Eşitlik, kapsayıcılık, çeşitlilik markaların pazarlama stratejileri olmaktan öteye gider mi? Kurucusunu dolar milyarderi yapan spor giysi markası Lululemon üzerinden dönen bir tartışma beni bu soruyla baş başa bıraktı.
Süpermodel Gigi Hadid kariyerinin ilk yıllarında sıkı bir diyetle formunu korumaya çalışırken annesine kendini (açlıktan) halsiz hissettiğini söyler. Yolanda Hadid kızına “Birkaç tane bademi iyice çiğneyerek ye” tavsiyesinde bulunur. Bu video İnternet’te yayılır gider, Yolanda Hadid’in adı da “badem anne”ye çıkar.
“Badem anne” diyet kültürüne takılıp kalmış, ince ve fit bir görünüm konusunda takıntılı, bu uğurda çocuklarına da sağlıksız beslenme alışkanlıkları aşılayan kadınlara deniyor.
Bana bir badem anne ne giyer diye sorarsanız size tereddüt etmeden “Lululemon” diye cevap veririm.
Lululemon Kanada’nın Vancouver şehrinde 1998’de kuruldu. O günlerde kimse ‘beden olumlama’dan ya da ‘kapsayıcılık ve çeşitlilik’ten konuşmuyordu. Moda ve güzellik sektörü de bedenine tapınak muamelesi yapan kadınlar için çalışıyordu.
Yine o dönemde pahalı marka giysilerin yerini başka bir statü sembolü almak üzereydi. Sporla, gıda takviyeleriyle ve bakımla güçlenip güzelleşmiş ve incelmiş bir bedene sahip olmak her şeyden daha değerliydi.
ABD’li / Kanadalı girişimci Chip Wilson, popoyu derli toplu ve kalkık gösteren yoga taytları satan Lululemon’ı işte böyle bir dönemde kurar. Spor konusunda rekabetçi, bedeni konusunda mükemmeliyetçi, vücudunda bir gram fazla yağa tahammül edemeyen kadınlar fiyatları benzer markalardan daha fazla olan Lululemon’ı hemen benimser.
Marka çok başarılı olur, 2007’de ABD ve Kanada borsasında işlem görmeye başlar ve bugün 68 yaşında olan kurucusunu dolar milyarderi yapar.
Hikayenin bundan sonrası biraz inişli çıkışlı. Hayır, ticari açıdan bir başarısızlık yok, tam tersine hissedarlarına daha da çok kazandırmaya devam ediyor. Ancak zaman içinde hisselerini satan ve şirketteki yöneticilik görevlerinden ayrılan Chip Wilson tek bir dükkanda bir dünya devi haline getirdiği Lululemon’ın DNA’sıyla oynandığını düşünüp eleştiriyor.
Markanın DNA’sının değiştiği doğru. Eskiden 40 beden Lululemon taytlarına ancak girerken bugün 50 bedene kadar genişledi. Eskiden yalnızca Batılı beyaz kadınlara yer verdiği reklam panolarını farklı ırklara açtı.
Kapsayıcılık ve çeşitlilik yükselen değer, markalar ticari başarının buradan geçtiğini aşikar. Hele de sosyal medya çağında kimse kolay kolay bunun aksini söyleyemez. Ama görünen o ki Chip Wilson markayı kurarken ne düşünüyorsa bugün de aynı şeyleri düşünmeye devam ediyor.
2 Ocak’ta Forbes dergisinin yayımladığı röportajda Chip Wilson, “Lululemon herkese her şeyi satan GAP gibi olmaya çalışıyor” diyor: “Bence marka dediğin herkesin her şeyi olamaz. Bazı müşterilerin gelmesini istemezsiniz. Bu konuda net olmalısınız.”
Wilson ayrıca şirketin çeşitlilik içeren modellerini “sağlıksız” ve “ilham vermekten uzak olarak tanımladı. Onlarla çekilen reklam kampanyalarını eleştirdi.
Şimdi yönetim yüzde 8’lik hissesi dışında Lululemon’la bir bağlantısı kalmayan kurucusundan mümkün olduğunca uzak durmaya çalışıyor ve açıklamalarıyla aynı görüşte olmadığını vurguluyor. Markayla duygusal bağını bir türlü koparamayan Wilson’a “Bi sal artık Lululemon’ı, patron sen değilsin” demeye getiriyor.
Chip Wilson’ın çıkışını savunacak değilim ama doğrusu eleştirmek için çok neden de bulamıyorum. Madem her beden güzel neden zayıflama iğneleri rekor satışlara ulaşıyor? Madem kapsayıcılık ve çeşitlilik makbul neden Batı’da Gazze diyenin tepesine binildi? Eskiden yaşarken olmasa bile ölümde eşitlenirdi insanlar. Teknoloji milyarderleri dev bütçeli laboratuvarlarda yüzlerce yıl yaşamanın yolunu bulursa o da kalmayacak. Eşitlik, kapsayıcılık, çeşitlilik perakendenin elinde bir pazarlama aracı olmaktan öteye gidemeyecek.
Wilson haklı olmayabilir ama bu haliyle en azından gözüme daha dürüst görünüyor.
8 Aralık 2024 - 2024 onun yılı oldu: İlkay Nişancı’dan iki film birden
1 Aralık 2024 - Gri boşanma: Bu ikinci bahardır ey ömrüm, neşe ve huzur içinde geç
18 Kasım 2024 - Muazzez İlmiye Çığ’dan dört hayat dersi
7 Kasım 2024 - Brandweek’te ilk gün: Ekrem İmamoğlu çerçeveyi çizdi, Daron Acemoğlu içini doldurdu