‘All Eyes on Rafah’: Yapay zekanın ürettiği görsel interneti nasıl ele geçirdi?
'10'ca bilim arasında'da bu hafta gizemleri çözüyor, haritalandırıyor, giderek daha çok battığımız iklim krizine ve geleceğin en büyük tehlikelerinden biri olarak görülen yapay zekanın iyi amaçlar doğrultusunda nasıl kullanılabileceğine değiniyoruz.
Bilim dünyasında yine gizemlerin çözüldüğü, iklim krizinin derinden hissedildiği ve yapay zeka sohbet robotlarının insanlığa sağlayabileceği kolaylıkların dikkat çektiği bir haftaydı. Biz de bu hafta yolculuğumuza Afrika’daki büyük yarıkta başlıyoruz. Oradaki gizemi çözerek, dünyaya daha geniş bir perspektiften bakıp sera gazı salınımlarının bizi çıkmaz sokağa sürüklemesine izin veriyoruz. O çıkmaz sokakta da sirke sineklerinin, ölü dostları için tuttuğu yasın nasıl da daha erken yaşlanmalarına sebep olduğunu görüveriyoruz. Daha sonrasında olumsuzlukları bir kenara bırakarak, yönümüzü daha olumlu haberlere çeviriyoruz. Kardiyak amiloidozdan kaynaklanan kalp yetmezliğinin tersine çevrilebileceği, yapay zeka sohbet robotlarının öğretmenlere, öğrencilere ve doktorlara nasıl da yardımcı olabileceği ile haftayı kapatıyoruz.
Dünyanın en büyük kıtasal yarığı olan Doğu Afrika Rifti (EAR), yaklaşık 6.400 kilometre uzunluğunda ve milyonlarca yıl içinde Afrika’yı ikiye böleceği düşünülüyor. EAR, jeologlar için uzun zamandır bir gizemdi. Yarıklar tektonik plakaların birbirinden uzaklaşarak, litosferin gerilmesine ve birbirinden ayrılmasına neden oluyor. Bu da levha hareketine dik olacak şekilde dünyanın yüzeyinde birtakım deformasyonlara yol açıyor. Oysa EAR’da durum böyle değil. Bu yarıklarda deformasyonlar levha hareketine hem dik hem de paralel. Jeologların gözlemlerine göre sanki yarık aynı anda birden fazla yandan çekiliyor gibi. Ancak bilgisayar modelleriyle GPS uydu verilerinin birleştirildiği yeni bir çalışma bu gizemi açığa kavuşturdu.
Journal of Geophysical Research: Solid Earth’te yayımlanan çalışmanın yazarları tarafından geliştirilen 3D modeller, bu paralel deformasyonun, Dünya’nın derinliklerinden yükselen sıcak manto akışının bir sonucu olarak yüzeye ısı taşıyan devasa Afrika Süperplümü’nün bir sonucu olduğuna işaret ediyor. Bu süperplüm, güneybatıdan kuzeydoğu Afrika’ya doğru uzanıyor ve yol boyunca da sığlaşarak alttaki manto akışını şekillendiriyor. New Mexico Tech’ten jeofizikçi Tahiry Rajaonarison, manto akışının yarıkta kuzey yönlü paralel deformasyona yol açmış olabileceğini söylüyor. Araştırmanın detaylarını buradan okuyabilirsiniz.
