Seçimin ‘en’leri: İstanbul’un 49 adayı var, bir beldede sonuç şimdiden belli
Prof. Dr. Şenol Babuşcu, 110 milyar dolara dayanan KKM'nin yeni hükümetin büyük sorunu olacağını belirterek, “Bu uygulama kesinlikle sona erdirilmeli ancak çok dikkatli bir operasyonla. Bir plan dahilinde adım adım ödeme yapılmalı. Faiz artışı bir çözüm olabilir" diyor.
Seçim sonrası ekonomide en çok merak edilen konulardan birisi de, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre, geçen hafta 137,8 milyar TL artışla 2 trilyon 117 milyar 590 milyon TL’ye (yaklaşık 109,1 milyar dolar) ulaşan kur korumalı mevduat (KKM) hesaplarında biriken paranın ne olacağı. Başkent Üniversitesi Uluslararası Finans ve Bankacılık Bölüm Başkanı Prof. Dr. Şenol Babuşcu, KKM’nin yeni kurulacak hükümetin önüne konulan bir bomba olduğunu belirterek, “Bu uygulama kesinlikle sona erdirilmeli ancak çok dikkatli bir operasyonla. Bir plan dahilinde adım adım, peyderpey ödeme yapılmalı. Faizlerin artırılması bir çözüm olabilir. O zaman para TL mevduatına yönlendirilebilir” diyor.
Seçimi AK Parti kazanırsa doların 25-28 TL aralığında olacağını tahmin ettiğini söyleyen Babuşcu, muhalefetin hükümeti kurma durumundaysa ülkeye yabancı sermaye gireceği için kurlar üzerinde aşağı yönlü bir baskı oluşturacağından doların 19-21 lira arasında seyredeceğini vurguluyor ve ekliyor:
“Kur konusunda geleceğe yönelik bir belirsizlik söz konusu. Mevcut politikalar devam ettirilirse kurlarda bu seviyeler ne kadar devam ettirilebilir, şüpheli. Politika değişikliklerinde ise hızlı bir yurt dışı sermaye girişi sağlanabilirse ya da bir süreliğine uygun faizli yüksek borçlanma olanağı yaratılabilirse, kurlarda büyük bir hareket önlenebilecektir. Ancak enflasyon çok yüksek oranlarda artmaya devam ederken son altı aylık dönemde kurları sabit tutma yönündeki çabalar TL’nin değer kazanmasını sağlamış görünüyor. Bunun yanlış politikalar nedeniyle enflasyon üzerinde hiçbir olumlu etkisini göremedik ancak ihracat vb. konularda yarattığı olumsuzluklar ilgililerce sürekli dile getiriliyor. Bu durumda tekrar nasıl bir denge oluşacaktır seçim sonrası görülecek.”
Babuşcu’ya göre yeni kurulacak hükümeti bekleyen bir diğer konu ise ek bütçe olacak. Seçim ekonomisinin geçen yılın son aylarında başladığını hatırlatan Babuşcu, “Bu yıl da EYT düzenlemesi, asgari ücret artışı, kamu çalışanları maaş artışları vb. uygulamalarla bütçe dengesi tamamen negatife döndü. Yaşanan depremi felaketinin maliyetini de düşündüğümüzde seçim sonrası ek bütçenin Meclis’e getirilmesi kaçınılmaz” diyor.
Şu anda en çok sıkıntı çekilen konuların başında enflasyonla birlikte döviz ihtiyacının göründüğüne dikkat çeken Babuşcu, seçimi iktidarın veya muhalefetin kazanması durumundaki senaryoları ise şöyle sıralıyor:
“Mevcut iktidar seçimi kazandığı taktirde mevcut politikalarla mı devam edecek yoksa ortodoks politikalara mı dönecek, bu önemli. Mevcut politikalarda ısrar edilirse zaten bozulan dengelerin iyice içinden çıkılmaz hale geleceği açık. Yeni ekonomi yönetimi ile birlikte politika değişikliğine gidilse bile yurt dışında ülkemizin kredibilite kaybı yurt dışı sermaye girişinin olmasını belirli bir süre engelleyecektir. Ayrıca yurtdışı sermaye girişinin sadece ekonomik politikalara bağlı olmadığı da unutulmamalı. Seçimin muhalefet tarafından kazanılması halinde ise ekonomik, hukuki, sosyal vb. politikaların yanı sıra yönetim değişikliğine bağlı olarak bakış açısının da değişeceğini düşünürsek, yurt dışından daha kısa sürede bir güven sağlanması ve buna bağlı sermaye girişi ile döviz ihtiyacı sorununun aşılması olası. Ekonomi politikalarını yeniden kurgulayacak liyakat sahibi bir kadro ve uygulayacakları ekonomik program ve hukuka güveni sağlayacak önlemler tekrar düze çıkmamızı sağlayacak konuların en başında geliyor.
Prof. Dr. Şenol Babuşcu, diğer tartışılan konulardan birisi olan seçimden sonra Türkiye’ye yabancı sermayenin gelip gelmeyeceğiyle ilgili olarak da şu tespitleri yapıyor:
“Türkiye sermaye birikimi açısından kendi kendine yetebilen bir ülke değildir. Tasarruf oranımız bugüne kadar olması gereken düzeyin hep altında kaldı. Bunun yanında istisnalar dışında daima cari açık veren bir ülkeyiz. Bu etkenler doğal olarak yabancı sermaye ihtiyacını doğuruyor. Yabancı sermaye ihtiyacını yok sayarsanız ve olmayacak kararlarla yabancı sermaye girişini cazip olmaktan çıkarır, eldekinin de kaçmasına yol açarsanız bugün geldiğiniz noktaya gelirsiniz. Yabancı sermayenin tekrar Türkiye’ye dönmesi belirli ekonomik göstergelerde iyileşme sağlanmasından önce, ekonominin genelinde belirgin bir istikrar sağlamaya yönelik ekonomik politika değişikliklerine, hukuki güven sağlanmasına ve liyakatli güven veren ekonomik kadroların oluşturulmasına bağlı.”