Black Mirror yeni sezonuyla izleyiciyi gerecek
Eğer işten eve döndüğünüzde koltuğunuza kurulup Netflix'ten gerçek suç belgeselleri izliyorsanız, sabahları kahvaltıda Müge Anlı'yı izleyen annenizle sandığınızdan çok daha fazla ortak noktanız olabilir.
Dünyanın en çok kullanıcıya sahip yayın platformlarından biri olan Netflix, son yıllarda gerçek ve kurgusal suç yapımlarının üzerine daha çok düşer oldu. Sadece Ted Bundy ya da Dahmer gibi çok bilindik seri katilleri değil, Rahibe Catherine Cesnik ve Tiffany Valiante gibi isimleri çoğumuz için tanıdık olmayan faili meçhul cinayetleri de mercek altına alıyor.
Netflix’in gücü, çözülmüş ya da faili bulunamadığı için rafa kaldırılmış cinayet vakalarını işleyişiyle kamuoyu üzerinde etki oluşturabilmesinden geliyor. Bu sayede yeri geldi çözüldü denilerek hapse mahkum edilen bazı şüphelilerin aslında masum olduğu ortaya çıktı, yeri geldi 40 yıl önce, 50 yıl önce işlenmiş cinayetlerin dosyaları kamuoyunun oluşturduğu baskı sayesinde yeniden açıldı. Bazen de öldüğü düşünülen kayıplar canlı olarak bulundu.
Bunun son örneklerinden biri 2017’de dokuz yaşındayken annesiyle doğa kampına giden ve daha sonra bir daha haber alınamayan Kayla Unbehaun oldu. Kayla, kayboluşundan beş yıl sonra 2022’de Netflix’te ‘Çözülmemiş Gizemler’ belgeseline konu oldu. Tesadüfen yapımı izleyen bir tanıdığı, ekranda gördüğü kayıp kızın Kayla olduğunu anlayınca polise ihbarda bulundu. Böylece altı yıldır Kayla’dan haber alamayan babası Netflix sayesinde kızına kavuşmuş oldu.
Bir başka örneğe geçelim. İnsan hakları aktivisti Malcolm X, 1965 yılında New York’ta konuşma yaptığı sırada suikasta uğramış ve bunun akabinde üç kişi cinayetten tutuklanmıştı. Ömür boyu hapis cezasına çarptırılan bu üç kişi Nation of Islam örgütünün üyesi Muhammed Aziz, Halil İslam ve Mücahid Abdül Halim’di.
Aziz ve İslam’ın tutuklanmasının hatalı olduğuna dair teoriler yıllarca tartışıldı. Netflix’in 2020’de gösterime giren ‘Malcolm X’i Kim Öldürdü?’ adlı belgeseli ise bu spekülasyonları bir kez daha körüklemeyi başardı. Altı bölümlük mini dizide Halim’in suçu itiraf ettiği ve Aziz ile İslam’ın olayla hiçbir ilgisi olmadığını söylediği yeminli ifadesi de dahil olmak üzere söz konusu iki mahkumun masumiyetine işaret eden birtakım kanıtlara yer verildi.
Milyonlarca izleyici, Aziz ve İslam’ın mahkumiyetine tepki gösterince Manhattan Bölge Savcısı, Malcolm X’in öldürülmesine ilişkin soruşturmayı yeniden gözden geçirdi. 22 ay süren soruşturmanın sonucunda FBI ve New York Polisi’nin, 20 yıldır hapis yatan Aziz ve İslam’ı beraat etmesini sağlayacak kadar önemli kanıtları sakladığı tespit edildi. 2018 yılında hapishanede hayatını kaybeden İslam için artık çok geçti ama en azından Aziz 83 yaşında hapisten çıkabildi. Her iki adamın ailesine de 20 yıllık haksız mahkumiyet için toplamda 36 milyon dolar tazminat ödenmesine karar verildi.
Netflix’in, Türkiye’de yıllardır sabah kuşağının en çok izlenen programını sunan Müge Anlı’nın ABD versiyonuna dönüştüğünü söylesem çok da yanılmış olmam herhalde. Zira ortak noktaları çok. Müge Anlı da geçmişte ya da günümüzde çözülemeyen cinayetleri ya da kayıpları arıyor. Her ikisi de kamuoyu üzerinde belli bir güce sahip.
