İTO Başkanı da isyan etti: Kredi büyümesine sınırlama gözden geçirilsin
Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek özel bankaların sadece tüketici kredilerine odaklandığı dönemin artık geride kaldığını belirterek, "Reel sektörü desteklemek esas vazifemizdir" dedi. Bu sözler sonrası piyasaya baktık ve görünen şu: Ödenmeyen çekler patlamış durumda.
İstanbul Sanayi Odası Meclisi’nin temmuz ayı toplantısında “Ticari krediler aniden ve sert şekilde kesilmemeli” çağrısında bulunan ve önceki gün de “TOBB Türkiye Ekonomi Şurası” toplantısında isyanını dile getiren Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’na destek Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’ten geldi.
İstanbul’da dün düzenlenen Türkiye Bankalar Birliği’nin (TBB) 66. Genel Kurul Toplantısı’nda konuşan Mehmet Şimşek, “Özel bankaların sadece tüketici kredilerine odaklandığı dönem artık geride kalmalı. Çünkü bunun şartları ortadan kalkmıştır” dedi. Reel sektörün desteklenmesi gerektiğini ifade eden Mehmet Şimşek kamu bankalarının ticari kredilerde öne çıktığını ancak özel bankaların da harekete geçmesi gerektiğini söyledi. Şimşek, önceki gün Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) tarafından düzenlenen toplantıda reel sektör temsilcilerinin hepsinin finansmana erişimde sorunlar yaşadıklarını söylediğini aktardı ve bankaların yatırımı, üretimi ve ihracatı desteklemesi gerektiğini vurguladı.
Şimşek, iç talepte bir dengelenme ihtiyacı bulunduğunu belirterek, bankalardan, cari açığın iyileşmesi ve dezenflasyon sürecinin başarısı için (hükümetin) programlarına uygun hareket etmelerini beklediklerini vurguladı. Özellikle ihracatın desteklenmesinin büyük önem arz ettiğine işaret eden Şimşek, şunları söyledi:
“Bugüne kadar kamu bankalarının, ihracat ve yatırımların finansmanıyla ticari kredilerde çok büyük bir rol üstlendiğini görüyoruz. Özel sektör bankalarının bu anlamda geride kalmasının sebeplerini de iyi biliyoruz. Özel bankaların sadece tüketici kredilerine odaklandığı dönem artık geride kalmalı. Çünkü bunun şartları ortadan kalkmıştır. Bu sürdürülebilir değildir. Artık haklı bir gerekçeleri de kalmamıştır. Reel sektörü desteklemek esas vazifemizdir. Reel sektör tabii ki yatırım, istihdam, üretim ve ihracat çerçevesinde önceliklendirilecektir. Burada sürdürülebilir yüksek büyümenin devamı için reel sektörümüzün finansmana kesintisiz erişimi tabii ki olmazsa olmazdır.”
Şimşek’in açıklamalarını, son dönemde ihracattaki yavaşlama, ekonominin istihdam yaratamaması ve ithalattaki yüksek artış gibi sorunlardan kaynaklanacak “hızlı frenleme”den endişe eden hükümetin “Kendinize gelin” çağırısı olarak görmek mümkün.
Merkez Bankası eski Başekonomisti ve Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Kara da Şimşek’in konuşmasında bankalara tüketici kredisine odaklanmaktan ziyade üretimi destekleme çağrısı yaptığını belirterek, sosyal medya mesajında şu görüşleri paylaştı:
Bankalara tüketici kredisine odaklanmaktan ziyade üretimi destekleme çağrısı yapılmış. Son 1,5 yılda uygulanan politikaların kredi-mevduat faiz farkı üzerindeki orantısız etkileri nedeniyle👇özel bankalar tüketici kredisi vermeye yönelmişti. Yakın dönemde, politika faiz artışı ve… https://t.co/uCRyb8Az22 pic.twitter.com/v4VTBsVOO1
— Hakan Kara (@ali_hakan_kara) August 17, 2023
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek teşebbüs hürriyetini, serbest kambiyo rejimini, dalgalı kur sistemini, dışa açık ve kurala dayalı ekonomi ilkelerini benimseyen bir sistem anlayışı içerisinde ilerleyeceklerini belirterek şunları söyledi:
“Kısa vadede bizim önceliğimiz tabii ki makro finansal istikrarın kalıcı bir şekilde tesis edilmesi ve öngörülebilirliğin artırılmasıdır. Para, maliye ve kredi politikalarımızı bu hedefleri sağlayacak şekilde oluşturuyoruz, şekillendiriyoruz. Finansal istikrarımızı güçlendirmek ve piyasa mekanizmalarının işlevselliğini artırmak için para politikasında başlattığımız sadeleşme ve sıkılaşma adımları devam edecektir. Para ve maliye politikalarını eşgüdüm içerisinde yürütmeye devam edeceğiz.”
