Döviz büfelerinin önündeki kuyruklar ve oto satışlarındaki rekor
Ekonomideki yeni yönetimin kapatamadığı güven açığı yarasına ‘dış güçler’ merhem olacak. Edindiğimiz bilgiye göre; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘artık borç veriyoruz’ dediği IMF, iktidarın talebi üzerine 6 yıl sonra Türkiye’ye üst düzey heyet gönderiyor. Amaç IMF'den olumlu rapor almak.
Ak Parti iktidarı yıllardır, sert biçimde karşı çıkarak siyasi çıkar sağlamaya çalıştığı IMF ile ilişkilerini yeniden ısıtmaya karar verdi. İktidarın talebiyle yüksek düzeyli bir IMF Heyeti’nin geleceğini öğrendik. Tarih için karşılıklı görüşmeler sürüyor ve eylül ayı içinde bu görüşmelerin yapılması bekleniyor.
Yeni ekonomi yönetimi söz verdiği rasyonel politikalara bir türlü geçemediği için güven sağlamakta zorlandı. Şimdi de bu güven açığının, IMF’in “Ekonomik gidişat için olumlu Türkiye Raporu” yayımlamasıyla kapatılmasına çalışılacak.
IMF’in 4. Madde kapsamında her yıl sonu, ya da yeni yılın ilk aylarında her ülke gibi Türkiye’ye gelip incelemeler yaptığı biliniyor. Bunun dışında eskiden yapılan kapsamlı ve üst düzey heyetler ise 2017 yılından beri gelmiyordu. Arada 4. madde dışında IMF’cilerle yapılan görüşmeler ise kamuoyundan gizlendi.
AKP iktidarı uzun zamandır IMF’e karşı olmakla övünüp, “IMF’e borç verecek seviyeye geldik” propagandası yapıyor. Halbuki herkes biliyor ki; AKP iktidarının bu kadar uzun sürmesinde, üçlü koalisyon döneminde yapılan IMF programını 2017 sonuna kadar uygulamasının büyük katkısı var. AB ile ilişkiler, IMF anlaşması ve küresel uygun konjonktürle yüklü yabancı sermaye girişi oldu, enflasyonun düşüp büyümenin yüksek olduğu yıllar yaşandı. Bu yolla kazandıkları ekonomik başarı, iktidarın sürekli seçim kazanmasına büyük katkı yaptı.
Ancak özellikle Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması ve başkanlık sistemine geçilmesiyle ekonomideki rasyonalite kayboldu. Berat Albayrak’ın ekonomi bakanlığından sonra ise ekonomi bir daha dikiş tutmadı. Siyaset ve dış politikada olduğu gibi ekonomide devletçiliğin artıp, yabancı piyasalara kapılar kapandığı bir dönem yaşandı. Mayıs seçimlerine kadar zorla sürdürülen bu politikalar seçim kazanıldıktan sonra mecburen terk edildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, eski politikaların sürdürülebilir olmadığını gördüğü için, seçim sonrasında piyasaların rasyonel politika uygulamacısı olarak bildiği eski bakanlarından Mehmet Şimşek’i göreve getirdi. Ancak Şimşek ve ekibinin istedikleri kararları almasına pek izin vermedi. Gereken faiz artışlarını yapamayan, Merkez Bankası başkan yardımcılarını değiştirmek için bile 2 ay harcayan Şimşek, iki ayın ardından Cumhurbaşkanı’nı ikna ederek, 7.5 puanlık faiz artışıyla politika faizini yüzde 25’e çıkarmayı başardı.
Bakan Şimşek ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz piyasalara sürekli “kademeli geçiş olacak kararlıyız rasyonel politikalara döneceğiz” deseler de piyasalara güven veremediler. 2 aylık gecikmeden sonra yapılabilen yüksek faiz artışı ise piyasalara moral verdi ama yine de güven tam olarak sağlanamadı.
İşte bu aşamada, büyük ihtimalle Şimşek’in isteği üzerine, IMF heyeti çağrılıp kapsamlı bir görüş alışverişi yapılacak. Öğrendiğimize göre, yıllardır bürokrasi ile ilişkisi kesilen Ankara’daki IMF Misyonu ile Şimşek ve yeni bürokratlar arasında yeniden diyalog sağlandı ve ilişkiler yeniden ısırmaya başladı.
Şimşek’in “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekonomi anlayışı nedeniyle piyasalara güven verilemediğini” gördüğünü sanıyoruz. Ekonominin ihtiyacı olan döviz arzı bir türlü sağlanamıyor, aksine döviz rezervlerinde yeniden büyük bir erime yaşandı. 7.5 puanlık faiz artışının yapıldığı gün bile rezervden satışlar devam etti ve swap hariç kamu dahil net rezervler eksi 66 milyar dolara yeniden indi. İşte bu yüksek oranlı faiz artışında, rezervlerdeki erimenin büyük etkisi oldu.
IMF heyetinin gelişinde, özellikle orta vadeli program hedeflerinin tartışılması, önümüzdeki dönem yapılacakların kararlaştırılması ve IMF’in yılsonu gelmeden bir Türkiye Raporu yayımlaması umuluyor. Olumlu bir rapor sayesinde ekonomi yönetiminin piyasalardaki güven açığını kapatmak istediği, bu yolla en azından yabancı sermayenin fon girişlerinin hızlanması amaçlanıyor.
Seçim öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın piyasalarda yeniden genişleme adımlarını devreye sokacağı mutlak görülüyor. İşte bu aşamaya kadar yabancı fon girişleriyle rezervlerin güçlendirilmesi, dolayısıyla seçime kadar kurlarda görece istikrarın sağlanması amaçlanıyor. Turizm sezonunun iyi geçtiği yaz aylarında bile döviz rezervlerinin eridiği göz önüne alınırsa, piyasalara güven verilemediği takdirde seçim öncesi rezervler ve kurların tutulması çok zor.
AKP’ye yakın kaynaklar IMF’in geleceğini, rapor yayımlamasının iyi olacağını ama stand-by türü yeni resmi bir anlaşma yapılmayacağını söylüyorlar. Şahsen seçimden önce böyle bir açıklama yapılmayacağını ama seçim sonrasında anlaşma konusunun belirsiz olduğunu düşünüyorum. Çünkü ekonomideki son yıllarda yaşanan kötü yönetimin çıkardığı faturayı asıl olarak secimden sonra yapılacak programla ödemeye başlayacağız. IMF’le anlaşma olsa da olmasa da parasal ve mali sıkılaşmanın yoğun olacağı, enflasyonla mücadele için tüm kesimlerin bedel ödeyeceği, en azından iki yıllık bir süreç bizi bekliyor. KKM gibi biriken yüklerin temizlenmesi için yüklü bir kaynak ihtiyacı olacağı da kesin. IMF ile anlaşma yapıp yüklü bir kaynak girişi olmazsa, kaynağı nereden bulacağımız, bulursak karşılığında ne vereceğimiz belli olmaz.
Özetle; açıktan ya da örtük olarak IMF’in yeniden gündemimizde olacağı, resmi olmasa da perde arkasında etkili olacağı bir döneme girdiğimizi söyleyebiliriz.