Harbiye’de Nazım Hikmet için dev konser: Hepimiz oradayız
İBB'nin, Atatürk Havalimanı ile ilgili alınan idari kararların hukuka, mevzuata ve kamu yararına aykırı olduğu gerekçesiyle açtığı davada, bilirkişi raporu sunuldu. Bilirkişi inceleme raporu İBB’yi haklı buldu.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), Atatürk Havalimanı arazisiyle ilgili çevre düzeni ve plan değişikliğine itiraz etti. Çevre ve Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı aleyhine açılan davada yürütmenin durdurulması ve iptali istendi. İBB davaya gerekçe olarak, plan değişikliğinin yetkisiz kurum tarafından yapıldığı, İBB yetkisinin görmezden gelindiği, karayolu, raylı sistemler ve diğer toplu taşıma güzergahları üzerindeki konumuyla kentin her noktasından erişilebilir bir konumda olduğu, terminal binası, pistler ve hangarlarıyla oldukça büyük bir kamu yatırımı olduğu hatırlatıldı.
Olası İstanbul depreminde Atatürk Havalimanı’nın müdahale ve kurtarma çalışmalarının etkisinin değerlendirilmediği, alınan kararla kentin afetlere karşı dayanıklılığını, nüfus kararlarını ve sektöre bazlı gelişmeleri olumsuz yönde etkileyeceği, planın 3194 sayılı İmar Kanunu ve ilgili Yönetmeliklerine uygun olarak hazırlanmadığı, hukuka ve mevzuata aykırı olduğu belirtildi. Atatürk Havalimanı ile ilgili alınan kararın yasal dayanaktan yoksun olması, 5393 sayılı Belediye Kanunu’na ve Anayasa’ya aykırılığı nedeniyle iptali ve yürütmesinin durdurulması talep edildi.
Mahkeme 7 Kasım 2022 tarihli ara kararı ile anlaşmazlık konusu taşınmaz mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verdi. Mahkemenin kararında, dava konusu plan değişikliklerinin şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve teknikleri, kamu yararı, hukuka uygunluk yönünden incelenmesi suretiyle teknik yönden bilimsel gerekçeye dayalı, açık sonuç belirten ayrıntılı bilirkişi raporunun mahkemeye sunulmasını istedi.
Mahkemeye sunulan bilirkişi incelemesinde, İBB’nin davaya konu olan itirazlarını haklı çıkaracak değerlendirmeler yer aldı. Bilirkişi incelemesinde, Atatürk Havalimanı için yapılan planda ilgili kurumlarının görüşlerinin alınmadığını tespiti ilk değerlendirme olarak yer aldı.
Bilirkişi değerlendirmesinde şu görüşlere yer verildi:
“Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği 20. maddesi hükümleri gereğince yapılan plan değişikliğine ait gerekçelerin belirtilmesi, altyapı etkilerinin değerlendirildiği raporla birlikte hazırlanan değişikliğin onaya sunulması gerektiği açıkça ifade edilmiştir. Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliğinin 20-2d maddesinde açıkça ifade edildiği üzere altyapı etkilerini değerlendiren ‘altyapı etkilerini’ değerlendiren raporun hazırlanmadığı görülmüştür.
Dava konusu çevre düzeni planı değişikliğinden etkilenen Atatürk Havaalanı, İstanbul metropoliten alanı, ülke ve hatta uluslararası ölçekte hizmet veren bir ulaşım ve lojistik tesisi olup, bu tesise (Atatürk Havaalanı) yönelik gerçekleştirilen bir planlama işleminin sadece Havaalanını içine alan çok sınırlı bir alanda yapılan mevzi bir değişiklikle, gerçekleştirilemeyeceği, havaalanın konumu, hizmet etki alanı, yarattığı ulaşım talebi (kara, raylı ve hava yolu sistemleri) ve entegre olduğu diğer kullanımlar (Havaalanına komşu ofis, konaklama, fuar alanı gibi) düşünülmeden hazırlanmasının, İstanbul’un tüm kentsel sistemlerini etkileyeceği; dahası bu türden kullanımlara yönelik yapılacak değişikliklerin neden olduğu çevresel etkilerin dava konusu plan değişikliği sınırını aşan bir alanı kapsaması gerektiğinden dava konusu planlama işleminde rasyonel bir karar vermesinin beklenemeyeceği değerlendirilmektedir.
Detaylı etüt, araştırma, inceleme yapılmadığı, yapılanların ise son derece yüzeysel ve dar kapsamlı olduğu, konunun gerektirdiği derinlikte inceleme yapılmadığı ve yapılamayacağı açıktır.Bu nedenle dava konusu düzenlemenin, bir plan değişikliği ile değil, daha kapsamlı bir revizyon plan ile yapılması gerekmektedir.
