1990’lı yıllarda benim daha sonra ‘Penis yazarı’ nitelendirmesiyle şereflendirileceğim mizah yazılarımı yazarken, o günlerde ‘dünyanın en seksi erkekleri’ listesine Antonio Banderas’tan bile ön sırada gimiş olan yayın yönetmenim Ertuğrul Özkök hakkında bir gün onun aslında Zelig olduğunu anlatan bir yazı yazmıştım.
Zelig , Woody Allen’ın yönetip oynadığı filmdir. o filmde Zelig karakteri dünyanın hangi yerinde olursa olsun o anda bulunduğu yerdeki ortama tamamen uyup, oradaki insanlar gibi konuşur ve aynı kültürü sergiler. hatta o insanlar gibi giyinip onların aksanıyla da konuşurdu.yani Zelig karakteri bir tür bukalemun insan gibiydi.
o tarihlerde ben Hürriyet’in istanbul merkezinde yazı işlerinde çalışırken ve yazarlık da yaparken dünyanın her yerinden binlerce fotoğraf gelirdi önümüze. bunların önemli bölümde ne tür önemli olay yaşanıyorsa yaşansın, bunların istinasız her birinde, ana karakterlerin hemen arkasında gülen suratıyla yerel kıyafetler içinde Ertuğrul Özkök de bulunurdu. örneğin japon kralının katıldığı bir törende onu bir kaç sıra arkada protokolde görmek mümkündü. Almanya’daki şansölye Alman yayın yönetmenleri ile bir yemek yese şansölyenin hemen yanında diğer yayın yönetmenlerinin suratı asık olsa bile o yine gülerek bulunurdu. Davos’ta Bill Gates ile Jeff Bezos satranç oynasalar hakemin oturması gereken yerde Ertuğrul özkök oturur ve bize bakarak gülümserdi, hatta bir defasında dünyanın en güzel kadını olduğu söylenen bir kadın yarı çıplak yatağında uzanmışken açık banyo kapısından bir Pierre Bonnard resmi gibi onun suratının banyo aynasına yansıdığı bir fotoğraf bile gelmişti (Bu son dediğim henüz olmadı ama bunu sadece eşi Tansu Özkök’ün yazıyı daha konsantre olarak okumasını sağlamak için uydurdum.)
bunları niye hatırlatıyorum..çünkü bu aralar dünya medya ajanslarından İskoçya’dan iskoç eteği giymiş bazı adamların ellerinde viski kadehleriyle çekilmiş fotoğrafı gelebilir ve bu fotoğrafta da yine onun gülen suratını göreceğimize eminim ben.
çünkü viski tadımında bulunmak için İskoçya’ya davet edilmiş ve oraya gitti. yola çıkmadan önce ona sıkı sıkı tembih ettim ‘Aman abi viski tadımında ben şarap isterim diye tutturma adamlara rezil oluruz’ filan dedim. çünkü bu konuda yaşamış olduğum çok acı bir tecrübem var bunu anlatınca eminim ki neden endişelendiğimi siz de anlayacaksınız.
O rakı içmekten hoşlanmadığını ve rakı kültürüne ne kadar uzak olduğunu daima övünen bir ifade ile anlatırdı.
yayın yönetmenimiz olduğundan bizler onun bu fikirlerini sanki çok saygı duyuyormuş gibi gülümseyen bir ifade ile dinlerdik.
aramızda radikal çözümlerden yana olanlar. onun kafasına çuval geçirip sıkı bir şekilde onu dövmemizi de ısrarla istediler. gerçi hemen hepimiz bunun son derece hoş bir şey olacağını düşünsek de ben bunun sonuçlarının bizim açımızdan iyi olmayacağını söyleyerek arkadaşları bu yola girmemeleri için ikna ettim. (havayı anlamanız için anlatayım bunu. Bir defasında Enis Berberoğlu yemek salonunda otururken birdenbire, ortada hiç bir provokasyon olmadan elini yemek masasına defalarca vurup ‘yeter yaptıkları artık onu öldüreceğim’ diyerek odasına çıkmak için asansöre doğru yönelmişti. onu da maalesef yine ben engellemiştim. aradan neredeyse 20 yıl geçti o gün hata yapıp yapmadığıma hala daha emin değilim.
Neyse anlatacağım olaya geri döneyim. arkadaşlar bence bir imkansız işe giriştiler ve onu rakı içmeye alıştırmak için meyhaneye götürmeye karar verdiler.