Şimşek’in parasal sıkılaşmanın küresel düzeyde enflasyonun düşüşünü sağladığı ve Türkiye’de de sıkılaşma adımlarının devam edeceği açıklamalarını yaptığı sırada yanında Merkez Bankası Başkanlığı yaptığı dönemde 23 Eylül 2021-23 Şubat 2023 tarihleri arasında faizleri 9 kez düşüren bugünün Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Şahap Kavcıoğlu da vardı.
Bankalar Birliği tarafından gazetecilere gönderilen program taslağına göre saat 10.00’da başlayacak olan toplantının açılışında ilk olarak Ziraat Bankası Genel Müdürü Alpaslan Çakar, sonra BDDK Başkanı Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu ve ardından da Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ‘ın konuşması yer alıyordu ancak Prof. Dr. Kavcıoğlu konuşmadı, Çakar’dan sonra podyuma Şimşek çıktı.
Mehmet Şimşek, son 20 ayda 12 gelişmiş ülke merkez bankasının toplam 104, Türkiye’ye benzeyen 22 gelişmekte olan ülkede ise 158 kez olmak üzere toplamda 262 kez faiz artırıldığını söyledi. Küresel anlamda parasal sıkılaştırma döngüsünün sonuna yaklaşılmasını “olumlu” olarak değerlendiren Şimşek, şöyle devam etti:
“Ümit ediyoruz ki 2024’ün ikinci yarısından itibaren küresel finansal koşullarda daha destekleyici bir ortamla karşı karşıya kalırız. Ülkemize baktığımız zaman büyüme performansımız oldukça güçlü seyretmeye devam ediyor. 2003-2022 döneminde ortalama, ülkemiz reel olarak yüzde 5,4 büyüdü. 2023 yılında bütün bu sıkıntılı küresel finansal koşullara rağmen yüzde 4,5 civarında bir büyüme öngörüyoruz. Ancak bir süredir büyümenin temel belirleyicisi iç talep olmuştur. Tabii iç talepteki bu güçlü artış makro finansal istikrarı, cari açık ve enflasyon üzerinden tehdit ediyor. Bu türden bir sorunlarla ülkemizi karşı karşıya bırakmış durumda.”
Peki son günlerde iş dünyasının finansmana erişimi bu kadar çok dillendirmesinin altında neler yatıyor, gelin bakalım… Seçim öncesinde düşük faizle bol keseden dağıtılan ticari kredilerde faiz seçimden sonra katlanınca büyüme de durma noktasına geldi. Nisan ayında yüzde 50’ye yaklaşan ticari kredi hacminde 13 haftalık yıllıklandırılmış ve kur etkisinden arındırılmış büyüme oranı, 4 Ağustos’la biten haftada yüzde 3,7 ile son 2 yılın dibini gördü. Ortalama ticari kredi faizleri de geçen hafta yüzde 30,72 ile Kasım 2018 sonrasındaki yaklaşık 5 yılın zirvesini gördü.
Özel bankaların kredi musluklarını kapatmasında BDDK tarafından getirilen regülasyonların payı büyük. BDDK, bireysel kredi faizlerini yıllık yüzde 18’in üzerine çıkaran bankalara kredinin yüzde 150’si kadar devlet tahvili alma zorunluluğu getiriyor. Dolayısıyla kredi faizlerini artıramayan ama düşük faizden kredi kullandırmak da istemeyen bankalar, kredi ödemeleri için para toplamaya ihtiyacı kalmayınca mevduat faizlerini de hızla düşürüyor. Yaklaşık 1 ay önce 100 bin TL’ye 32 günlükten yıllık yüzde 45’e kadar faiz veren bir kamu bankasında mevduat faiz oranı yüzde 27’ye düşerken, 1 ay önce aynı oranda faiz veren bir özel bankalarda ise yüzde 29-30’lara kadar inmiş durumda.
Başkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şenol Babuşcu, bu nedenle bankaların kredi verme iştahının kaçtığına dikkat çekerek, “Bankalar faizi yüksek enflasyon ve yüksek mevduat faizlerinin bulunduğu ortamda çok yükseltemedikleri için sigorta, hizmet bedeli ve komisyon gibi faiz dışı gelirlerle para kazanmaya çalışıyor. Bu tür hizmetlerden yüzde 15 komisyon alarak, getirisini yüzde 40’a çıkarıyor” diyor.
