Doğayla şaka olmaz: Aşırı sıcaklar can almaya devam ediyor
Dünyanın dört köşesinden dört ayrı ülkede bu hafta orman yangını ve sel yaşandı. Yüz binlerce kişi evinden oldu, yüzlerce kişi yaşamını yitirdi. İklim değişikliği tüm somutluğuyla karşımızda, bizi bir an önce önlem almaya çağırıyor.
Ülke olarak siyaset ve ekonomi gibi yaşamımızı doğrudan etkileyen konulara odaklansak da geleceğin tehlikesi hızlı bir şekilde bugünün tehlikesi haline gelmeye başladı. Dünyadaki göllerin yarısından fazlası son 30 yıl içinde küçüldü. Bilim insanları bunun böyle devam etmemesi için 1,5 derece sınırını aşmamamız gerektiği konusunda uyarıyor. Ancak o da önümüzdeki dört yıl içinde epey zor olacak.
Zira El Nino hava olayıyla fosil yakıt kullanımı birleşince önümüzdeki dört yıl bizi rekor sıcaklıklar bekliyor ve bu rekor sıcaklıkların bir sonucu olarak 1,5 derece eşiğini aşabiliriz. Eşiği aşmamız geçici bir süreliğine olacak ancak bu, etkilerinin kalıcı olmayacağı anlamına gelmiyor. Ama önümüzdeki aylar, yıllar üzerine konuşmaya bile gerek yok. Çünkü son bir haftada 4 ayrı kıtada yaşanan olağanüstü hava olayları aslında karşı karşıya olduğumuz tehlikeyi bize somut bir şekilde hatırlatıyor.
Kanada’da dört milyondan fazla insanın yaşadığı Alberta eyaletinde birçoğu kontrolden çıkan 100’e yakın orman yangını nedeniyle olağanüstü hal ilan edildi. Yerel yetkililer 4 Mayıs’tan bu yana 1,9 milyon futbol sahasına tekabül eden 782 bin hektardan fazla alanın yandığını söylüyor. Bu da önceki beş yılda ortalama 123 bin hektar alanın yandığı göz önüne alındığında neredeyse yedi kat daha büyük bir durumla karşı karşıya olunduğunu gösteriyor. Yetkililer 16 Mayıs itibarıyla 19.576 kişinin tahliye edildiğini söylüyor.
Kanada ve ABD’nin dört bir yanından binlerce itfaiyeci ve yardımcı personel durmak bilmeyen alevlerle mücadele etmek üzere bölgeye intikal etse de eyalette hâlâ aktif 93 orman yangını var. Üstelik uzmanlar bu yangınların yakın bir zamanda sona ermeyeceğini söylüyor.
Çevre ve İklim Değişikliği meteoroloji uzmanı Terri Lang, Alberta’da mayıs ayında orman yangınlarının görülmesinin normal olduğunu söylüyor. İlkbaharda kartlar erimeye başlayıp da altta kalan dallar ve ölü yapraklar açığa çıkıyor. Ilık sıcaklıklar ve kuru koşullar sebebiyle bu dallar ve kuru yapraklar adeta bir yakıt işlevi görerek tutuşabiliyor. Ancak bu yıl Alberta bu yıl hem rekor kıran sıcaklıklara hem de ortalamanın altında yağışlara sahne oldu. Verilerle somutlaştıracak olursak Orta ve Kuzey Alberta’nın çoğunun bu yıl 90 günlük ortalamaya göre yüzde 50 daha az yağış aldı. İlk değerlendirmeler bu orman yangını sezonunun kayıtlara geçen en kötü sezonlardan biri olabileceğini gösteriyor.
Daha önce bu zamanlarda yangınlara alışık olan halk bile bu seferki yangınlardan psikolojik olarak etkilendi. 59 yaşındaki Marilyn Hamelin, “Korkuyorum. Dışarısı her zaman kasvetli bir manzaraya sahip. Ne güneş var ne de başka bir şey” diyor. Kronik akciğer hastalığına sahip olan Hamelin, mayıs ayı başında dumandan dolayı şiddetli bir zatürre nöbeti geçirerek hastaneye kaldırılmış.
Myanmar ise geçen pazardan beri Mocha Siklonu denilen güçlü bir kasırganın esiri. Saatte 209 km’ye varan rüzgarlarla tehlike bakımından beşinci kategoride yer alan Mocha siklonu, Myanmar’ın batısındaki Rakhine, Sagaing ve Magway bölgelerini vurdu.
