Hollanda’nın başbakan adayı Yeşilgöz ‘daha az sığınmacı’ sözü verdi
Hollanda'daki erken seçimlerde sandıktan hiç beklenmeyen bir siyasetçi çıktı: Geert Wilders. Öyle ki Wilders bile zaferine şaşırdığını, "Hâlâ kolumu çimdikliyorum" sözleriyle gösterdi. İslam ve Erdoğan karşıtı açıklamalarıyla bilinen Wilders kimdir?
Hollanda’da yılların Başbakanı Mark Rutte’nin göçmen krizi sebebiyle istifa etmek zorunda kalmasının ardından ülke erken seçimlere sürüklendi. Seçimi yalnız Hollandalılar değil, Türkler de yakından takip etti. Çünkü adayların üçünün de öyle ya da böyle Türkiye ile bağlantısı vardı. Seçim öncesi anketlerde Mark Rutte’den parti liderliğini devralan Dersimli Dilan Yeşilgöz önde giderken, sonuç herkesi şaşırtacak şekilde geldi; Türkiye ve İslam karşıtı açıklamalarıyla Türkiye’de epey gündem olan aşırı sağcı Geert Wilders seçimlerden birinci çıktı. Öyle ki gösterdiği başarıya Wilders kendisi bile inanamadı, “Hâlâ kolumu çimdiklemem gerekiyor, o kadar çok sandalyemiz var ki, iki katına çıktık” diye tepki verdi. Peki kim bu Geert Wilders, anketlerde şans verilmezken son anda nasıl oldu da çıkış yapıp birinciliği göğüsledi ve politikaları neler? Beraber mercek altına alalım.
Dış görünüşüyle 17’nci yüzyıldan çıkmış gibi görünen Wilders 25 yıllık siyaset hayatında bir kez bile seçimi önde tamamlayamamıştı. Bunda aşırı söylemlerinin elbette etkisi vardı ama hafta sonu Arjantin’deki seçimlerde organ satışının yasal olması gerektiğini savunan, iklim krizinin komplo olduğuna inanan, ülkesindeki ekonomik krizi Arjantin pesosunu yürürlükten kaldırıp ABD dolarına geçerek ve merkez bankasını feshederek düzelteceğini düşünen ve Trump’ı kendine örnek alan aşırı sağcı Javier Milei’nin kazanmasından sonra aşırı söylemlerin sandıktan çıkışına artık şaşırmamak gerekiyor.
Wilders kendisini “aşırı sağcı liberal” olarak tanıtıyor. Ancak adının Fransa’nın aşırı sağcı liderlerinden Jean Louis Marie Le Pen ya da İtalya’da “Mussolini’yi desteklemeye devam eden faşistlerle” anılmasını istemiyor. İngiltere’de başbakan olduğu dönemlerde sendika hareketlerine darbe vuran, bu yüzden de “Demir Leydi” olarak anılan Margaret Thatcher’ı örnek aldığını söylüyor. Rol model aldığı isim ilginç, çünkü Wilders bu seçimi önde tamamladıysa bunda halkın Covid-19 pandemisinde ekonomik olarak epey sarsılmış olmasının etkisi var.
Hollanda’daki siyasi sistemin “yalnızca kendi kariyerini önemseyip halk iradesini hiçe sayan” bir grup elitten oluştuğunu savunan Wilders, çok partili koalisyon hükümeti sistemini de net ve etkili politika yürütmenin önünde engel olarak görüyor. Malum, dört dönem boyunca Hollanda’yı yönettiği için “beton” lakabını alan Rutte’yi görevinden eden de, koalisyon hükümeti içindeki bazı seslerin getirilen sert göçmen politikasına karşı çıkmasıydı.