üstelik Nevizade’de bir meyhaneye gidecekti. Ben yapmayın etmeyin bu hassas bir konu orada kan dökülebilir vazgeçin bundan dedimse kimseyi ikna edemedim. Ben o günlerde şimdi hatırlamadığım nedenlerden dolayı bir adet sallandığı zaman açılan çelik bir copla ve güçlü bir elektrikli bayıltıcı aletiyle dolaşıyordum. bana inanmayan Fatih Altaylı’ya sorabilir bunu. Bir defasında Fatih cüssesine güvenerek beni dövmeye geliyordu üstümdeki teçhizatı görünce her cesur erkeğin yapacağını yapıp oradan kaçtı.
Nevizade’de de bir olay olacağını beklediğimden yine silahlanıp gitmiştim meyhaneye.
Yazı işlerinden arkadaşlar toplandık bir masada içmeye başladık onu beklerken. Nevizade’nin havası her zamanki gibiydi. o gece her yer bayağı doluydu. hemen her masadan neşeli sesler geliyordu. her zamanki gibi dünyadaki diğer kendini önemi gören insanların yaptığı gibi o yine gecikince bütün ortam hafiften sarhoş da olmaya başlamıştı.
Sonra ortamda aniden büyük bir sessizlik oldu. Sanki kimyasal silah kullanılmış da ortamdaki tüm insanlar aniden ölmüş gibiydi.
korktuğum olmuştu Ertuğrul Özkök Beyoğlu’ndaki bütün bıçkınların rakı efsanelerinin, rakıya saygısızlık yaptığı takdirde kendi sülalesini bile otadan kaldırabilecek kadar inançlı insanların ve kendisini zaten pek sevmeyen yazı işleri elemanlarıyla dolu olan ortama bu dünyada yapılmaması gereken tek şeyi yapıp gelmişti. Bir kapı eşiğinde elinde bir şişe fransız şarabıyla durup etrafa gülüşler atarak ortamı seyrediyordu. ben o surat ifadesini ikimiz Washington’da hayvan bahçesindeki gorillerin kafesini seyrederken görmüştüm. Bütün Nevizade donmuş gibi onu seyrediyordu. bazı eller tam rakıyı ağızlarına götürürken donup havada kalmışlardı. bence o ortamdan canlı çıkabilmesine imkan yoktu. Nitekim diğer uçtaki bir masadaki irice üç adam bir ellerinde rakı bardağı bir ellerinde tespih ona gözlerini dikmiş bakıyorlardı. Benim çelik copu kafalarına vursam cop kırılır adamlar yürüyüp gidecek kadar iriydiler. açıkça söylemek gerekirse Özkök bunları goril sanmakla haksız değildi.
sonra bizim masaya doğru yürümeye başlayınca daha da vahim bir şey oldu. o üç adam yüzüne baktıklarından çok daha yoğun onun arkasından bakmaya başladılar . Alt taraflara konsantre olduklarını görünce bir ara daha da panikledim. Onu o gece öldürmeyebilirler sadece LGBT üyeliğine doğal geçişine yol açabilirlerdi. o halde bile zaten kolay çekilemiyordu bir de cinsiyet değiştirmiş haliyleyle hiç de dayanılır olmayacağı kesindi.
o gece meyhane keyfimin içine edildi. bir kaç akşam sonra tekrar gidip bıçkınların masasına oturdum ve onlarla rakı içtim. fiziğim onlardan küçüktü ama onlar da rakıyı içme hızıma olağanüstü saygı duyduklarından bir vukuat olmadı, rakının hakkını verebildim nihayet. masadan kalkarken onlar da kalkıp saygıyla uğurladılar beni. Hatta bir emrin olursa abimiz bile dediler
şimdi korkum İskoçya’da da viski yerine şarap isteyince Nevizade’de olanlara benzeyen haberlerin geleceği . Bilmem anlatabiliyor muyum?
23 Aralık 2024 - Yanı başımızdaki tehlikenin bilemiyorum farkında mıyız?
22 Aralık 2024 - Düşünmeyi besleyen tartışma… Yeniden
21 Aralık 2024 - Yılbaşı yaklaşırken
20 Aralık 2024 - Sokak sanatının büyük sanatçısı
19 Aralık 2024 - Serdaramus’un 2025 yılı için 10 Beyaz Türk kehaneti