İsminizi NASA’nın ‘şişe’sine yazıp uzayın derinliklerine bırakın
10'ca bilim arasında'da bu hafta NASA'nın Parker Solar Probe'unu öne çıkarmak istedik. 1,5 milyar dolar maliyeti olan bu teknolojinin Güneş patlamasının içinden sapasağlam çıkması akıllara durgunluk veriyor. O anların kameraya alınması ise bunu çok daha tüyler ürpertici bir deneyim haline getiriyor.
İstanbul’da sağanak ve su baskınlarının yoğun olarak görüldüğü son günlerde biz de 10’ca bilim arasında bültenine Güneş patlamasının içinden geçen uzay sondasının macerasıyla başlıyoruz. Sonra kendimizi Jüpiter’in uydusu Europa’da buluyor, vakit kaybetmeden Ay’ın güney kutbuna Artemis 3 ekibinden önce iniş yapıyoruz. Ardından uzaylılardan çok da farklı olmayan denizanalarının dünyasına iniyor, bu canlılar haklarında yeni bir şey öğreniyor, bunun üzerine tavukların dilini çözeceğimiz yeni bir teknolojiye değiniyoruz. Teknoloji demişken Reddit’in kullanıcılarına para vermek için başlattığı yeni proje ve Tinder’ın sınıf farkını buram buram hissettiren yeni özelliğiyle haftayı kapatıyoruz. Keyifli okumalar!
1,5 milyar dolarlık pahalı bir uzay sondasını Güneş’ten kaynaklanan yoğun bir plazma patlamasının içine uçurmak kulağa riskli bir fikir gibi geliyor olabilir. Ancak NASA’nın Parker Solar Probe’u bu ayın başlarında Güneş’i anlamak ve yıldızımızın Dünya üzerindeki etkisini daha iyi anlamak için son derece riskli olan bu eylemi gerçekleştirdi.
NASA’dan yapılan açıklamada uzay aracı 5 Eylül’de Güneş’ten kaynaklanan koronal kütle atımı (CME) da dediğimiz plazma patlamasının içinden geçtiğini duyurdu. Bu CME’nin kayıtlara geçen ‘en güçlü patlamalarından biri’ olduğu belirtiliyor. Araç patlamadan nasıl mı çıktı? Sapasağlam. Çünkü NASA mühendisleri aracı 11,4 cm kalınlığında ve neredeyse 1371 derecelik sıcaklıklara karşı koruyabilecek süper ısıya dayanıklı karbon kompozit bir kalkanla donatmış. Burada sondayı koruyan kalkanın nasıl bulunduğu detaylı bir şekilde anlatılmış.
NASA’nın bu deneyden beklentisi neydi? CME’lerin uzay tozuyla nasıl etkileşime girdiğini ve bu iki unsurun ‘uzay havasını’ nasıl etkileyeceğini anlamaktı. Biliyorsunuz bu patlamalardan kopan parçacıkların atmosferimize girmesiyle biz de elektrik kesintileri ve kuzey ışıkları gibi durumlarla karşı karşıya kalıyoruz. Solar Probe’undan elde edilen veriler, CME’nin uzay tozunu ‘Güneş’ten yaklaşık 6 milyon mil uzağa kadar’ iterek bir yol açtığını gösterdi. Ancak kısa bir süre sonra Güneş Sistemi’ndeki diğer tozlar bu boşluğu doldurdu. Sonuçlar nasıl olursa olsun yukarıdaki videonun gerçekten ilginç olduğuna kuşku yok.
Bilim insanları Jüpiter’in uydularından Europa’nın engin yeraltı okyanusunun yaşam için en önemli bileşenlerden biri olan karbona sahip olduğunu keşfetti. James Webb’in gözlemleri, Europa’nın yüzeyindeki karbondioksit buzunun 10 mil kalınlıktaki buz kabuğunun altındaki tuzlu okyanustan kaynaklandığını gösteriyor. Bulgular, yeraltının soğuk ve kasvetli derinliklerinde uzaylı yaşamının gizlenip gizlenmediği sorusuna net bir yanıt vermiyor. Ancak uzaylı yaşamını arıyorsak bunun için en umut verici yerin Europa’nın okyanusu olduğu da kuşku götürmez bir gerçek.
