Cuma sabahı bir bildirimle öğrendim: Twitter’da 15 yılı doldurmuşum. Platform hazır bir tasarım ve bir hashtag ile bunu duyurmamı öneriyordu. Tasarımı aldım ama metni şöyle değiştirdim:
15 yıldır buradaymışım. Biz onu Twitter biliriz ama yeni sahibi X diyor, saçmalık! Bu bile aslında buradaki etkisiz ‘kullanıcı’ konumumuzun bir göstergesi. 15 yıl önce neydik, şimdi neyiz? O zamanlar buradan bir şeyleri değiştirebileceğimizi düşünürdük, sonunda değişen biz olduk galiba. Kuşlar gibi cıvıldarken denklemde kayıp X’lerden herhangi biri… “Medium is the message” demiş canım McLuhan. Belki tersi de mümkündür, kim bilir? Sosyal ağ diye girdiğimiz yerde nasıl mesajın kendisi olduk? Belki yüzyıllar sonra bir medya arkeoloğu bu mesaja ulaşır ve gülümser: Atalarımız sosyal medya denen çılgın deneyin bir parçası olurken anlamlı bir iş yaptıklarını düşünmüşler, ne fena! 15 öyle mi ya? “Kuşlar gibi cıvıldar / tattırdığın acılar” demiş Cemal Süreya; âlâ!”
Türkiye düzleminden bakarsak aslında benim kuşağım Ekşi Sözlük kuşağı diye adlandırılabilir. Öyle ya, Twitter geldiğinde biz sosyal ağ kavramına şerbetliydik. Alanında belki de dünyadaki ilk örnek olan Ekşi’de yetişmiştik.
Kendi adıma şunu net söyleyebilirim: 2000’lerin başında Eskişehir’den göçtüğüm İstanbul’da kendimi yalnız hissetmememi sağlayan ilk faktör Ekşi Sözlük’tü. Çünkü İstanbul’daki ilk özgün çevrem Ekşi’den tanıştıklarımdan oluştu. Bu aslında sosyal ağ kavramının ‘sosyal’ kısmına düşüyordu.
Sonra 2009 yılında Twitter’a girdim. Zaten Twitter’ın Türkiye’de ilk geniş halkası da 2009 yılında oluşmuştur. Oradan da işimle ilgili pek çok kilit isimle tanıştım. DM’den iş ve proje teklifleri aldım. O tekliflerden zaman zaman çok sevdiğim işler ortaya çıktı.
Gerçekten tam da kariyerimin ilk olgun yıllarının kapısından girerken Twitter’da olmak çok işime yaradı. Orada bugün bile iş yaptığım pek çok insanla bir “ağ”a dâhil oldum. Hatta çekirdek bir okur kitlesi oluşturma ve onlarla iletişim konusunda da sosyal ağın çok faydasını gördüm.
Nihayetinde Twitter’a giriş tarihimle düzenli olarak köşe yazısı yazma kariyerim aynı yıl başladı. O sosyal ağın içinde olmak yazarlığımı da etkileyip dönüştüren bir faktördü. Duymak istediğim özgün fikirlere ve ihtiyacım olan gülümsemeye orada ulaşmak daha muhtemeldi. Bugün kaydırdığımda öncelikle hezeyan var. Sonralıkla malzeme olacak ama perspektif vermeyen ‘dikkat ekonomisi ürünleri’.
Sonra ne mi oldu? Cory Doctorow’un “enshittification” (boktanlaştırma) dediği şey oldu. Onun özetinden aktaracak olursam tam olarak şu: “Platformlar nasıl ölür: Öncelikle kullanıcılarına iyi davranırlar; daha sonra ticari müşterileri için işleri daha kazançlı hale getirmek amacıyla kullanıcılarını kötüye kullanırlar. Sonunda yaratılan tüm değeri kendi üzerlerinde toplamak için ticari müşterilerini istismar etmeye başlarlar. Sonra da ölürler.”
Bugün yaşadığımız şey bu. Yapay zekâ devrimi de teyit ediyor. Bir yapay zekâ aracıyla sohbet etmeyi gerçek bir insanla konuşmaya yeğleyecek olanlar giderek artıyor.
Sosyal internetin selâsı okundu. Twitter’ı Elon Musk’ın satın almasına bağlayıp çıkamayız işin içinden. Twitter’ın ölümü Musk’tan önce başlamıştı.
Diğer sosyal platformlar içinse “enshittification” hızla ilerliyor. İnternette haberleşmenin merkeziyetsiz formu olan ve ilkel bulduğumuz e-posta teknolojisi bile bugünün sosyal medyasından daha fazla sosyal ağa işlevi görüyor.