Kuantum mekaniğine dayalı sistemlerin görselleştirilmesi bir hayli zor iş ancak Illinois Urbana-Champaign Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, kuantum özelliklerini tutarlılık haritası denilen okunması kolay bir diyagram üzerinde gösterebilecekleri illüstrasyon tekniği geliştirdi. Araştırmacılar bu haritaları, fotosentez olayının altında yatan kuantum mekanizmasını incelemek için kullandı. Araştırmayı yöneten Nancy Makri, fotosentez gibi karmaşık süreçlerde teorik hesaplamaları yorumlamanın zor bir iş olmasına rağmen tutarlılık haritalarının ‘bilmemiz gereken her şeyi bir çırpıda anlattığını’ söylüyor. The Journal of Physical Chemistry Letters‘da yayımlanan çalışmada Makri’nin ekibi, fotosentez yapan bakterilerin daha önceki bilgisayar simülasyonlarını yeniden analiz etmek için tutarlılık haritalarını kullandı. Araştırmacılar bu haritada güneş ışığını toplayan, emen ve enerjisini karbondioksit ve suyun işlendiği kimyasal reaksiyon merkezine aktaran moleküler yapıyı inceledi. Tutarlılık haritaları, enerjinin reaksiyon merkezine nasıl aktarıldığını göstermekle kalmadı, üstüne aktarımdaki kuantum olayının açıklamasını da sundu. Buna göre yapı, dış halka ve bir iç molekül halkasından oluşuyor. Dış halka güneş ışığını emerken, iç halkada da kimyasal reaksiyon merkezi bulunuyor. Makri’nin ekibi bu iki halkanın moleküllerdeki atom hareketleriyle birbirine bağlandığını ve bu hareketlerin enerjiyi dış halkadan iç halkaya yoğunlaştırdığını gözlemledi.
Gündemin yoğunluğundan sıra bir türlü çevre meselelerine gelemiyor ancak şöyle bir Kanada’daki orman yangınlarına, kuruyan ya da rezervi azalan su kaynaklarına ve mevsimlerle uyuşmayan hava olaylarına bakarsak uçurumun kenarında olduğumuzu söylemek herhalde çok abartı olmaz. Bunun için Kanada’ya kadar gitmemize de gerek yok, haziran ayındayız ancak bazı şehirlerden sel haberleri alıyoruz. Durumun daha da kötüye gideceği konusunda bilim insanları kırmızı alarm veriyor.
Araştırmacılar, iklim değişikliğinde kritik bir etkiye sahip olan sera gazı salınımlarının tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaşarak, dünyayı ‘daha önce benzeri görülmemiş’ küresel ısınma seviyelerine itme tehlikesi olduğu konusunda uyarıyor. Küresel ısınmanın hızını yavaşlatmak için pek çok ülke bir araya gelerek, sıcaklık eşiğinin 1.5 dereceyi aşmaması konusunda anlaşmaya varmıştı ancak elimizdeki veriler bunu sağlamanın giderek zorlaştığını gösteriyor.
Earth System Science Data dergisinden yayımlanan bir çalışmaya göre 1.5 derece eşiğinde kalabilmemiz için atmosfere salınabilecek karbondioksit miktarı hızla tükeniyor. Atmosferde karbondioksit birikimini önlemek için artık sadece 250 milyar ton karbondioksit salınabilir. Sadece birkaç yıl önce bu miktar 500 milyar tondu. Son 10 yılda yaklaşık 54 milyar tona ulaşan yıllık sera gazı salınımı oranları, karbondioksit salınımlarına ayrılan kapasitenin bu 10 yılın sonunu göremeden tükeneceğini gösteriyor.
Peki bunun önüne geçmek için bilim insanları ne öneriyor? Çalışmanın yazarlarından Imperial College London’da iklimbilimci Joeri Rogelj, karbondioksit salınımını sıfıra indirmek için hedeflenen 2050 yılını 2035’e çekmek ya da 2030’a kadar karbondioksit salınımlarında derin bir kesintiye gitmenin etkili olabileceğini söylüyor.