Wilders ise göçmenlere karşı çok daha sert bir politika yürütmeyi planlıyor. Bunu da seçim kampanyası boyunca yıllardır sürdürdüğü İslam karşıtlığına bir süre ara vererek “Daha önemli sorunlarımız var, o da göçmen politikasını bir düzene sokmak” minvalindeki sözleriyle gösterdi. Wilders’a göre Hollanda halkı ancak haftada bir kez et yerken yer kalmadığı için yolcu gemilerinde barınan göçmenler bir eli yağda bir eli balda yaşıyor. Bu düzenin değişmesi gerektiğini savunan Wilders göçmenler için harcanan her bir kuruşun halka geri döneceği sözünü verdi.
Bu arada unutmamak gerekiyor: Wilders 2014 yılında bir seçim mitinginde kendisini dinlemeye gelen kalabalığa “Daha çok mu yoksa daha az mı Faslı görmek istediklerini” sormuş, destekçilerinden “Daha az!” yanıtı alınca “Bunu da biz halledeceğiz” demişti. Bunun üzerine Faslılara ayrımcılık yaptığı gerekçesiyle hakkında dava açılan ve 2021 yılında yüksek mahkeme tarafından mahkumiyeti onanan Wilders kendisine yönelik “cadı avı” yürütüldüğünü, “bozuk hukuk sisteminin kurbanı” olduğunu iddia etmişti.
Wilders’ın en meşhur laflarından biri “Müslümanlardan değil İslam’dan nefret ediyorum” olsa gerek. Aşırı sağcı lider ‘ılımlı İslam’ diye bir şey olabileceğini düşünmüyor. Wilders “Kuran’ın sadece bir kısmına inanan Müslümanların aslında mürtet olduğu Kuran’da da yazıyor” demiş, “Müslümanların Hollanda’da kalmak istiyorlarsa Kuran’ın yarısını yırtıp atmaları gerektiğini” söylemişti. Dahası “Kuran’ın korkunç şeyler içerdiğini” ve “Hz. Muhammed’in günümüzde yaşasa terörist olarak tutuklanacağını” iddia etmişti. Wilders Kuran’ın tıpkı Adolf Hitler’in “Kavgam” kitabı gibi yasaklanması gereken kitaplardan olduğunu söylemişti. Bu sözlerinden sonra dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlardan büyük tepki görmüş, hatta ölüm tehdidi almıştı.
Wilders Eylül 2009’da da Hollanda’daki Müslüman kadınların başörtüsü takabilmek için 1000 euro verip izin belgesi satın almasını önermişti. Toplanan paranın kadınların özgürleşmesi için yürütülecek faydalı projelerde kullanılabileceğini söylemişti. Wilders Arap dünyasına çok uzak bir isim de sayılmaz. Pek çok ülkeyi gezmiş, Alman gazetesi Der Spiegel’e göre gittiği yerlere “şiirler döşenmiş” ve “Buraların kaosla kaynaması utanç verici” demiş biri.
Wilders deyince akla gelen en büyük tartışma herhalde yapımcılığını üstlendiği “Fitne” filmiyle ilgili olsa gerek. 2008 yapımı filmde çıplak bir kadının üzerinde Kuran ayetleri vardı ve genel olarak İslam’ı kötü gösteriyordu. Ürdün film “nefreti körüklediği” gerekçesiyle Wilders hakkında dava açmış, filmini tanıtmak için İngiltere’ye gelmeyi planladığında engellenmişti: İngiltere İçişleri Bakanlığı Wilders’e “düşünceleri toplumdaki uyumu ve dolayısıyla kamu güvenliğini tehdit ettiği için” ülkeye giriş izin verilmeyeceğini belirten bir mektup göndermişti.
Wilders gençliğinde iki yıl İsrail’de yaşamış ve son 25 yılda 40 kez İsrail’i ziyaret etmiş. “Ortadoğu’da Suriye’den Mısır’a, Tunus’tan Türkiye’ye, Kıbrıs’tan İran’a pek çok ilginç yeri ziyaret ettim. Ama hiçbirinde Ben Gurion Havaalanı’na indiğim zamanki dayanışma ruhunu hissetmedim” diyor.