2 bin mil genişliğindeki Europa, Dünya’nın uydusundan biraz küçük. Teoride burada yaşam formları olsaydı zaman zaman -140 dereceyi aşan yüzey sıcaklıkları ve Jüpiter’den gelen radyasyon gibi olumsuzluklarla mücadele etmek zorunda kalacaktı. Bu özellikleri bir kenara bırakıp da uydunun derinlerine indiğimizde karşımıza çıkan ise yaşam arayışında en önde gelen adaylardan biri olduğu gerçeği. Önceki araştırmalarda Europa’nın yüzeyinde katı karbondioksit buzunun varlığına rastlanmıştı zaten. Ancak bunun yeraltından mı püskürtüldüğü yoksa meteor çarpmasıyla mı uydunun yüzeyine taşındığı pek net değildi.
Bir şeyden net bir şekilde emin olamıyorsak yardımımıza genel olarak hep James Webb yetişiyor. Bu sefer de öyle oldu. Uydunun yüzeyindeki karbondioksit dağılımını haritalamak için teleskobun yakın kızılötesi gözlemleri kullanıldı. Science dergisinde yayınlanan çalışmada, ‘kaos arazisi’ de denilen ve yaklaşık 1800 kilometrekarelik bir bölge olan Tara Regio’da karbondioksit sıcak noktası olduğu görüldü. NASA’nın Jet İtki Laboratuvarı’nda astrobiyolog olarak görev yapan Kevin Hand, “Europa’nın buz kabuğunun tuz bakımından zengin bölgelerinde karbonsioksitin keşfedilmesi, bunun meteorlar gibi dış kaynaklardan değil, okyanustan kaynaklandığını gösteriyor” dedi.
Karşınızda Ay yörüngesindeki iki farklı NASA kamerasından alınan Ay’ın güney kutbu görüntüsü! Burası Shackleton krateri. National Geographic, NASA ile koordineli olarak Ay’ın güney kutbunun daha önce hiç görülmemiş, yüksek çözünürlüklü görüntüsünü ve Artemis 3’e aday iniş alanlarının ayrıntılı bir haritasını paylaştı. Bu çarpıcı görüntü, NASA’nın Haziran 2009’dan beri Ay’ın etrafında dönen LROC ile Kore Havacılık ve Uzay Araştırma Enstitüsü’nün ShowCam tarafından kaydedilmiş. Henüz Artemis 2 görevi yapılmamış olsa da son dönemlerde kâh Hindistan’ın başarılı yumuşak inişi kâh Çin’in güney kutbunda artan çalışmaları ABD’yi daha hızlı hareket etmeye zorluyor gibi görünüyor.
Denizanaları, okyanuslarda en az 500 milyon yıl hayatta kalmayı başarmış, kimsenin inkâr edemeyeceği bir evrimsel başarıya sahip. Üstelik dünyanın bazı bölgelerindeki iklim değişikliğiyle belki de bizden çok daha iyi bir şekilde başa çıkmaya da hazırlar. Karayip kutu denizanaları, geçmiş deneyimlerini tıpkı sinekler, fareler ve insanlar gibi hatırlayabiliyor ve daha önce karşılaştığı engelleri tespit edip bu sorunları savuşturmayı öğrenebiliyor. Tüm bunları merkezi bir beyni olmamasına rağmen başarıyor. Current Biology dergisinde yayınlanan çalışmanın yazarlarından Kopenhag Üniversitesi nörobiyoloğu Anders Garm, denizanalarının bir zamanlar ses ya da dokunma gibi belirli bir uyarıcıya alışma becerisi gibi en basit öğrenme şekillerine hakim olduğunun zaten varsayıldığını söylüyor. Bu çalışmayı özel kılan, denizanalarının çok daha rafine bir öğrenme yetisine sahip olduğu ve hatalarından gerçekten de ders çıkarabildiklerini göstermesi. Bunun sonucunda da davranışlarını değiştirebiliyorlar. Bazı insanların hatalarından bir türlü ders çıkaramadığını düşünürsek gayet etkileyici bir özellik.
