971. hafta: Cumartesi Anneleri bu kez karanfil bırakabildi
Eski Hazine Müsteşarı ve iktisatçı Dr. Mahfi Eğilmez’e göre bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu durum ve çözüm için ortaya atılan yaklaşımlar Arjantin’e çok benziyor. Ancak sonuçlar, bu yaklaşımların geçerliliği konusunda şüphe uyandırıyor.
Yıllardır ekonomik krizlere gire çıka yoluna devam eden Arjantin yine zor günler geçiriyor. Arjantin’in para birimi peso, yüzde 104’e yükselen enflasyon, azalan döviz rezervleri ve kuraklığın ihracatı vurduğu Latin Amerika ülkesinin ekonomisine ilişkin endişelerin artmasıyla yine zor durumda.
Uzun yılların ardından ülkemizde de yeniden gördüğümüz çifte kur, Buenos Aires’in tango seslerinin neşelendirdiği caddelerinde tüm haşmetiyle boy gösteriyor. Hafta başında Arjantin’e giden turistler 218 peso olan resmi kura karşılık dolarlarını karaborsada 438 pesodan bozdurup “Aman ne ucuz bir ülke” diyorlar.
Hep böyle miydi Arjantin? Tabii ki hayır. Bağımsızlığını kazandığı 1860’tan 1930 yılına kadar ülke hem nüfus hem milli gelir hem de kişi başına milli gelir bakımından Kanada ve Avustralya’nın önündeymiş. 1913 ise Arjantin’in dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi arasına girdiği tarih.
1930’da siyasi istikrarsızlık ve askeri darbeler yıllar sürecek ekonomik çöküşleri beraberinde getirmiş. Yani Büyük Depresyon’a kadar makroekonomik anlamda dünyanın en istikrarlı ülkelerinden biri olan Arjantin en istikrarsız ülke haline dönüşmüş. Ancak tüm bunlara rağmen 1962’de Arjantin’de kişi başı millî gelirin Avusturya’dan, İtalya’dan, Japonya’dan ve bir zamanlar sömürgesi olduğu İspanya’nın üstünde olduğunun altını çizmek gerekiyor. O tarihten sonra ise arada bir güneş bulutların arasından kendisini gösterse bile sıkıntılar kimi zaman azalarak kimi zaman artarak devam etmiş ve bugünlere gelinmiş.
Eski Hazine Müsteşarı ve ekonomist Mahfi Eğilmez, kendisine ait Kendime Yazılar adlı bloğunda “Arjantin’den Çıkarılacak Dersler” başlıklı bir analiz yazmış.
Eğilmez’e göre enflasyon uzun sürdüğünde toplumun davranışları değişiyor ve eldeki parayı bir an önce harcamak temel hedef haline geliyor. Öyle olunca talep gereksiz yere artıyor, talep artınca fiyatlar artıyor ve enflasyon yükseliyor. Enflasyon yükseldikçe paradan kaçış ve harcama eğilimi daha da artıyor. Böylece tüketim artışı enflasyonu, enflasyon artışı da tüketimi besler hale geliyor ve ekonomi kısır döngüye giriyor.
“Böyle bir ortamda tek başına faizi artırsanız da çözüm olmuyor” diyen Eğilmez’in analizi “Çinli bilgelerin dediği gibi: “Uçurumun kenarında atın yularını çeksen de yararı olmaz” cümlesiyle sonlandırıyor. Türkiye’nin Arjantin’den ders alıp almayacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz.