Messi gülüyor, Inter Miami finale yükseliyor
Maradona, ‘Dünya Kupası 86’da İngiltere’ye elle attığı golü ‘Tanrı’nın eli’ savunmasıyla legalize etmeye çalıştı. Katar'da Dünya Kupası'nı kaldıran Lionel Messi'ye de Tanrı’nın Ayağı’ denilebilir. Katalan Jordi Punti'nin yazdığı ‘Messi Hakkında Her Şey’ kitabı ise hoş anekdotlar içeriyor.
Futbolda Avrupa’daki liglerde sezon sonu yaklaşırken iki eski sevgilinin yeniden bulaşabilme ihtimali üzerine haberler de dillendirilmeye başlandı. İddialara göre Lionel Messi (spor basını diliyle söylersek) tekrar Barcelona forması giymeye ‘sıcak bakıyor’. Lakin bu hasret giderme hamlesinin önünde büyük bir engel var; o da Katalan kulübünün sorunlu bütçesi. Bordo-mavili (hoş, son zamanlarda renklerine ‘Lila Barça’yı da kattılar) kulüp, onca borca rağmen kendileriyle özdeşleşmiş eski yıldızlarını kadrolarına yeniden nasıl dahil edeceklerini düşüncesi içerisinde. İspanyol basını kaynaklı (sanırım ‘AS’) kimi haberlere göre çözüm olarak takımın dünyaca ünlü oyuncu yetiştirme fabrikası konumundaki La Masia Akademisi’nin Camp Nou’nun yanındaki eski merkezi ‘Messi Müzesi’ne dönüştürülecek ve buradan elde edilecek gelirle bu transferin bütçesi bir şekilde halledilecek…
Sezon sonu Paris Saint-Germain’le Arjantinli yıldızın sözleşmesinin sona erme gerçeği elbette yeni bir heyecan dalgasına ve bu türden haberlerin öne çıkmasına neden oluyor. Bense bu haberi okurken şunu düşündüm; ortada henüz bitmemiş bir hikâye var ve bu serüven her yeni günde, her yeni sezonda eklemlenerek farklı yollara sapıyor, farklı detaylarla süsleniyor, farklı biçimler, güzelliklerle donatılıyor; yani genişledikçe genişliyor. Dolayısıyla öyle bir müze tasarlanmalı ki; en önemli kriter sonradan büyüme, yayılma ihtimali olmalı… En azından iç mekânları açısından…
Messi, kuşkusuz yaşarken efsane olan nadir kişiliklerden biri. Bakmayın zamanımızın klişe ifade biçimlerinden biri olarak geçmişteki neredeyse her futbolcuya ‘efsane’ sıfatı takan zihniyetlere. Hangi disiplinde, iş kolunda, bilimsel alanda, sportif dalda olursanız olun, efsane olmak o kadar da kolay bir şey değil. Hatta çok çok zor bir şey… Lionel Messi ise kendi üzerine bir taç gibi oturtulması gereken ‘efsane’ takısını düşe kalka almış, hak etmiş biri… Malum, ‘Katar 2022’deki ‘Arjantin zaferi’ne kadar kariyerindeki en hacimli eksik sayfa yüzünden problem yaşadı, kendisine yönelik çeşitli eleştirilerde bulunuldu ama Fransa’yı finalde penaltılarla yenerek ‘Dünya Kupası’na uzanmaları kendinden önceki en büyük nokta olan Maradona’yla arasındaki mesafenin kapanmasına, hatta bir anlamda anında kapatılıp öne geçmesine fırsat tanıdı… Futbol hayatı boyunca uzandığı sayısız kupa, zafer, rekorla birlikte belki de bu oyunun tarihi süresince hiçbir ismin bir daha uğrayamayacağı limanlara, zirvelere ulaşmıştı; ülkesi Arjantin’le birlikte ‘Dünya Kupası’nı kucaklaması her şeyi elde ettiğine dair son noktaydı…
Messi, bu son zaferi tatmasa bile futbol literatüründeki o müstesna yerini çoktan almıştı zaten… Eksik olan sayfa, durgun sularda hareket arayanların derdiydi. Ama bu dert öylesine köpürtüldü ki, Arjantinli yıldız için de hayatındaki en büyük psikolojik meseleye dönüştü. Neyse, bu fasıla ilişkin çok şey yazıldı, çizildi; yaşanıldı da… Nihayetinde hikâye ‘mutlu son’ notu eşliğinde zihinlerdeki yerine oturdu…
Bense ‘Messi Müzesi’ haberini vesile yaparak yakın zaman önce Epsilon Yayınevi’nden çıkan bir kitabı hatırlatayım dedim bu haftaki yazımda. Söz konusu çalışma Jordi Punti adlı Katalan yazarın imzasını taşıyor ve Türkçe ismi de ‘Messi Hakkında Her Şey’. Orijinal adı ‘Tot Messi: Exercicis d’estil’ olan kitapta futbol tarihinin çoklarına göre en büyük ‘Şimal Yıldızı’ konumunda bu isim üzerinden oyuna dair kimi düşüncelerin, yaklaşımların, saptamaların, farklı bakış açılarının izini sürüyorsunuz. Doğrusu Punti, bu çalışmasına kadar tanıdığım bir isim değildi ama kendisine ilişkin künyedeki küçük tanıtım yazısında Katalan edebiyatının umut verici yeni seslerinden biri olduğuna dair vurgular var. Kitap İspanya’da 2018’de basılmış ve Türkiye edisyonu için Punti yeni bir önsöz yazmış. Lakin kitapta Messi’nin Saint-Germain macerasına ilişkin yazı ya da yazılar yok ama yine de oyuncunun ortaya çıkışına, ilk maçına, çocukluğuna, Barcelona’yla bir kâğıt peçete vasıtasıyla yaptığı ilk sözleşmesine dair notlar, detaylar, hoş anekdotlar var.
Yabancı yazarların kaleme aldığı futbol kitapları dilimize kazandırılırken, metin oyunun dilinden, deyimlerinden, kendine özgü dünyasından ve gelişmelerinden anlayan, konuya hâkim editörlerin elinden geçmeli diye düşünürüm; çünkü böyle bir son okuma gözü olmazsa, kimi yerler havada kalıyor. Bu kitapta genel olarak bu sorunların üstesinden gelinmiş ama birkaç yerde ‘futbol bilgisi’ne ihtiyaç varmış gibi görünüyor. Öte yandan Punti’nin meseleleri ya da yaşananları aktarırken başvurduğu betimlemeler, göndermeler, sinemaya ya da edebiyata ilişkin referanslar hem metinlerin kalitesini arttırıyor hem okur olarak sizi farklı sulara çekiyor hem de kültürel bir zihin jimnastiğinin parçası olmanızı sağlıyor. Ama ben yine de Punti’nin örneğin bir film, yönetmen ya da yazar üzerinden okumaya ya da benzetmeye soyunurken bir tık daha derin olmasını tercih ederdim…
Kitapta futbolu, o çok iyi bildiğimiz, tanıdığımız oyunu farklı sözcükler, ifadeler ve betimlemelerle tanımlarken okur olarak dağarcığımızı, ufkumuzu genişlettiği, bakış açımızı zenginleştirdiği birçok bölümün olduğunu da belirtelim. Bu acıdan Punti’nin hakkını vermek lazım… Örneğin Messi’nin her yeni maçta gösterdiği maharet, ustalık ve oyun zekâsıyla birlikte gazetecilerin ya da yorumcuların ona ilişkin sıfatları tükettiğine vurgu yaptığı ‘Sıfatlar’ yazısı güzeldi. Nitekim metinde aktarılan, o zamanki teknik direktörü Guardiola’nın oyuncusuna ilişkin maç sonu basın toplantısında “Messi’ye sıfat koyamazsınız. Bende de kalmadı, hepsi tükendi” cümlesi de bu açıdan çarpıcı bir ayrıntıydı. Kiminin ‘Picasso’, kiminin ‘Futbol sanatçısı’, kiminin de ‘Uzaylı’ başlıklarıyla gazete manşetlerine taşıdığı bu oyuncu, gerçekten de özel bir dehanın dışavurumu…
Bu arada Punti’nin kitabında ister istemez dengenin diğer yanında yer alan Cristiano Ronaldo’ya da uğranılması gerekmiş. Ama 2018’lerin bakış açısıyla yazılmış gibi duran metni itibariyle söylüyorum, Messi’nin Portekizli çağdaşına biraz fazla acımasız ve tarafgir davranmış gibi Katalan yazar. Kitabın ‘Ölümsüz’ başlıklı son yazısı ise bir futbolcunun faal dönemi sonrası çizeceği olası rotalar üzerinden Messi’nin geleceğini ilişkin zihin jimnastiğine soyunuyor ve o dönem takımın başına gelen Ronald Koeman üzerinden analizler içeriyor… Bu metin de bence ilgiye değer, futbol üzerine kafa yoran seyirci için zevkli, düşünsel pasajlar içeren bir yapıdaydı.
Ben kitapta en çok finaldeki ‘Teşekkürler’ bölümünde Jordi Punti’nin, bizde Everest Yayınları tarafından Mayıs 2019’da basılan, Jean-Philippe Toussaint’ın ‘Zidane’ın Melankolisi’ne (‘La Mélancolie de Zidane’) yaptığı atıftan etkilendim. Çünkü bu kitap özellikle ilk bölümü itibariyle kendime yakın hissettiğim, oyuna sevdalanma aşamalarında kendimle paralellikler gördüğüm ve beğendiğim bir çalışmaydı. Punti, Toussaint’in ‘futbol ve entelektüel açmaz’ meselesine yaptığı vurguya dikkat çekmiş ve Messi üzerine yazarken birçok kez Belçikalı düşünürün girişteki “Bu kitabı yazmam lazımdı, çünkü beni hâlâ bağlayan incecik ipi koparmak istemiyordum” ifadesini aklına getirdiğini belirtmiş.
Bir başka önerim de 2015’te İstanbul Film Festivali’nde de gösterilen, Bilbao doğumlu İspanyol yönetmen Álex de la Iglesia’nın imzasını taşıyan ‘Messi’ adlı belgesel. Senaryosuna Arjantinli ünlü futbol figürü Jorge Valdano’nun da katkıda bulunduğu bu yapım, hikâye anlamında özel bir kurguya sahipti. Belgeselde Messi’nin hayatının birçok aşamasına tanıklık edenler büyük bir restoranda toplanmış, bir yandan yemek yerlerken öte yandan da minik Lionel’in geldiği noktaya kadar geçirdiği evreleri birbirlerine (yani biz seyirciye) aktarıyorlardı. Masada yer alanlar arasında iki büyük futbol karakteri Johan Cruyff ve Cesar Luis Menotti de vardı ve perdede onları da izlemek bence son derece ayrıcalıklı bir durumdu.
Başta söylediğim gibi Messi’nin serüveni hali hazırda sürüyor ve öyküsüne her taze günde yazmaya, çizmeye, çekmeye dair yeni notlar, yeni pasajlar ekleniyor. Ama önce elbette eldeki var olan, daha önce üretilen eserlere vâkıf olmak gerek. Özetle oyuna sadece seyirci olarak bakmak istemeyip meseleyi aynı zamanda fikren de deşenlerdenseniz, Jordi Punti’nin kitabını okuyun, Iglesia’nın belgeselini izleyin derim…
Açıklamalı bir notla bitireyim: Bilindiği gibi Maradona, ‘Dünya Kupası 86’da İngiltere’ye elle attığı o meşhur kural dışı golü ‘Tanrı’nın eli’ savunmasıyla legalize etmeye çalışmıştı. Naçizane ben de ‘Katar 2022’de Messi’nin Arjantin-Meksika maçında attığı gole ilişkin Twitter’da yaptığım paylaşımda ‘Tanrı’nın Ayağı’ ifadesini kullanmıştım. Madem bu büyük yıldızı anan bir yazı yazdım, aynı ifadeyi başlığa taşıyayım dedim…