Günün birinde herkesin hayali, 15 dakikalığına bile olsa ‘iletişimsiz’ kalmak olacak!

18 Eylül 2024

Lübnan’da Hizbullah mensuplarının çağrı cihazlarına yapılan siber saldırı dün bu yazı için masa başında olduğum saatlerde gerçekleşti. Henüz konuşmak için çok erken. Böyle büyük spotları hiç sevmem ama sahiden bu bir milat olabilir. 

Bir kere bu saldırının cep telefonları üstünden de gerçekleşip gerçekleşmeyeceği en büyük soru olarak ortaya atıldı bile. Günlerce bu tartışılacak. Birileri bunun imkânsızlığına, birileri de olma ihtimaline zar atacak. 

Önceden olsa belki komplo teorisi deyip geçerdik ama artık mümkün değil. Cep telefonu kullanmayı güvenli bulmayıp daha eski bir teknoloji yoluyla haberleşmeyi tercih eden Hizbullah mensuplarının dahi böyle bir saldırıya maruz kalması tartışmada yepyeni bir perde açtı. 

Nicedir, gelecekte en büyük lüksün çevrimdışı (offline) kalabilmek olduğunu konuşuyoruz. Hatta distopya dizilerinde ultra zengin teknoloji patronları bu lüksü kullanan şanslı insanlar olarak tasvir ediliyor. 

Çevrimdışı kalabilmenin ya da sadece siz istediğinizde birilerinin size ulaşabilmesinin maddi-manevi maliyeti o kadar yüksek ki karşılamak çok zor. Bu saldırıdan sonra sadece bir lüks değil, güvenlik ihtiyacı olarak da öne çıkacak.

Eskişehir’deki eniştemiz

Şunu hatırlıyorum mesela: Birkaç yıl önce şehir dışından ziyarete gelen ablamın Eskişehir’deki evinde yalnız kalan eşine birkaç saat ulaşamayınca öyle telaşa kapılmıştık ki, önce apartmanı, sonra diğer ablamı ayağa kaldırmıştık. Çilingir filan derken neredeyse polisle kapıya dayanmaya kadar varacaktı iş. Tekrarlıyorum, sadece birkaç saat ulaşamadığımız için oldu bütün bunlar. 

Nihayet teknoloji acemisi eniştemizin yanlışlıkla telefonunu “rahatsız etme” moduna geçirdiği, evin üst katında aşağıdan çalınan kapıyı duymadığı, evde yalnız başına çekirdek çitleyerek televizyon izlediği ortaya çıktı. 

Kazayla gerçekleşen bu küçük çevrimdışı kaçamak pijamalarla kıskıvrak çilingire yakalanmasıyla sonuçlanmıştı. Ulaşılamayan süre içinde kalp krizinden beyin kanamasına, merdivenlerden düşmekten tansiyona bin türlü senaryo yazıldı. 

Çok değil, 15-20 yıl önce böyle bir stresimiz yoktu. Daha öncesinde insanlar bazen günlerce haberleşmeden, rahat yaşayabilirdi. Kimsenin böyle birbirine her an ulaşma imkânı ve ulaşamama stresi yoktu. Mesai saatinden sonra görmediğimiz e-mail ve mesajlar için suçlu sayılmazdık.

Warhol, alegori ve gerileme

Başlıkta Andy Warhol’un artık klişe olmaya yüz tutmuş “günün birinde herkes 15 dakikalığına ünlü olacak” lafına gönderme yaptığım anlaşılmıştır. Hatta klişe imha timleri çoktan beni kınamaya başlamıştır bile (umarım cihazları uzaktan patlatma teknolojisi onlara ulaşmamıştır). 

Her türlü alayı göze alarak bu klişeden geri durmadım, çünkü bu olayı anlatmanın en iyi yolu bu. Bir zamanlar göz önünde olmak, sahnede olup herkese ulaşabilmek bir değerdi. Ünlü olmak bunun için bir araçtı. 

Gün geldi, Warhol’un kehaneti gerçekleşti ama şimdi tarihin ırmağı geriye doğru akmaya meyilli. Çünkü iletişim için, hep ulaşılabilir olmak için kullandığımız bir cihaz çok uzaktan organize şekilde patlatılabiliyor ve bu teknolojileri ‘kullanmamak’ bir şans olarak yükseliyor. Bu kadar sert bir alegori olamazdı. Bu bir film olsa senaryoyu zayıf, hatta ‘kör gözün parmağına’ bulurduk; o derece. 