Kredilerin durmasıyla birlikte piyasanın peşine dönmesi ise “ani duruş” riskini artırıyor. Bankacılık uzmanı Erol Taşdelen, mayısta 409 milyar TL olan ödenen çeklerin haziranda yarı yarıya düşerek 238 milyar TL’ye indiğini belirterek, “Şu anda reel piyasada maksimum vade 6 ay ve bunun ortalaması 3 ay yapar. Piyasada yüzde 100 vadeli satış kalmadığı için yüzde 50 peşin kalanı 3 ay vade ile satış yapılıyor. Özellikle plastik, metal, kimya sektörleri peşine dönmüş durumda” diyor. Döviz kuru ve parite riski taşıyan sektörlerin belirsizlik nedeniyle orta uzun vade satışları durdurduğuna dikkat çeken Taşdelen, şunları söylüyor:
“Akaryakıta gelen seri zamlardan sonra örneğin nakliye ve servis hizmeti veren firmalar aylık fiyatlamaya dönmüş durumda. Önceden 1 yıllık sözleşmeler vardı o tür sözleşmeler kalmadı reel piyasa koşullarına uyum sağlayarak koşullara göre ‘dinamik sözleşme’ süreci yaşanıyor. Özellikle sanayi kesiminde neredeyse her gün maliyetlerde değişme yaşanıyor. Bu ortamda kimse istese de vadeli mal satamaz. Bankalardaki ani kredi freni firmaları da çaresiz hale getirmiş durumda..
Türkiye’deki firmaların çoğu 1 ay finansman stoğu ile dönüyordu, özkaynaklar tükenmek üzere. Bundan sonra da ihracatı olmayan firmaların krediye ulaşması nerede ise imkansız. Kredilerdeki sert duruşun sonraki aşaması mevcut kredilerin geri çağrılması şeklinde olur ki, bu durum reel piyasaya son çivinin çakılması anlamına gelir. 2000 krizinde bazı bankalar kredileri geri çağırmıştı. 2008 krizinde bireysel kredilerin geri çağrılması düzenlemeler ile önü alındı ama bu tehlike henüz düzenlemesi yapılmayan firmalar için söz konusu. Kabul edilmiyor, edilmesi de zor ama ortada reel bir gerçek var; zombi firma sayısı inanılmaz şekilde artmış durumda. Bankaların kredileri geri çağırması halinde bu firmaların tamamı batar. Deprem bölgesi çeklerindeki hacimsel düşüş ve karşılıksız artış normal ama şu an Türkiye geneline yayılmış bir durumda. Piyasada ödemeler dengesinin çökmesi domino etkisi şeklinde genişleyerek sürüyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek 2026’yı referans veriyor piyasaların düzelmesi için ama mevcut koşullarda o kadar süre kaç firma dayanır, tahmin etmek çok zor. Çoğu firma işletme sermayesini yemiş durumda. Ya küçülecekler ya da kapanacaklar. Bu ortamda kimse yatırım vs de düşünecek halde değil. Zaten düşen iş hacimleri, kapanan firmalar ve artan işsizliği üst üste koyunca ortaya korkunç bir sosyal patlama tehlikesi de çıkıyor. Adli olaylardaki artışları ekonomik koşullardan bağımsız düşünemezsiniz; insanlar ciddi stres yüklenmiş durumda.”
Bu arada akaryakıt fiyatlarına üst üste gelen zamlar nakliye ve lojistik sektörüne de yansımaya başladı. Dünya gazetesinde yayınlanan habere göre, temmuz ayındaki ÖTV düzenlemesinin ardından girdi maliyetleriyle başa çıkamayan sektörde gelecek 2-3 ay içinde iş bırakmaların artacağının sinyalleri geliyor. Navlun bedeli içinde akaryakıt maliyetinin yüzde 50’lere geldiği Türkiye’de özellikle de kamyon sahiplerinin iş bırakmalara başladığı bildirildi. Türkiye’de 936 bin kamyon bulunurken bunların 450 bine yakını şahıslara ait. TIRPORT’un kurucusu Akın Arslan’ın verdiği bilgilere göre, Türkiye’de bir günde sadece karayolu taşımacılığında 176 milyon dolar nakliye ödemesi yapılıyor. Sektörden yükselen sesler, “Kamyonlar durursa ekonomide daha büyük sarsıntılar olur” uyarısı yapıyor.