Avrupa Fenerbahçe’yi konuşuyor
Hayır, bunun çekirgeyle bir ilgisi yok. Futbolun adaletiyle ilgisi var. Seyreden herkes hemfikir. Arda Güler bile bu hükmü bozamıyor. Bu oyunun tekeri patlatması an meselesiydi. Patladı. Direksiyondakinin hesap verme zamanı.
Hayır, bunun çekirgeyle bir ilgisi yok. Futbolun adaletiyle ilgisi var. Gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu olmasıyla… Futbolu seyreden herkes görüyor. Bu oyunun tekeri patlatması an meselesiydi. Top yuvarlak olmasa daha erken de olurdu. Ha bir de Arda Güler olmasa…
Fenerbahçe’de tarih normalde şöyle yazılır. Beşiktaş maçı gibi bir maçla yıkılır tüm hayaller. Sonrası serbest düşüş… Gelen vurur, giden vurur. İstifa çağrıları ve ‘of puflarla’ lig biter. Ha bu arada bir genç vardır. Ona sardırır taraftar. ‘Bari o iyi oynasın’dır. Teselli olarak tek çare geleceğe bakmaktır.
Arda Güler o çocuk değil. Onun gelecekle ilgisi yok. Gelmiş o çoktan. Ama tarihin rutin akışı diye bir şey var. Kolay kolay da değişmiyor. Karl Marx bu maçı izlese şunu derdi Arda’ya: “Kendi kaderini kendin çizebilirsin, ama içinde bulunduğun koşulların sınırları dahilinde.”
Aslında hepimiz biliyoruz, gemiyi dört maç önce Kalamış açıklarında batırdı Fenerbahçe. Karagümrük, Ankaragücü ve Başakşehir karşısında alabora olmaması, limana sağ salim yanaşacağı anlamına gelmiyordu. Galatasaray’ın puan kaybının estirdiği havayla dolmuyor o yelkenler. Gazla yürümez futbol gemisi. Akıl ve devamlılık elzem.
‘Çöküş’ (Untergang) filminin unutulmaz sahnesidir. Tüm kurmay subayları nasıl çöktüklerini anlatırken Hitler, bir harita üzerinden can havliyle son imkanları zorlar. Köpürdükçe köpürür. Bunun yerli uyarlamalarını izlemişinizdir. Aziz Yıldırım’dan Tayyip Erdoğan’a pek çok esprili versiyonu var. Yakında Jesus versiyonu da çıkar. Ama arada fark var. Jesus imkanları zorlamıyor, tıkıyor. Sarı-Lacivertliler 29. maçını oynuyor. Sahaya çıkan takımın yarısından fazlasının ilk 11 tecrübesi 10 maçı bulmuyor. İsmail, Pedro, Samet, Mert Hakan ve hatta Ferdi, olabilecek en kötü nizamda sahadalar. Herkes birbirini aşağıya çekiyor.
Rakip birkaç sıklet aşağıda. İlk yarım saatlik baskıda paralize olabilecek kadar zorlanıyorlar. Puan kazanmaya geldikleri bile tartışmalı. Fatih Tekke hedef maç olarak gelecek haftayı gösteriyor. Ev sahibinin ise ne yeterli pozisyonu var ne yeterli akışkanlığı. Pedro’nun oyunda olduğunu hissettirdiği yegâne an üçüncü gol. Emre Mor’un kontrolsüz yetenek fışkırtmaları, Ferdi’nin akıl almaz dinamizmine eşlik eden defansif açıkları ve Samet-Szalai ikilisinin tedirginliği… Arda’nın aklın sınırlarını zorlayan oyun görüşü ve Valencia’nın hücum etmekten vazgeçmemesi bunları bir yere kadar tutar. Duvara toslamak an meselesidir.
Gene de Arda Güler’le bitirelim. Çünkü bu kaosun karambolünde görünmez olmayı hak etmiyor. Onun için iyi bir sınav bu aslında. Mental açıdan ekstrem sporlara göz kırpıyor. Beşiktaş maçında ikinci yarının hemen başında her şey toz pembeydi. Bir penaltı yaptırmış, üstüne bir de asist yapacaktı. Tam o anda kırıldı bir şeyler. Yine de devam etmeyi öğrendi. Dün akşam neredeyse tek başına alacaktı maçı. Yılların hayal kırıklığı yattığı pusudan çıkıverdi. ”Olmayacaaak…” psikolojisi bir anda hortladı. Bunlarla baş etmeyi öğrenirse bambaşka bir karakter olur. Bu yıkıcılık karşısında ayakta durma becerisi kazandırması Fenerbahçe’nin ona en büyük katkısı belki de.