Netflix’in bir platform olmaktan çıkıp gerçek insanların hayatlarına dokunuyor olması etkileyici elbette. Ancak etkileyici olan bir diğer husus ise izleyicilerin suç yapımlarını bıkmadan tüketiyor olması. Netflix, bu tür içerikleri yayımlayan ilk platform değil.
ABD’deki Fox Crime ve CBS gibi televizyon kanallarında geçmişte yayımlanan Criminal Minds, Crime Scene Investigation (CSI) gibi diziler Türkiye’de de popüler oldu. Bu yapımlar Netflix, BluTV, Amazon Prime ve Disney+ yokken, ya DVD’lerle ya da kaçak olarak dizi sitelerinde uzun yıllar Türk izleyiciler tarafından tüketildi. Criminal Minds tam 16 sezon, 336 bölüm yayımlandı. CSI ise 15 sezon 337 bölüm ki CSI’ın Miami ve Vegas gibi yan serileri de yapıldı. Biraz önce bahsettiğim Müge Anlı’nın programı ise 15 yıldır annelerimiz ve anneannelerimizin kahvaltı sofralarına eşlik ediyor.
Peki bunca yıldır tükettiğimiz bu yapımlar aslında benzer hikayeler anlatsa da neden izlemeye ediyoruz? Psikiyatrist Jean Kim M.D. Psychology Today’de bu tutkunluğumuza bazı sebepler öne sürüyor. Bunlardan biri benzer hikaye anlatımının aslında kendimizi güvende hissetmemizi sağlaması.
Bir suç işleniyor. Polis ipuçlarını takip ederek katili yakalıyor. Bu süreçte bize verilen bilgiler ölçüsünde bulmacayı çözmeye çalışıyoruz. Ayrıca çözülmüş gerçek suç belgeleri de dahil olmak üzere pek çok suç yapımında katilin yakalanarak ceza alması da adalet duygumuzu tatmin ediyor.
Jean Kim’in öne sürdüğü nedenlerden bir diğeri ise bizden daha kötü durumda olan birini görmenin acı çeken tek kişi olmadığımızı hatırlatması. Gerçek suç belgesellerinde ekranda gördüğümüz video kayıtları, fotoğraflar, tanıklar, kurbanın tanıdıkları hepsi bir zamanlar yaşanmış şeyler. Jean Kim’e göre bu belgeselleri kötü bir ruh halindeyken izlediğimizde, durumumuzun ekranda gördüğümüz kurban kadar kötü olmadığını düşünerek bir nebze teselli buluyoruz.
Jean Kim’in sunduğu üçüncü sebep ise bilinmezlik, bencil, karanlık ve şeytani dürtülere karşı duyduğumuz ilgi. Bazı seri katillerin cinayetleri ortaya çıkana kadar gayet sıradan yaşamlar yaşadıklarını görüyoruz. Bu da köprüde yanımızdan geçen, pastanede selamlaştığımız, metroda yanımıza oturan, iş yerindeki çalışma arkadaşımız ve hatta herkesten iyi tanıdığımızı düşündüğümüz eşimiz dostumuzun bile katil olabileceği anlamına geliyor.
“Genel olarak bu yapımlar hayatlarımızın en derin, en korkutucu yanlarından besleniyor” diyen Jean Kim, “Belki de trajik hikayelerin bize asla gerçekten güvende olamayacağımızı ve ölümün varoluşumuzun bir gerçeği olduğunu tekrar tekrar hatırlatmasına, tehlikeyi gözlemleyerek bu konuda bir düzeyde uzman konuma geçtiğimizi hissetmeye ihtiyaç duyuyoruzdur” sözleriyle, suç yapımlarında kendimizi korumaya yönelik bir şeyler aradığımızı ima ediyor.
Suç yapımlarına duyduğumuz ilginin yıllardır var olduğu ortada. Ancak özellikle ‘gerçek’ suç yapımlarının üretiminde son yıllarda daha büyük bir patlama yaşandığı da su götürmez bir gerçek. Kurbanların aileleri bu konuda ne düşünüyor? Müge Anlı’nın sunduğuna benzer programlarda aileler bizzat kendileri başvuruda bulunuyor cinayetin çözülmesi için. Netflix gibi yayın platformları ise sadece çözülmemiş cinayetleri değil çözülmüşleri de gündeme getiriyor ve bu çözülmüş cinayetler ele alınırken kurbanın yaşadıkları tekrar detaylı bir şekilde işleniyor. Bazen mahkeme kayıtlarına yer verilerek, kurbanların ailelerinin yaşadığı sinir krizleri ekrana getiriliyor.
