Müjdat Gezen, can dostu Uğur Dündar’a seslendi: İstifa et
İyi mi, kötü mü; tuhaf mı, müthiş mi; akıyor mu, akmıyor mu?.. Anlamak zor Fenerbahçe’yi. Yeni transferler skora direkt etki ediyor. Bu önemli. Ama henüz oyuna direkt bir etki yok. Daha doğrusu net bir oyun yok. Fragmanlar var. Filmi görmek için biraz daha beklemek şart.
Önce Samsun’la, Samsunspor’la başlamak lazım. O atmosfer bunu fazlasıyla hak ediyor. 11 yıl sonra Süper Lig’deler. Özlemişler, hak etmişler. Tribünler hıncahınç. Bu stattaki ilk lig maçında herkes bayramlıklarını giymiş gelmiş. Teknik direktör Hüseyin Eroğlu da bu takımın başına pek yakışıyor. Öve öve bitirilemeyen Altınordu’nun gerçek eser sahibi o. Tüccar değil, gerçek yetiştirici. Bir de konuştuklarına kulak verin, kıymetini anlarsınız. Hafta içi Sabah gazetesine verdiği röportaj nefis. Sadece şu cümle yetmez mi? “90 dakikanın sonunda aradan 90 yıl geçmiş gibi bambaşka şeyler konuşuyoruz.”
Kazanana dönelim. Neydi Orhan Pamuk’un o kitabının ismi: “Kafamda Bir Tuhaflık.” Fenerbahçe’yi izlerken insan anmadan edemiyor. Romanın kahramanı Mevlüt yaşadığı çağın mı yoksa kafasının mı bir tuhaf olduğuna karar veremiyordu bir türlü. Sarı-Lacivertlileri izlerken de kafanız karışıyor. Yapısal sorunların ön gösterimi mi bu, yoksa potansiyelin parlama anları mı? Ya da ligin bu döneminde, daha yeni kurulan kadroyla, bu sıcakta anca bu kadar mı?
Cengiz-Djeko imali gol nefisti, evet. Zaten bu kontağın tarihi Roma’ya kadar gidiyor. Fred’in sayılmayan golü de harikaydı. Yine de Cengiz ve Fred’in ilk 11 olmasında sıkıntı var. İsmail Kartal’ın bu tip ‘taraftar kokan’ kadro müdahaleleri sorgulanmayı hak ediyor. Futbolda her transferin bir demlenme vakti var. Onu yapmazsanız hem takımın demi sası bir tat verir, hem de dışarıda kalanlar acılaşır. Tamam, rotasyon diye bir şey var. Ama böyle ‘short cut’ yaparsan kısa devre olabilir. Fred ve Cengiz’i de kötü etkiler bu. Fena oynamamış olmalarına aldanmayın. Bakın ikisi de sakatlanarak çıktı.
Yerliler önemli, tamam. Her teknik adamın sahada güveneceği, onunla aynı dili konuşan birisine ihtiyacı olması da tamam. Ama Mert Hakan ve İsmail’in aynı anda oynamasının bir bedeli var. Tıpta buna Selçuk Şahin etkisi deniyor olabilir. Temkinli oynayayım derken hız kesen, karşılarken ağır kalan bir etki bu. Yıllarını verdi yaranamadı Selçuk. Mert Hakan’ın çok koşmasına rağmen verimsiz çabası, İsmail’in sağlam olduğu kadar ürkek oyunu bir süre sonra aynı sıkıntılar doğurabilir. İkisini de korumak adına mümkün olduğunca bir arada oynatılmamalılar sanki.
İlk devre biterken bir sekans var. Önce Samsunspor bir kontra yakaladı, Oosterwolde son anda kesti. Onun dönüşünde Fenerbahçe sanki beş oyuncuyla atağa kalkmış gibi görünüyordu, dönüşte tekrar Samsunspor yokladı. Benzer bir bölüm ikinci devrenin başında da vardı. Ki ilk gol de öyle geldi. Maça bu anlarda zaplasanız tempoya bayılırsınız. Oysa göz yanılsaması var. Bunun böyle görünmesinin nedeni tempo değil, kopuk oyundu. Maç boyunca sürdü bu. Bir aksiyon bütünlüğünün sonucundan ziyade fragmanlarla ‘ortaya çıkan’ pozisyonlar.
Diğer yandan enerjisi var Sarı-Lacivertlilerin. Bu enerji sezon başı hevesi mi, kalıcı mı? Kalite her maçta bu kadar etki eder mi yoksa sezon başı sihri mi? Aradaki kesintiler havadan, nemden mi, yoksa yapısal mı? ‘Tuhaflık’ gitti şimdi ‘kafamda deli sorular’.
21 Aralık 2024 - Fenerbahçe için gidiyor gitmekte olan
16 Aralık 2024 - Kadıköy’de yağmur, ter ve gözyaşıyla gelen üç puan
12 Aralık 2024 - Fenerbahçe’ye Mourinho değil Freud lazım
8 Aralık 2024 - Bir derbi klasiği: Kalite değil mücadele kazandı
29 Kasım 2024 - Tel tel dökülüyor Beşiktaş, sahada da masada da…