Yüzlerce ev ve barınak çökerken, ülkede iletişim zorlaştı. İnsanların genel olarak alçak kıyı bölgelerinde yaşamayı tercih ettiği Rakhine eyaletinin başkenti Sittwe’de yollar, sökülen ağaçlar ve devrilen elektrik direkleri yüzünden kapandı.
Birleşmiş Milletler (BM) bu yüzyılda bölgeyi vuran en güçlü fırtınalardan biri olarak gördüğü siklondan 800 bin kişinin etkilendiğini söylerken, cunta en az 145 kişinin hayatını kaybettiğini söyledi. Hayatını kaybedenlerin çoğunu Müslüman azınlık grubu Rohingyalar oluşturuyor. Cuntanın açıklamasında dört asker, yerel halktan 24 ve Rohingya halkından 117 kişinin hayatını kaybettiğini söylüyor.
Öte yandan fırtınanın ardından bir de ordunun yerel halka saldırdığı haberleri geldi. Kuzeybatıdaki Sagaing bölgesinde ordunun kasırgayı bahane ederek köylere gitmesi üzerine binlerce kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı. Sagaing’deki topluluklar, 2021 darbesinin ardından orduya en çok direnen kişilerdi. Bölgenin Halk Savunma Gücü olarak da bilinen çok sayıda hükümet karşıyı milise de ev sahipliği yapması orduyu bu fırsatı kullanmaya itti.
Myanmar’ı 15 yıl önce de Nargis denilen Asya’nın en ölümcül kasırgalarından biri vurmuştu. O kasırga Irrawaddy Deltası’nı ele geçirerek 140 bin kişinin hayatını kaybetmesine yol açmıştı.
Yüzyılın felaketlerinden bahsetmişken İtalya’ya değinmemek olmaz. Zira İtalya bu hafta başında etkili şiddetli yağışlar nedeniyle kendi topraklarında bu yüzyılda yaşadığı en büyük felaketin pençesinde. Sadece 36 saat içinde altı aylık yağmurun yağdığı Emilia-Romagna bölgesinde, seller sebebiyle 305’ten fazla toprak kayması yaşandı ve 500’den fazla yol hasar gördü.
36 binden fazla insanın evlerini terk etmek zorunda kaldığı sellerde 14 kişi hayatını kaybetti. Yağışların devam etmesi üzerine bölge yetkilileri kırmızı alarmı pazar gününe kadar uzattı. Ayrıca şu anda bölgede afet durumu ilan edildi.
Dünyanın en büyük ekonomilerinin Japonya’nın Hiroşima kentinde toplandığı G7 zirvesine katılan İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, ülkesindeki durum sebebiyle toplantıdan erken ayrılacağını söyledi. Bologna Belediye Başkanı Matteo Lepore cumartesi günü yaptığı açıklamada yolların ve altyapının onarılmasının aylar, hatta bazı yerlerde yıllar süreceğini belirtiyor.
Somali ise aslında son kırk yılın en şiddetli kuraklığıyla karşı karşıya. Ancak bu sefer ülkenin orta kesiminde yaşanan sel felaketi sebebiyle neredeyse 245 bin kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı.
Bölge sakinleri Somali ve Etiyopya’nın dağlık bölgelerindeki mevsimsel yağışların evleri, ekinleri ve çiftlik hayvanlarını tarumar eden ve okullar ile hastanelerin geçici olarak kapatılmasıne neden olan ani selleri tetiklediğini söylüyor.
Yukarıda da bahsettiğimiz üzere ülke son kırk yılın en şiddetli kuraklığını yaşıyor. Dolayısıyla yağmurun yağmasına sevindiler, ekinlerini tarlalarına ektiler. Ancak daha sonra felaket yaşandı. Bölge sakinlerinden esnaf Ahmed Nur yaşananları, “Bir anda tüm şehir sular altında kaldı. Beledweyne’nin kendisi adeta okyanusa döndü. Sadece evlerin çatıları görülebiliyordu. İnsanları kurtarmak için küçük tekneler ve traktörler kullandık” sözleriyle anlatıyor.
Bunca insanın yerinden yurdundan olması sadece onları etkilemiyor. İklim değişikliğinin en çok hissedildiği yerlerde yaşayan insanlar, bir noktada mecburen göç etmeye başlayacak ve başladı da. Dolayısıyla kimsenin tuzu kuru değil.