2009 tasdik tarihli Çevre Düzeni Planının ana kararları ve ilkelerinde, Atatürk Havalimanı’nın çalışma sürecinin devam edeceği öngörülmekte, bu havaalanında kapasite artışı desteklenmekte ve üçüncü bir havalimanı ise Çorlu’da önerilmektedir. Dava konusu Çevre Düzeni Planı Değişikliği ile Atatürk Havaalanı’nın kapasitesi düşürülmüş, yeni havaalanı kent makroformu ile uyumsuz biçimde kuzeye önerilmiş, doğu-batı doğrultusunda doğrusal büyüyen kent makroformu ilkesini desteklenmemiş ve Çevre Düzeni Planı ana kararlarına aykırı düzenleme yapılmıştır.
Davaya konu plan değişikliği ile Atatürk Havalimanı’nın mevcut büyüklüğü önemli ölçüde azaltılmış, kapasitesi düşürülmüş, tarifeli uçuşlara kapatılmıştır. Dava konusu Çevre Düzeni Planı Değişikliğinde Atatürk Havaalanı yerine ise başka sosyal altyapı alanları önerilmiştir .Bir diğer kritik konu, dava konusu plan değişikliği sınırları içerisinde büyüklüğü azaltılan ve işlevi durdurulan havaalanı yerine önerilmiş başka bir havaalanı bulunmamaktadır. İstanbul Havaalanı farklı bir plan değişikliğinde yer almaktadır. Birbiri ile bağlantılı değişiklik kararlarının olduğu değişikliklerin plan bütünlüğü bakımından aynı planda yapılmaması planlama esaslarına ve tekniklerine aykırıdır.
Atatürk Havalimanı altyapısı tamamlanmış, yüksek erişilebilirliğe sahip, raylı sistemler ile birlikte Anadolu Yakasında yer alan Sabiha Gökçen Havalimanı ile bağlantılı durumdayken ve de meri 15.06.2009 tasdik tarihli Çevre Düzeni Planı kararları Atatürk Havalimanı’nın kapasitesinin artırılması yönünde tespitler yapmakta ve havalimanının fonksiyonunu değiştirmeden işletmesinin devam edeceğini öngörmekteyken, dava konusu Çevre Düzeni Plan Değişikliği ile mevcut havalimanı kapasitesinin azaltılarak yerine başka kullanımlar önerilmesi, kök çevre düzeni planının ana kararları ile çelişmektedir.
Davaya konu plan değişikliği gerekçesi temelde ‘iklim değişikliğinin olumsuz etkileri ile başa çıkabilme ve iklim değişikliğine uyum’ olarak sunulmaktadır. Meri çevre düzeni planının önerdiği kent makroformu kapsamında kentin kuzeyinde yer alan yaklaşık olarak 3500 hektarlık orman ve yeşil örtüsü yeni İstanbul Havaalanı için gelişmeye açılırken, dava konusu plan değişikliği ile 500 hektarlık millet bahçesi önerilmektedir. Bu nedenle salt dava konusu plan değişikliğinde önerilen 500 hektarlık bir yeşil alan önerisi ile iklim değişikliğine uyumun hedeflendiği gerekçesinin yeterli analitik değerlendirmeye dayanmadığı ve gerçekçi olmadığı düşünülmektedir.
Atatürk Havaalanı, konumu, mevcut ulaşım sistemlerine olan entegrasyon düzeyi (hava, kara, raylı sistem), kentin çok büyük bir nüfusuna hızlı erişim potansiyeli, sahip olduğu teknik altyapı, alansal büyüklüğü ve yardımcı yapıları dikkate alındığında, olası bir kriz durumunda, -örneğin bu kriz İstanbul depremi olabileceği gibi, teknolojik (İRAP’ta belirtilen bir uçak kazası olayı gibi),biyolojik ve sosyal tehlikelerden kaynaklanabilecek afetler de olabilir- üstleneceği rol yeterince irdelenmemiştir. Atatürk Havaalanının kullanıma devam etmesi, hem olası bir afet durumunda koordinasyon/lojistik merkez hem de uçakların inişine imkân sağlanması ile kentin insani ihtiyaçlarına erişim ve ulaşım açısından kritik durumlarda önemli olanaklar sunacaktır.
Atatürk Havalimanı ise olası bir kriz durumunda kolayca 3 pisti ile uluslararası uçuşların yönlendirilebileceği ve kriz durumlarında da çevresindeki hangar yapılarının da kullanılabileceği değerlendirilmektedir. Bu çerçeveden bakıldığında, mevcut durumda işlevsiz hale geldiği iddia edilen kuzey-güney doğrultulu pistlerin güney ucunda Kovid-19 salgını sırasında prefabrike yapıya sahip bir hastane yapısı inşa edilmiş olsa dahi, pistlerin işler hale getirilmesi ile elde edilecek kazanç ve kamu yararı, pistlerin başka bir kullanıma ayrılması ile elde edilecek kamu yararından daha fazla olacağı değerlendirilmektedir.
Sonuç olarak, 27.05.2022 tasdik tarihli İstanbul İli 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği (İstanbul İli, Bakırköy İlçesi, Atatürk Havalimanı, Millet Bahçesi ve Çevresi) şehircilik ilkelerine, yerleşmenin gelecekteki ihtiyaçlarına, planlama tekniklerine uygun olmadığı ve kamu yararını gözetmediği bilirkişi heyetimizce tespit edilmiştir.”