Sporcu yetiştiren dekandan Meclis’teki saldırıya destek: Alpay bunları uyarmıştı
Yargıtay 3. Ceza Dairesi Anayasa Mahkemesi'nin Can Atalay kararını uygulamayacağına ilişkin kararında uzun uzun Anayasanın 14. maddesini tartışıyor. Ama AYM'nin kararının esas dayanağı 14 değil 13. maddeydi, Yargıtay bu konuya hiç girmeden ret kararı vermiş.
Anayasa Mahkemesi’nin Türkiye İşçi Partisi’nden milletvekili seçilen Can Atalay’ın hemen serbest bırakılmasına ilişkin kararını Yargıtay’ın 3. Ceza Dairesi’nin oy birliğiyle reddetmesi Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir yargısal krize neden oldu.
Muhalefet partilerinin ‘Anayasal düzene darbe’ olarak nitelediği krizin temelinde iki konu yatıyor: 1. Anayasayı yorumlama yetkisinin kime ait olduğu tartışması; 2. Milletvekili dokunulmazlığına sınır getiren Anayasanın 14. maddesindeki cümlelerin nasıl yorumlanacağı.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi kararında (kararın tam metnine buradan ulaşabilirsiniz) üzerinde en çok durulan konu Anayasanın 14. maddesi.
Anayasanın milletvekili dokunulmazlığını belirleyen 83. maddesinde dokunulmazlığın kaldırılması için iki istisna getiriliyor. Birinci istisna, bir milletvekilinin ağır cezalık bir suçu işlerken suçüstü halde yakalanması. Bu istisnanın gündemdeki konuyla ilgisi yok. İkinci istisna ise Anayasada ‘…seçimden önce soruşturmasına başlanmış olmak kaydıyla Anayasanın 14 üncü maddesindeki durumlar’ şeklinde isimlendiriliyor.
Peki nedir bu ‘Anayasanın 14. maddesindeki durumlar’? Onun için dönüp 14. maddeye bakıyoruz. Madde aynen şöyle:
Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.
Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.
Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir.
Görüldüğü gibi aslında maddenin milletvekili dokunulmazlığıyla ilgisi dolaylı. Spesifik bir kanun veya suça gönderme yapmıyor ama ‘durumları’ sayıyor ve temelde Anayasada yazılı özgürlüklere sınır, çerçeve çiziyor. Zaten madde Anayasanın temel haklar ve özgürlüklerle ilgili bölümünde.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi uzun kararında Anayasal özgürlüklerin sınırının dışında kaldığını düşündüğü bu suç türlerine bakıyor ve gerek Terörle Mücadele Kanunu ve gerekse TCK’da yer alan terör suçlarını bu kapsamda görüyor. Hatta daire kararında TCK’nın bazı maddelerini de sayarak ‘Bu maddelerin Anayasanın 14. maddesindeki suçlar olduğuna kuşku yoktur’ bile diyor. Oysa madde bir suç saymıyor, sadece bir genel özgürlük çerçevesi sunuyor. Maddenin amacı bu.
Örneğin 14 Mayıs seçiminde TİP’ten milletvekili seçilen ama Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin hakkındaki yargılamayı durdurup dokunulmazlık vermeyi reddettiği Can Atalay o sırada TCK 312’den yargılanıyordu; Yargıtay 3. Ceza Dairesi Atalay hakkındaki mahkumiyeti kesinleştiren kararında da TCK’nın bu maddesini kullandı. Daire TCK 312’nin Anayasanın 14. maddesinde sözü edilen ‘durumlar’dan olduğundan kuşku duymuyor.
Yalnız, sadece Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin kararını okumak bu konuda yeterli değil elbette. Bir de 3. Daire’nin uymayı reddettiği Anayasa Mahkemesi kararı var. Bu kararın tam metnini de dilerseniz buradan okuyabilirsiniz.
Anayasa Mahkemesi de kararında 14. madde konusunu tartışıyor, ama bunu Yargıtay’ın 3. Ceza Dairesinden tamamen farklı bağlamda yapıyor. AYM maddenin ‘muğlak’ olduğunu söylüyor, maddede suç veya yasa adı sayılmamasına dikkat çekiyor ve Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin bu maddeyi kendi gönlüne göre yorumlayamayacağını söylüyor.
Çünkü AYM’ye göre ‘Seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı’ temel insan hakkı. Yargıtay’ın ilgili dairesi Anayasanın 14. maddesini kendine göre yorumlayarak bu temel insan hakkını (bu vakada Can Atalay için) sınırlıyor.
Oysa bir de Anayasanın 13. maddesi var. Bu madde aynen şöyle:
Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.
Anayasa Mahkemesi, bu maddede yazan ‘Ancak kanunla sınırlanabilir’ ifadesinden hareketle hiç kimsenin seçme seçilme, siyasi faaliyette bulunma hakkının Yargıtay ilgili dairesinin 14. maddeye getirdiği yorumla kısıtlanamayacağını, bu hakkın sadece yasayla kısıtlanabileceğini söylüyor.
Yani bir yerde Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ni ‘Kendini yasamanın yerine koyarak yasa çıkarmak’la suçlamış oluyor.
İlginçtir, Yargıtay 3. Ceza Dairesi de, kararının en sonlarında Anayasa Mahkemesi’ni kendi yetkilerini yasama organı ve yargının geri kalanı aleyhine genişletmekle suçluyor. Karardan bir paragraf aynen şöyle:
Anayasa Mahkemesi, bu şekilde yargısal aktivizim yaparak, “şeklen denetleyemediği Anayasa hükmünü uygulanamaz hale getirme, kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamı tüketilmeden bireysel başvuruları kabul etme, soruşturmalara müdahil olma, kovuşturmaları yapılamaz hale getirme” şeklinde Anayasa’ya aykırı olarak verdiği kararları ile görev ve yetkilerini, Anayasa ve kanunlardan üstün görmek suretiyle bir nevi Anayasa’yı uygulanamaz hale getirerek, kendisinin sorgulanmasına ve meşruiyetinin tartışılmasına yol açmıştır.
Yargıtay 3. Ceza Dairesinin oldukça uzun kararının sadece bir yerinde (10. sayfanın başında) Anayasanın 13. maddesine bir atıf var, ama o atıf da ‘özgürlükler ancak kanunla sınırlanır’ ilkesiyle değil, aynı maddede geçen ‘ölçülülük’ ilkesiyle ilgili.
Bunun dışında 3. Ceza Dairesi’nin kararının hiçbir yerinde 14. maddede dile getirilen kısıtlılıkların ancak ve ancak Anayasanın 13. maddesinde söylendiği gibi ‘kanunla’ getirilebileceğine dair bir cümle yok.
Oysa Anayasa Mahkemesi’nin kararı temelde bu durumun üzerine kurulu, üstelik AYM bu savı ilk kez Can Atalay vakasında dile getiriyor da değil. Yargıtay 3. Ceza Dairesi ile AYM’yi karşı karşıya getiren başka milletvekili dokunulmazlığı davalarında da Anayasa Mahkemesi Anayasanın 13. maddesini hatırlatarak karar almıştı, bu son kararında onları bir kez daha hatırlatıyor.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin uymamaya karar verdiği Anayasa Mahkemesi kararının temel dayanağını hiç tartışmamış olması, onun yerine kendi bildiğini yapmış olması çok ilginç.