Bilim insanları Avustralya kıtasının kurak kalbinde, bir zamanlar yemyeşil yağmur ormanında dolaşan ve avlanan devasa büyüklükteki bir örümceğin oldukça iyi korunmuş fosilini buldu. Üstelik bu öyle alelade bir örümcek de değil. Avustralya’da şimdiye kadar bulunan bu dördüncü örümcek fosili, Barychelidae adlı büyük çalı ayaklı örümcek ailesine ait dünya genelindeki ilk fosil. Miyosen’de 11 ila 16 milyon yıl önce yaşamış bu eski türe resmi olarak Megamonodontium mccluskyi deniyor. Koskocaman kıtada şimdiye kadar sadece dört örümcek fosili bulunması, bu canlıların evrimsel geçmişini anlamamızı zorlaştırıyor. Dolayısıyla yapılan her keşif bizi onları anlamaya daha da yakınlaştırıyor.
Fosilin şu anda hayatta olan en yakın akrabası Singapur’dan Papua Yeni Gine’ye kadar uzanan nemli ormanlarda yaşıyor. Bu da bu grubun bir zamanlar Avustralya anakarasında benzer koşullarda yaşadığını ancak kıtanın daha kurak hale gelmesiyle soylarının tükendiğini düşündürtüyor. Megamonodontium’un boyutu 23,31 milimetrenin biraz altında kalıyor. Bu da bacaklarını açtığında avcunuzun içine rahatça sığabileceği anlamına geliyor.
Sırada kadınları ilgilendiren bir haberimiz var. Ped markalarının yaratıcı reklamlarında sürekli dile getirdikleri ‘çok emici’ söylemlerinin o kadar da doğru olmadığını herhalde hepimiz ‘kanlı canlı’ deneyimliyoruz. BMJ Sexual & Reproductive Health Journal’da yayınlanan yeni bir çalışma, bunun sebebinin laboratuvarlarda yapılan deneylerde gerçek regl deneyiminin taklit edilmesindeki başarısızlığa dikkat çekiyor. Doktorlar ped ürünleriyle ilgili önceki çalışmaları incelediklerinde regl ürünlerinin testlerinde salinin kullanıldığını görmüşler. Salin, regl kanının oldukça yetersiz bir muadili olduğu için, pazarlanan ürünler emicilik iddialarının altında bir performans sergiliyor.
Çalışmada ayrıca başka bir tartışma konusu daha incelenmiş. Oregon Sağlık ve Bilim Üniversitesi’nin hastanesindeki kan bankasından son kullanma tarihi geçmiş kırmızı kan hücreleri kullanılarak menstrüel disk, tampon, ped ve regl için kullanılan iç çamaşırları dahil olmak üzere 11 farklı markadan 21 ürünün emiciliği test edilmiş. Ped, tampon ve regl kapları ile karşılaştırıldığında kanı en fazla tutanın menstrüel disk, en az emici olanın da regl için kullanılan iç çamaşırları olduğu görülmüş.
Son zamanlarda sosyal medyada denk gelmişsinizdir belki. Bir kişi İngilizce konuşuyor ve söyledikleri dakikalar içinde yapay zeka tarafından Fransızcaya çevriliyor. Üstelik çeviri de hiç fena değil. Bu video epey bir ilgi çekerken Japonya yine bir adım önde olduğunu göstermek istercesine yeni bir iddiayı dile getirdi. Japonya’da bir grup araştırmacı, yapay zeka aracılığıyla tavukların gıdaklamalarını tercüme etmenin bir yolunu bulduklarını iddia ediyor. Bu iddia henüz hakem denetiminden geçmedi ama Tokyo Üniversitesi profesörü Adrian David Cheok liderliğindeki ekip, derin duygusal analiz öğrenimi’ denilen yapay zeka tekniğini kullanarak tavuklardaki açlık, korku, öfke, memnuniyet, heyecan ve sıkıntı gibi çeşitli duygusal durumları yorumlayabilen bir sistem yarattıklarını öne sürüyor. Cheok’a göre teknik karmaşık matematiksel algoritmalara dayanıyor ve tavuk seslerini deşifre etme konusunda gittikçe daha iyi hale geliyor.
Ekip, yeni sistemini test etmek için 80 tavuktan alınan örnekleri kaydedip analiz etmiş. Daha sonra bu örnekleri bir algoritmaya aktararak ses kalıplarını kuşlardaki çeşitli ‘duygusal durumlarla’ ilişkilendirmişler. Bunları yaparken sekiz psikolog ve veteriner cerrahtan oluşan bir ekiple çalışmışlar. Sonuç: Her bir duygunun tespit edilme olasılığındaki yüksek ortalama, yapay zeka modelinin tavuk seslerinden anlamlı kalıplar ve özellikler yakalamayı başardığını gösteriyor. Çalışma henüz hakem denetiminden geçmediği için kesin bir yorum yapmak mümkün değil ama olur da geçerse ilginç bir teknolojik gelişme bizi bekliyor. Cheok da buna istinaden New York Post’a verdiği demeçte, “Bu bilim açısından büyük bir sıçrama! Üstelik sadece başlangıç. Bu yapay zeka ve makine öğrenimi tekniklerini hayvanlara uyarlayabilmeyi umuyoruz. Hayvanların ne hissettiğini bilirsek onlar için çok daha iyi bir dünya yaratabiliriz” dedi.
Reddit de X’in yolundan gitmeye hazırlanıyor. Platform, kullanıcılarına internet puanı karşılığında gerçek para veren yeni programını duyurdu. Artık uygun bulunan kullanıcılar, Reddit altın ve karma puanlarını ayda bir kez paraya dönüştürebilecek. Şimdilik program ABD’de 18 yaş üstü ve Persona ile Stripe aracılığıyla hesaplarını doğrulatmış kullanıcılarla sınırlı. Açılan hesapların en az 30 gündür var olması gerekiyor. Ayrıca bir reddit kullanıcısının para kazanabilmesi için 30 gün içinde en az 10 altın kazanması gerekiyor. Bu sınıra ulaşamazlarsa bakiye sıfırlanıyor. Karma puanı 100 ila 4999 arasında olan kullanıcılar 1 altın puan karşılığında 0,90 dolar kazanacak. Karmanın 5000’den yüksek olması halinde altın puan başına 1 dolar kazanılabilecek. Belli ki Reddit, son dönemlerde API değişikliği nedeniyle yönetime karşı tavır alan kullanıcıları yeniden platforma çekmeye çalışıyor.
Tinder’da hiç eşleşmediğiniz birinden mesaj alırsanız bunun sistem aksaklığından falan kaynaklanmadığını belirtmek isteriz. Uygulama bu yılın başlarında kullanıcılara aylık 499 dolar gibi bir meblağ karşılığında eşleşmedikleri kişilere mesaj göndermesine olanak tanıyan yeni abonelik planını duyurdu. Şirketin yeni ‘Tinder Select’ hizmetinin en yüksek seviyesi olan yeni VIP abonelik hizmeti, önemli bir sorunu da beraberinde getiriyor: Bu özellik uygulamanın kullanıcı tabanının yalnızca yüzde birine sunulacak. Üstelik bu yeni özellik için uygun bulunanlar haftada sadece iki kez eşleşmedikleri kişilere mesaj gönderebilecek. Yakın ilişkiler kurmak için kullanılan bir uygulamanın parayı ön plana çıkararak uygulamanın özüne zarar vermesini görmek üzücü.