Geçen yıl Netflix, büyük bir başarı yakalayarak platform tarihinde en çok izlenen yapımlardan biri olan ‘Monster: The Jeffrey Dahmer Story’ bu konuda eleştirilerin hedefine oturdu. Jeffrey Dahmer kurbanlarını öldürmekle kalmayıp cesetlerine tecavüz eden, ceset parçalarını kavanozlarda saklayan ve bazen de kurbanlarının vücutlarından kestiği parçaları yiyen yamyam bir seri katildi.
Dahmer’in kurbanlarından Errol Lindsey’in kız kardeşi Rita Isbell, gerçek mahkemede ifade verirken sinir krizi geçirmişti. Rita’nın sinir krizi unutulmaz bir anı olarak kalmış, Dahmer’in vahşetinin aileler üzerindeki etkisini net bir şekilde göstermişti. Netflix’in dizisinde de Rita’nın sinir krizi tekrardan tıpatıp aynı şekilde tekrardan canlandırıldı. Ancak bu, Errol’ın ailesini rahatsız etti.
Lindsey ve Isbell’in kuzenlerinden Eric Perry Netflix’in dizisindeki kesit ile orijinal klibin yan yana getirildiği bir videoyu retweetledikten sonra, “Kimseye ne izlemesi gerektiğini söylemiyorum, gerçek suç yapımı sektörünün çok büyük olduğunun farkındayım, ancak kurbanları gerçekten merak ediyorsanız, ailem (Isbell’ler) bu şovdan çok rahatsız. Tekrar tekrar travma yaratıyor ve niçin? Daha kaç filme/şova/belgesele ihtiyacımız var?” tweetini paylaştı.
Perry, “Kuzenimin, kardeşine işkence eden ve öldüren adam karşısında mahkemede duygusal çöküş yaşamasını yeniden canlandırmak vahşet. VAHŞEEET.” diye yazdı.
I’m not telling anyone what to watch, I know true crime media is huge rn, but if you’re actually curious about the victims, my family (the Isbell’s) are pissed about this show. It’s retraumatizing over and over again, and for what? How many movies/shows/documentaries do we need? https://t.co/CRQjXWAvjx
— corbin bleu’s tether (@ericthulhu) September 22, 2022
Dizinin yapımcıları özellikle kurbanların hikayelerini ön plana çıkarmak istediklerini söylese de Dahmer’in uzun süre yakalanamaması ve yakışıklı bir katil olması, diziyi seyredenlerin bir kısmının söz konusu seri katile sempati duymasını sağladı. Dizinin tam da Cadılar Bayramı’na yakın bir zamanda yayına girmesiyle Dahmer gözlükleri ve kıyafetleri kapış kapış satılmış, öyle ki yetkililer buna bir kısıtlama getirmek zorunda kalmıştı.
Marmara Üniversitesi Sosyoloji bölümünde öğretim üyesi olan Melih Çoban, konuya ilişkin kendi yorumunda katillere duyulan sempatinin ‘Macbeth etkisi’ olabileceğinden bahsediyor.
Çoban, “Okuduğumuz romandaki ya da izlediğimiz filmdeki karakter kötü bile olsa, edinmiş olduğu başarılar ya da topluma, sisteme meydan okuma gibi birtakım eylemleri ve durumları itibarıyla tamamıyla kötücül, şeytani bir karakter bile olsa, başarı sayılabilecek durumları, güçlü duruşu ve gücü kullanışı ile izleyicide çoğu zaman farkında olmadan hayranlık hissini ortaya çıkarabilir” diyor.
Bu durumu New York’ta 1976’da terör estirerek altı kişiyi öldürüp 11 kişiyi yaralayan David Berkowitz üzerinden anlatan Çoban, “Mesela Sam’in oğlu David Berkowitz, çok kötü bir şey yapıyor masum insanları öldürerek. Ama bunu yaparken bir nevi sisteme meydan okuyor. ABD’nin göbeğinde birilerini vurabiliyor adam, koca ABD’ye meydan okuyabilmiş diye düşünülebilir” diyerek güç faktörünün, seri katillere sempati duyulmasına yol açabileceğini belirtiyor.
Öyle ya da böyle Netflix, gerçek suç yapımlarına ilgi yüksek olduğu sürece bu tarz içerikler üretmeye devam edecek gibi görünüyor. Dahmer’in başka bir seri katili anlatacak ikinci sezonu için onay geldi bile.