Bir sineği kendinizden uzaklaştırmak isterken yanlışlıkla öldürdüyseniz pencereden dışarı atmak yerine olduğu yerde bırakmanız işinize daha çok yarayabilir. Zira araştırmacılar Drosophila melanogaster türü sirke sineklerinin, arkadaşlarının ölüsünü görünce yaşam sürelerinin kritik bir şekilde kısaldığını söylüyor. Buna göre bu sinekler arkadaşlarının ölüsünü görünce içlerine kapanık davranmaya başlıyorlar, vücut yağlarını kaybediyorlar ve yaşlanmaları, ölü sirke sineği görmeyenlere kıyasla daha da hızlanıyor. Bilim insanları bunun neden olduğu hakkında artık bir fikre sahip. Bu sinekler, ölü arkadaşlarını algıladıklarında nörotransmitter serotonine duyarlı iki nöron çeşidi aktif hale geliyor ve bu nöronlarda artan aktivite, sineklerin yaşlanma sürecini hızlandırıyor. Şimdilik bu bilgiyi kullanabileceğimiz bir alan olmasa da ekip, söz konusu araştırmanın ileride beynimizin ve yaşlanma sürecinin, toplumda zorlu roller üstlenmiş insanlarda nasıl işlediğini daha iyi anlamamıza yardımcı olacağını umuyor.
Uykuya dalmakta ya da soluksuz bir uyku çekmekte güçlük çekiyorsanız, çoğu zaman çok erken uyanıyorsanız felç geçirme riskiniz daha yüksek olabilir. Son dokuz yılda hiç felç geçirmemiş 31 binden fazla kişinin izlendiği araştırmaya göre, özellikle 50 yaşın altındaysanız uykusuzluk belirtileri ne kadar fazlaysa felç geçirme riskiniz o kadar artıyor. Öte yandan başka sağlık sorunu olan ileri yaştaki yetişkinlerde felç riskinin daha yüksek olduğu da belirtiliyor. Neurology dergisinde yayımlanan çalışma, inme riskini artıran diğer unsurları da göz önünde bulundurarak, beş ila sekiz adet uykusuzluk belirtisi gösteren kişilerin hiç uykusuzluk sorunu yaşamayanlara nazaran yüzde 51 arttığını tespit etti. Mayo Clinic’e göre uykusuzluk belirtileri arasında şunlar var: Uykuya dalma güçlüğü, gece boyunca ara ara uyanma, sabah çok erken uyanma, dinlenemediğini hissetme, gündüz vakti uykulu olma hali, anksiyete, depresyon ve sinirlilik hali, odaklanma, hatırlama güçlüğü ya da dikkat eksikliği.
Kalp yetmezliği dünya genelinde milyonlarca insanı etkileyen küresel bir salgın olarak kabul ediliyor. Kalp yetmezliği hastalarının yaklaşık yarısının tanı konulduktan sonraki beş yıl içinde içinde öldüğü tahmin ediliyor. İyi habere gelecek olursak… Kalp yetmezliğini tersine çevirmek mümkün olabilir. New England Journal of Medicine’de yayımlanan bir çalışma, kardiyak amiloidozdan kaynaklanan kalp yetmezliğinin, hastalıktan kurtulmuş kişilerde bulunan doğal antikorlarla tersine çevrilebileceğini ortaya koydu. Çalışmada hastalıktan ‘doğal’ bir şekilde kurtulan üç kardiyak amiloidoz vakasından bahsedildi.
Peki nedir bu kardiyak amiloidoz? Yakın zamana kadar tedavisi olmayan bir kalp rahatsızlığı olarak kabul edilen kardiyak amiloidoz, kalbin içinde ve çevresinde kusurlu proteinlerin birikmesinden kaynaklanıyor. Bu durum kalbin kan pompalamasını zorlaştırıyor, organı güçsüz düşürüyor ve doğal olarak da kalp yetmezliğine yol açıyor.
University College London’daki kardiyologlar, kardiyak amiloidozun neden olduğu kalp yetmezliğinden muzdarip 68 yaşındaki bir adamın bu durumdan doğal yollarla kurtulduğunu gördü. Bu mucizevi iyileşmeyi daha iyi anlamak isteyen University College London ve Royal Free Hospital araştırmacıları, 1.600’den fazla hasta kaydını inceledi ve 76 ile 82 yaşlarında iki kardiyak amiloidoz hastası daha tespit etti.