Ben bu teknolojilerin içine doğmamış son kuşağa mensubum. Cep telefonuyla 17, internetle 18 yaşında tanıştım. O yüzden bana ve benden öncekilere bu iletişim teknolojileri ilerleme gibi geliyor. Ancak bu teknolojilerin içine doğan kuşaklar için bunun ne kadar ilerleme olduğu tartışılır ve bununla ilgili ilk işaretler gelmeye başladı. 

Hiç yaşamadıkları çevrimdışı zamanlara özlem duyanlar

Çağrı cihazlarına toplu siber saldırı haberi ilk sosyal medyaya düştüğünde Fortune dergisinin internet edisyonunda “Kamala Harris ve Donald Trump oyunuzu almak için nostaljiye güveniyor. İşte nedeni” başlıklı bir makaleyi okuyordum. 

Ben okumadan birkaç saat önce yayınlanmış bu çok taze makalenin derdi özellikle Z kuşağı gençlerde yükselen nostalji trendiydi. Dergi bünyesindeki Human Flourishing Lab ekibinin Harris Poll ile ortaklaşa yürüttüğü bir anketle de makaledeki savı desteklemişler. 

Buna göre Z Kuşağının %80’i teknolojiye aşırı bağımlı olmaktan endişe ederken yaklaşık %75’i sosyal medyanın gençlerin ruh sağlığı üstündeki etkisinden endişe duyuyor. En tuhafı, bu kuşağın %60’ı herkesin daha yakından bağlantılı olduğu, hiç yaşamadığı o eski çevrimdışı zamanlara dönebilmeyi diliyormuş. Bu ezber bozan bir Z kuşağı anlatısı ama tek değil. Zaten Z kuşağı dediğimiz şey de yekpare bir şey değil. 

Z kuşağı sosyal medyadan soğuyor mu? 

Son zamanlarda analog zamanlara özlemle ilgili çok fazla makale okuyorum. Bu da bir moda olabilir tabii ama hepsi tesadüf olmasa gerek. 

Akılsız yani o eski tip internetsiz cep telefonlarının yükselişiyle ilgili haber ve yazılara siz de denk gelmiş olabilirsiniz. 

Yine Fortune’da dün yayına girmiş başka bir makale de daha detaylı verileriyle şaşırtabilir. Çünkü bu makaleye konu olan sosyal psikolog Jonathan Haidt’in Harris Poll ile yürüttüğü (18-27 yaş aralığındaki Z kuşağına mensup 1006 kişi arasında yapılan) ulusal düzeyde (ABD) temsili bir anketin bulguları gençlerin sosyal medyaya bakışına dair ilginç şeyler söylüyor. 

Z kuşağı diye tabir edilen kuşağın %47’si TikTok’un hiç icat edilmemiş olmasını, %50’si X’in (Twitter) hiç icat edilmemiş olmasını diliyormuş. Onları Snapchat %43, Facebook %37 ve Instagram %34 izlemiş, hiç icat edilmemiş olmaları dileğiyle.

Streaming deyince işin rengi değişmiş; Netflix %19 ve Youtube %15 oranıyla Z kuşağının hışmından kendini kurtarmış. Yine de çok ümitlenmeyelim, çünkü akıllı telefon hiç olmasaydı diyenlerin oranı %21’de kalmış. Buradan şunu da anlıyoruz aslında: “Akıllı telefon iyi de çevresi kötü” gibi bir bakış var. 

Sahi ne kadar uzak kalabiliriz?

Bu anket sonuçlarını büyük bir gerçeklik olarak sunmak istemem. Bilimsel değerleri biraz tartışmalı bence ama bir fikir veriyor. 

Evet, bu teknolojinin içine doğanlar bunun ilerleme olmadığını fark etme konusunda eski kuşaklardan daha ileri olabilir. Muhtemelen haklılar da. 

Doğru, hayatımız çok kolaylaştı. Açıkçası internetsiz bir dünyayı hayal etmek bile istemem. Ancak bu denli gözetlenmeyi, dikkat dağınıklığını geçtim, pazarda alışveriş yaparken cebimdeki cihazın uzaktan patlatılabilmesi ihtimalini de düşünecek olmak dehşet verici. 

Evet, günün birinde, “15 dakikalığına bile olsa hepsinin uzağında kalmayı dilemek en büyük hayalimiz” olabilir. Hâlâ 15 dakika uzak kalabilme lüksümüz varken kıymetini bilelim. 

Sahi var mı o kadar lüksümüz? 

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.