Sosyal internetin vaadi her an bir sürprizle karşılaşma olasılığıydı. Her girdiğimizde orijinal bir şeyler yakalama olasılığı vardı. Bugünse bir yayın akışı görüyoruz aslında. Algoritmanın öne çıkardığı içerikler diye farklı bir şekilde ifade etmeye gerek yok. Bir platformun yayın akışıyla karşı karşıyayız. Bu gürültü içinde arkadaşlarımıza ya da potansiyel arkadaş adaylarına ulaşmak neredeyse imkânsız.
Televizyona çıkmanın önemli bir şey olduğu yıllarda, örneğin bir futbolcu röportaj verirken arkada el sallayıp zıplayarak kadraja girmeye çalışan insanlar olurdu. Bugünün sosyal medyasının da bundan farkı yok. Algoritma bir şeyleri önümüze yığıyor (seçme olanağı olsa da varsayılan değil) ve birileri de arkadan zıplayıp el sallayarak kadraja girmeye çalışıyor.
Oysa bizim için sosyal internette eğlenceli olan sunulanı değil, seçtiklerimizi görmekti. Yeni bir şeyler keşfetmenin heyecanı vardı. Onun yerine dikkat çekip etkileşim almak için olabilecek en saçma şeyi yazan zibidinin yarattığı hezeyanla yüzleşiyoruz.
Twitter’ın ilk yıllarını hatırlayın, o güne kadar hiç hesapta olmayan orijinallikte insanlar öne çıkmıştı. Bu çok yeniydi. Yarış daha adildi.
Yazar Om Malik bloğunda yazdığı bir yazıda bu yarışı daha net ifade etmiş: “Sosyal internet bir performans sanatına dönüştü, bizler de birer performans sanatçısı olduk” diyor. Ancak onun da vurguladığı gibi “Görünmez ‘diğerlerine’ kişinin işi ve yaratıcılığı üzerinde bu kadar fazla nüfuz verme fikri kafa karıştırıcıdır.” Bence bu yaratıcılığı da öldürür. Benim de 15. yıl tweetimde ‘bir zamanlar buradan bir şeyleri değiştirebileceğimizi düşünürdük, sonunda değişen biz olduk’ vurgusuyla ifade etmeye çalıştığım şey aslında bu. Nasıl değiştik, dersek işte böyle değiştik. Bu sadece sosyal medyadaki davranışımızı değiştirmedi. Bu “etkileşim bağımlılığı” geleneksel medya dahil üretimin şeklini de değiştirdi.
Özgün bir ‘şey’ yaratmak yerine etkileşim garantili konular üzerinden ilerliyoruz. Twitter’ın da Ekşi Sözlük’ün de ilk yılları bu değildi. Geleneksel medyanın kendini tekrarlayan rating bağımlılığında sosyal medyadan geleneksel medyaya yansıyan içerik orijinali temsil ediyordu.
Bugünün medya ortamında geleneksel ya da sosyal medyadaki içerik aynı vasatlıkta buluşuyor. Çünkü geleneksel medyaya rating hırsı ne yaptıysa etkileşim bağımlılığı ve algoritmalar da sosyal medyaya onu yaptı.
Teknoloji ve insanlık tarihinde böyle ölümler aslında bir başkasının da doğum sancılarıdır. O nedenle yerine gelecek olanı anlamaya çalışıyorum. Öyle ki, sosyal medyada arkadaşlarımızın bile başka bir versiyonunu görüyoruz. Oysa bir de hiç görmediğimiz suskun kalanlar, eskisinden daha az paylaşanlar var. Onların bıkkınlığı üzerine çok düşünmüyoruz mesela. Tabii bir de geriden gelenler, yani yeniler var; Roblox, PKXD gibi oyunlarda algoritma hiyerarşisinin uzağında farklı sosyal ağlar oluşturanlar.
“Bütün çocuklar Youtuber olmak istiyor” ezberine çok takılmayalım. Herkes bu performans tantanasında yer almak istemiyor bana kalırsa. Kullanıcı terimiyle girdiğimiz sosyal medyada önce yayıncıya, sonra izleyiciye dönüştük. Artık burada “sosyal” kelimesine yer yok. Yavaş yavaş dışında kalıyoruz zaten. Son çıkan ışıkları söndürsün lütfen.
Bu bıkkınlık ve yorgunluktan bir şeyler çıkacak, çıkıyor. Gideni anlıyoruz, gelmekte olanı da gördük, göreceğiz…
3 Kasım 2024 - En apolitik takılanlar bile kaçamaz: Teknolojik olan politiktir!
30 Ekim 2024 - Menendez Kardeşler Olayı: TikTok’tan Netflix’e Yeni Medya Yargısının Gücü
23 Ekim 2024 - Gülse Birsel’in dilemması
20 Ekim 2024 - “Yenidoğan çetesi” şüphelisinin sosyal medya profili, zamanımıza dair ne anlatıyor?