Bu üç kişinin de tarama ve kan testlerinde toksik amiloid protein birikimi olmadığını ve kalplerinin normale yakın bir sağlığa kavuştuğunu gördüler. Bu üç kişinin de kusurlu proteinden korunmak için doğal antikor ürettiği tespit edildi. Aynı antikorlar durumu kötüleşen diğer hastalarda ise yoktu. Araştırmacıların o üç hastanın iyileşmesinde bu antikorların ne kadar etkili olduğunu görmek için daha fazla araştırma yapması gerekiyor. Eğer etkisi gerçekten de yüksekse araştırmacılar bu antikorları laboratuvar ortamında yeniden üreterek kardiyak amiloidozdan kaynaklanan kalp yetmezliğini önleyebilir.
Bill Gates, yapay zeka sohbet robotlarının iyi birer öğretmen olacağını söylemişti. Son aylarda da sosyal medyada birçok kişi dil öğreniminde yapay zekadan nasıl faydalandığına dair kendi deneyimlerini anlatıyor. Bu teknolojiyi sektöre entegre etmekten çekinmeyen eğitim kurumlarının başında Khan Academy geliyor. Khan Academy, matematik, bilgisayar bilimi ve yazma gibi alanlarda öğrencilere yardımcı olan Khanmigo adında bir yapay zeka sohbet robotu geliştirdi.
Kâr amacı gütmeyen kurumun kurucusu Sal Khan, bu hafta yayımlanan TED konuşmasında yapay zekanın eğitim alanında olası faydalarına değinerek, söz konusu teknolojinin sunduğu imkanları özel hocalara benzetti. Konuşması boyunca bu teknolojiyi tanıtan Khan, 500’den fazla devlet okulunu geliştirdikleri bu teknolojiyi kullanıp geri bildirimde bulunmaya çağırdı. GPT-4 destekli Khanmigo, kullanıcılara doğrudan cevap vermek yerine soruların çözümüne yardımcı oluyor. Öte yandan bu teknoloji sadece öğrencilere değil, ders planlaması, karnelerin hazırlanması ve idari işler gibi sınıf dışı çalışmalarda öğretmenlere de yardımcı olabilir. Kişisel olarak Khanmigo’yu kullanmak için bekleme listesine buradan kaydınızı yaptırabilirsiniz. 18 yaşından küçükseniz kaydı ebeveynlerinizin yapması gerekiyor. Ama hatırlatmakta fayda var, bekleme listesinden seçilen kişilerden Khan Academy’ye aylık 20 dolar bağış yapması isteniyor.
Yazıyı okumadan önce yukarıda videosunu verdiğimiz Doktorlar dizisi sahnesini izlemenizi öneririz. Zira doktorların bazen hastalarla iletişim kurarken anlaması güç tıp terimleri kullanması sık rastlanan bir durum ve Doktorlar’daki bu ikonik sahne de söz konusu durumun eğlenceli bir tasviri. Yine de New York Times’ın haberine göre doktorlar, hastalarla daha anlaşılır bir iletişim kurmak için adım atmaya hazır. Hem de yapay zeka sohbet robotu ChatGPT aracılığıyla. Bazı doktorların hasta yakınlarına kötü haberi nasıl vermesi gerektiği konusunda ChatGPT’ye danışması, söz konusu teknolojinin geliştiricisi OpenAI ile yakın işbirliği içindeki Microsoft’u bile şaşırtmış. Şirketin araştırma ve geliştirmeden sorumlu kurumsal başkan yardımcısı Peter Lee, “Bir hasta olarak şahsen bunu garipserdim” dedi. Tıbbın en insani yanı olan hastalarla iletişimi, doğru ile yanlışı ayırt etmekte henüz mükemmele ulaşamamış sohbet robotlarına emanet etmek bazı çevrelerde şüpheyle karşılanıyor. Halbuki bazı uzmanlar, ChatGPT’nin kafa karıştırıcı terimleri basit kavramlarla açıklamak konusunda iyi olduğunu söylüyor. Yine de bu tartışmanın daha çok su götüreceği ortada.