ta da sürüyordu.
İddialar netti: Google’ın arama motoru ve dijital reklam teknolojisindeki yarı tekel konumu, reklam fiyatlarını özgürce belirlemesine olanak sağlıyor ve bu da ürünlerin maliyetini artırıyordu.
Bu yazının üzerinden geçen 13 ay içinde epey gelişme yaşandı. En önemlisi de 5 Ağustos 2024’te çıkan karardı: Google bir tekelcidir ve tekelini sürdürmek için tekelci gibi davranmıştır; Sherman Yasası’nın ikinci bölümünü ihlal etmiştir.
Aslına bakarsanız, çok önemli bir karar. Ancak orası ABD. Bu karar çıktıktan sonra bile güçlü lobicilik geleneği ve uzayan dava sürecinde daha kim bilir neler yaşanır?
Google’ın reklamverene ve son kullanıcıya maliyeti
Açıklanan ilk kararın ardından duruşmalar sürüyor. Çünkü bu karara bağlı olarak Google ve ürünleri hakkında ne yapılacağı tartışılıyor.
“Bundan bize ne, ABD’de süren bir ABD şirketinin davası” deyip geçebilir miyiz? Belki hiç internetten veya internete reklam veren bir firmadan alışveriş yapmadıysanız bunu söylemek mümkün. Ancak böyle bir insan kaldı mı, bilmiyorum tabii. Geri kalan herkes için bu konu önemli.
ABD’de süren davada bu ‘tekelci konumun’ sonuçlarına dair ciddi iddialar var. Tech Oversight’tan Sacha Haworth’un özetine göre, Google özellikle reklam açık artırma süreçlerine müdahale ederek, çevrimiçi reklamlara %5 – %10 oranında fazla ücret uygulamış. Reklam veren ve yayıncılar açısından bakıldığında, sadece son 4 yıla yansıyan maliyet 2 milyar dolar. Bu maliyetler de satın alınan ürün ve hizmetlere yansıtılıyor.
Google ise bu iddialara karşı, ABD’nin en iyi hukukçularından oluşan bir ekiple savunmalar hazırlıyor ve iddiaları çürütmeye çalışıyor.
Yayıncılar tarafında durum ne?
Google’ın tüm bunları yapabilmesinin nedeni, davaya konu olan ve 5 Ağustos’ta yargı tarafından tescillenen tekelci konumu. Üstelik bu, konunun sadece küçük bir bölümünün maliyeti.
Bir de yayıncı tarafı var. Google fiyatları yükseltirken, reklamları sitelerinde gösteren yayıncılar aynı oranda yararlanmıyor. Oradaki tekel konumuyla da yayıncılara istediği fiyatı dayatabiliyor. Böylece reklam katkısı yayıncıların maliyetlerini yeterince karşılamıyor.
Bu da gazeteciliğe yeterince yatırım yapmama, haber sitelerini reklamlar yüzünden okunamaz hale getirme veya reklam kokan haberler yapma gibi sonuçlar doğuruyor. Dolayısıyla bu pazarın böyle kontrol edilmesinin faturasını hep birlikte ödüyoruz.
Türkiye’de pek ücretli abonelik modeli olmadığı için “abonelik fiyatları artıyor” deme şansımız yok. Çünkü 10Haber gibi birkaç istisna hariç abonelik modeli deneyen site yok. Ancak yabancı haber kuruluşlarını izleyenler için abonelik maliyetleri önemli bir sorun; bunda da Google’ın tartışılan tekel konumunun etkileri var.
Hani davayı takip edecektik?
Geçen yıl yazdığımda “Türkiye’de fiyatları artıran çok faktör var, Google’a sıra bile gelmez diyebiliriz ama bence bu davayı dikkatle izleyelim” demişim. Oysa geçen 13 ayda bir daha hiç bu konuya değinmemişim. Yani fikri takip zayıf kalmış biraz. Belki, bu yazıyı okuduğunuz 10Haber’de davanın seyriyle ilgili haberler yayınlandığı için daha rahat davranmış olabilirim.
Ancak yine de kaçak dövüşmek istemem. O gün, bu konu sadece yazı konusu olduğu için önemliymiş benim için. Sonra başka gündemlere kapılıp gitmişim. Başlıktaki soruyu sorarken kendi sorumluluğumu atlamamak için özellikle belirtmek istedim ama bu zaten tek başıma gündemde tutabileceğim bir mesele değil. Kamuoyu ilgisi ve “ona sıra gelene kadar daha neler varcılar”a kadar birçok engeli aşmak gerek. Bir konuyu gündemde tutmak, gündem yapmak karmaşık bir süreç.
Asıl sorunumuz
Türkiye’de genel sorunumuz, Türkiye bağlamı dışındaki sorunları konuşamamak. “Bir şey olacaksa ya Türkiye içinde oluyordur ya da sadece Türkiye’yi ilgilendiriyordur” gibi bir algoritmamız var.
Örneğin; kredi kartı limiti 100 bin lirayı aşanlar için 750 liralık vergi ihtimali haklı olarak tepki çekebilir. Ancak alınan her ürüne eklenmesi dava konusu olan ‘Google vergisi’ asla gündem olmaz; çünkü çok dolaylı ve Türkiye dışında karar verildiği için bizi hiç ilgilendirmiyormuş gibi gelir.
Muhalif kesime göre; Türkiye’de olumsuz her şeyden iktidar sorumlu olmalı. İktidar cenahına göreyse; muhalefet sadece hainlikten ibaret. İki kesimi de ilgilendiren ve nedenleri Türkiye dışında olan böyle bir konu için ortak bir gündem yaratmak zor. Diyelim ki bu konu gündeme geldi; bunda bile ayrışacak bir şeyler buluruz.
“Muhalefet, Google reklamıyla dönen küçük işletmeleri batırmaya çalışıyor” diyen bir iktidar bakışı veya “Yerli arama motoru çıkaracaklar, bu yüzden Google’ı kapatmak istiyorlar” diyen muhalif bakışı çıkabilir. Çok sofistike bulunacağı için konu asla Google tekelcilik davasına gelmez zaten.
Örnek yakalamışken afaki bir beyin jimnastiği yapıyorum sadece. Velhasıl, Google vergisi 750 liralık kredi kartı vergisi kadar konuşulmuyorsa, bu hepimizin başarısıdır. Sebebini Türkiye içindeki kutuplardan birine yükleme fırsatı olsa, bunu asla kaçırmazdık. Ondan şüphemiz olmasın.