Erdoğan’a göre Millet İttifakı hem ‘Terör sevici’ hem de LGBT’ci
Muhalefetin kaçırdığı önemli bir nokta var: Erdoğan’ın uyguladığı ekonomi politikaları sırf bir inat veya inanç meselesi değil, aksine bütüncül bir rejim planının bir parçası. Erdoğan ekonomiyi böyle yönetmek zorunda!
Dünkü yazımı Erdoğan’ın kazanması durumunda seçimden sonra iki alternatif olduğu belirterek bitirmiştim: Dövizde kontrollü bir yükselişe izin vermek veya katı uygulamaları genişleterek sürdürmek. Birçok kişi gibi seçimden sonra dövizde kontrollü bir yükselişe izin verileceğini düşünme eğiliminde olduğumu ama rejimin karakterini iyi bilen kaynaklarımın katı uygulamaların genişletilerek sürdürülmesini daha kuvvetli bir olasılık olarak gördüğünü belirtmiştim. Bugün bunun nedenlerini yazacağım.
Erdoğan geçen hafta CNN International’da yayınlanan röportajda ekonomi politikalarında bir değişiklik yapılacağına dair bir işaret vermedi. Aksine düşük faiz politikasında bilinen görüşlerini tekrarladı. Çoğu yorumcu bu konudaki ısrarı inat veya bilgisizlik ile açıklama eğiliminde. Oysa muhalefetin kaçırdığı önemli bir nokta var: Erdoğan’ın uyguladığı ekonomi politikaları sırf bir inat veya inanç meselesi değil, aksine bütüncül bir rejim planının bir parçası. Erdoğan ekonomiyi böyle yönetmek zorunda.
“Normal, piyasa ekonomisine uygun, kurallı ekonomi” ne işe yarar? İçeride özel sektörün güçlenmesine. Dışarıdan da yabancı yatırımcı gelmesine. İktidar bunların ikisini de istemiyor. Onun arzusu, özel sektörde kendi istediği grupların/firmaların hakim olması, diğerlerinin engellenmesi. “Selektif kredi” gibi süslü lafların arkasına gizlenen strateji bu.
Erdoğan yabancı yatırımcı açısından ise dersini almış durumda. Türkiye 2018 yazı (Rahip Brunson Krizi) ve 2020 yazında (Berat Albayrak’ın istifasına yol açan kriz) iki kur atağı yaşadı. Bu krizlerden sonra Türkiye’nin sıcak paraya açıklığı adım adım azaltıldı. Yurtiçi piyasalar adım adım dışa kapandı. Bunun için Türk bankalarının Londra’daki Swap piyasasına TL vermesinin engellenmesi gibi yöntemler kullanıldı. Bu politikaların sonucunda Türkiye’den on milyarlarca dolar çıktı. Peki sıcak paranın Türkiye’den kaçması Erdoğan’a seçim kaybettirdi mi?
Evet, sıcak para Türkiye’nin büyümesi, toplumsal refahın artması için önemli parametrelerden biri. Ama iktidar partisinin kapsayıcı toplumsal refah gibi bir hedefi yok ki.
İktidar şunu net biliyor: Merkezi kontrolle, denge-denetim mekanizmaları olmadan çalışan bir sistemin içinde “Piyasaya açık, şeffaf, kurallı” bir ekonomi alanı olamaz. Bu zaten hayatın olağan akışına aykırı.
Dünkü yazımda “Finansal OHAL” diye tanımladığım katı önlemler, adım adım inşa edilen otoriter rejimin ekonomi bacağından ibaret. Türkiye tüm bankaların iktidarın kontrolünde devlet bankası gibi çalıştığı (O noktaya neredeyse vardık), tüm kritik ekonomik kararların tepeden belirlenip icra edildiği, dışa açıklığı düşük bir modele adım adım geldi. Devletin devasa gücü (Mali güç, düzenleme gücü, denetim ve yargı gücü) tamamen iktidarın kontrolünde bir ekonomi kurmak için kullanıldı.
“Beşli Çete” denilen de aslında bir yolsuzluk değil, özel sektörü yeniden dizayn etme hikayesiydi. İktidar büyük kamu ihalelerinde bu tecrübeyi edindi. Şimdi sanayi, turizm, hizmet sektörü, sağlık vs. her alanda “Beşli çete” mekanizmalarını tamamlayacak.
Temel mesele sadece bir şeyler almak değil, her şeyi kontrol etmek olacak.