Faizde sürpriz yok, enflasyonda kalıcı bozulma olursa artırılacak
Kulislerde Erdoğan'ın faizde en fazla yüzde 21-22 bandına izin verdiği ve bunu da faizlerin en kısa sürede (aralık ayı gibi) indirilmesi şartına bağladığı konuşuluyor. Alınan karar ve karar metnindeki ifadeler de bu bilgileri teyit eder mahiyette.
Bu hafta gerçekleşen iki önemli olay, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Körfez seyahati ve Merkez Bankası’nın faiz kararı, ekonomi yönetiminin izleyeceği yolu netleştirmiş oldu.
Öncelikle Körfez’de üç ülkeyi kapsayan seyahate değinelim. Tesadüf müdür bilinmez, geçen ayki Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı günü Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve Hazine ile Maliye Bakanı Mehmet Şimşek Katar’a bir çalışma ziyareti gerçekleştirmişti. Bu kez Körfez çıkarması tam PPK toplantısı öncesine denk geldi.
Bu arada Merkez Bankası’nın dünkü karar metninde de “doğrudan yabancı yatırımlar ve dış finansman koşullarındaki belirgin iyileşme”ye atıf yapıldı ve cari işlemler hesabındaki dengelenmeden bahsedildi…
Öncelikle ilişkilerin düzelmesi ve diplomasinin işlemesi bakımından ziyaretin olumlu olduğunu belirtmek gerek. Yapılan açıklamalarda karşılıklı olarak ülkeler arası ciddi işbirliği imkanları olduğuna değinilmesi de önemli. Bu yönleriyle seyahat en azından bir fırsat penceresi açmış durumda.
Ancak ziyaretlerinin en önemli amacının kısa vadede kaynak girişi sağlamak olduğu biliniyor ve bu açıdan gelişmeler hiç de parlak değil. Yapılan en somut açıklama, seyahatin son durağı olan Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki (BAE) toplam 50.7 milyar dolar tutarındaki anlaşmaydı. Bu 50.7 milyar dolar neleri kapsıyor diye baktığımızda BAE’nin deprem maliyetlerinin karşılanması için ihraç edilecek İslami tahvillere yatıracağı 8.5 milyar dolar ile bu ülkeye ihracat yapacak şirketlere sağlanacak 3 milyar dolarlık kredi imkanı dışında bir şey bulamadık.
Oysa beklenti, portföy yatırımları, borçlanma araçlarına yatırım, doğrudan yatırımlar, birleşme-satın almalar (özelleştirmeler ve Türkiye Varlık Fonu’ndan satışlar dahil) gibi temel başlıklarda ne kadar tutar yatırım yapılacağı ve bunların ne zamanda gerçekleşeceğinin ortaya konulmasıydı. Bu nedenle belki de, 50.7 milyar dolarlık anlaşmanın piyasada pek bir etkisi olmadı. Öyle görünüyor ki, geçmişte açıklanan benzeri büyük hedeflerin kağıt üzerinde kaldığını hatırlayanlar açıklamaya çok fazla itibar etmediler.
Cevdet Yılmaz ve Mehmet Şimşek’in daha önce birkaç kez bu ülkelere hazırlık ziyareti yapıp en üst düzeyde görüşmeler gerçekleştirdikleri düşünülürse, ortaya somut bir yatırım takviminin konamamış olması şaşırtıcı. Bunda çeşitli faktörler etkili olmuş olabilir. Körfez ülkeleri Batı’dan farklı olarak yatırımlarda kişisel ilişkilere önem verir. Ancak bu ülkeler için de öngörülebilirlik ve risk yönetimi önemli.
Mehmet Şimşek BAE’de yaptığı konuşmada imzalanan anlaşmalar için “BAE’nin programımıza olan güvenini yansıtıyor” demiş olsa da, henüz ortaya konmuş bir program yok. Yeni ekonomi yönetiminin henüz güçlü bir programla kamuoyunun karşısına çıkmamış olması muhtemelen o ülkelerin kamu ve özel sektör yatırımcıları için de kafa karıştırıcı bir durum…
Seyahatin hemen ertesinde gerçekleşen Merkez Bankası PPK toplantısı ve alınan faiz kararını da bu seyahatle birlikte okumakta fayda var.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın politika faiziyle ilgili tam yetki vermediği ve faiz kararları konusunda kısıtların devam ettiği dün net biçimde görüldü. Kulislerde Erdoğan’ın faizde en fazla yüzde 21-22 bandına izin verdiği ve bunu da faizlerin en kısa sürede (aralık ayı gibi) indirilmesi şartına bağladığı konuşuluyor. Alınan karar ve karar metnindeki ifadeler de bu bilgileri teyit eder mahiyette.
Karar metninde yer alan “Kurul faiz artırımının yanı sıra parasal sıkılaştırma sürecini destekleyecek seçici kredi ve miktarsal sıkılaştırma kararları almıştır” ifadesi çok dikkat çekici. Bu ifade açıkça “Faizi artırmakta kısıt nedeniyle mecburen makro ihtiyati tedbir görünümlü kredi kısıtlamalarına gideceğiz” anlamına geliyor.
Benzer çabaların özellikle Erdem Başçı zamanından itibaren hayata geçirilmeye çalışıldığı, enflasyonun görece çok daha düşük olduğu ortamlarda bazı olumlu sonuçlar verdiği biliniyor. Ancak enflasyonun resmi rakamlara göre bile yüzde 60-70 bandına yükselme trendinden olduğu ve iyice katılaştığı bir dönemde makro ihtiyati adımlardan sonuç beklemek hayalcilik olur. Literatürde makro ihtiyati politikaların para politikasını ikame edemeyeceği açıkça yazıyor.
Krediler cephesinde zaten hem miktar hem de faiz açısından zor bir dönem yaşanıyor. Seçici bir yaklaşımla diyelim ki bireysel kredilere veya ürün/sektör bazlı kısıtlar uygulansa bile tek başına çözüm üretemez.
Bu arada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yerel seçimler öncesinde kredilerin sınırlanmasını kabul etmesi de çok zor. Hatta tam tersine sonbahardan itibaren yeni KGF kredileri ve BDDK eliyle kredide genişlemeci adımlar gelmesi daha büyük bir ihtimal.
Bu arada daha bu aşamada bile Şimşek’in özellikle faiz tartışmalarında Merkez Bankası yönetiminden yeterince destek alamadığı iddiaları da önemli.
Yaşananlar ekonomi yönetiminin bir yol haritası olmadığını gösteriyor. Harita yok ama yol belli. Erdoğan’la çatışmadan, dış kaynak vb. konularda umut pompalayarak beklentileri canlı tutmak, somut adım atılması gereken yerlerde ise sınırlı adımlar atıp bunları meşrulaştırmaya çalışmak.
Zaman kazanma ve algı yönetimine odaklı bu yaklaşımın riskleri ortada. Bir noktada duvara çarpma ihtimali de göz ardı edilemeyecek kadar yüksek.