Aşırı sağcı liderin en çok ses getiren adımlarından biri de 2010’daki genel seçimlerde Ürdün’ün adının “Filistin” olarak değiştirilmesini istemiş olması. Wilders “Ürdün Filistin’dir. Ortadoğu’da çatışmayı sona erdirmenin yolu Ürdün’ün ismini Filistin’e değiştirmek ve Filistinlilere alternatif vatan sunmak” deyip kendi İsrail-Filistin çözümünü böyle sunmuştu. Ayrıca İsrail’in Hollanda’da özel statüsü olması gerektiğini savunmuş, gerekçe olarak da İsrail’in “Kudüs için savaşmasını” gerekçe göstermişti. Dolayısıyla şu anki Gazze savaşında Wilders’ın İsrail’i desteklemesi kimseyi şaşırtmamalı.
İsrail sevgisi böyleyken Ukrayna’ya karşı tutumu biraz farklı. Wilders Hollanda’nın kendini korumak için silaha ihtiyacı olduğunu söylüyor, Ukrayna’ya daha fazla silah tedarik edilmesine karşı olduğunu vurguluyor.
Wilders’ın Türkiye ile ilişkileri de epey eskiye dayanıyor ancak bu ilişkiler pek olumlu sayılmaz. “Yeri Avrupa değil. Üyelik müzakereleri derhal durdurulsun” diyerek Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliğine karşı çıkan Wilders önceki partisiyle ters düşmüş, istifa etmek zorunda kalmıştı. 2017 yılında dönemin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu anayasa değişikliği referandumu için Rotterdam’da konuşma yapmak istemiş, bu konuşma belediye yönetimi tarafından engellenmişti. Wilders da Çavuşoğlu’nun konuşma isteğine karşı çıkarak Türkiye’nin Lahey Büyükelçiliği binasının önünde Türkçe ve Hollandaca “Uzak dur! Bu bizim ülkemiz” yazılı pankart açmıştı. Daha sonra da “Türkiye’de 16 Nisan’da yapılacak anayasa değişikliği referandumuyla diktatör Erdoğan’ın yetkileri daha da artacak. Biz Türk dikta rejiminin Hollanda’da propaganda yapmasını istemiyoruz” açıklaması yapmıştı.
2020 yılında Wilders Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kafasının üzerinde el bombası tutarken tasvir edildiği bir karikatür paylaşmış, Erdoğan bunun üzerine Wilders hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Wilders’ın suç duyurusuna tepkisi ise “Türkler Erdoğan’a terörist dediğim için kızgın. Gerçek bazen tatsızdır, ama bu onu daha az doğru yapmaz” olmuştu. Dönemin Başbakanı Mark Rutte ise Erdoğan’ın suç duyurusunun “kabul edilemez” olduğunu söyleyerek eleştirmişti.
De Turken zijn boos omdat ik Erdogan een terrorist noemde.
De waarheid is soms onaangenaam, maar daardoor niet minder waar. https://t.co/EmydSizv3C— Geert Wilders (@geertwilderspvv) October 25, 2020
Wilders Türkiye’deki 2023 seçimleri öncesinde sosyal medyada yaptığı paylaşımlarla da öne çıkmıştı. Mayısta, hatırlarsanız burada da haber yapmıştık, Türkiye’deki seçimlerden sonra üzerinde Türk bayrağı olan batan bir tekne fotoğrafı paylaşmış, “Güle güle Türkiye” diye yazmıştı. Daha sonra hızını alamayarak “Hollanda’da Erdoğan’a oy veren tüm Türklerin artık çantalarını toplayıp Türkiye’ye taşınmasını diliyorum. Güle güle!” demiş, bunları haberleştiren Türk medyası haberlerini retweetleyerek söylemi tekrarlamıştı.
Bye bye Turkey.#Erdogan #Turkey #Turkeyelection2023 #islamofascism pic.twitter.com/XcHnnMP2wS
— Geert Wilders (@geertwilderspvv) May 28, 2023
Wilders’ın çıkışları bununla da bitmemişti. Söyleminin tutarlı olduğunu anlatmak için “Türkiye’den çok tepki alıyoruz. İnsanlar Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olarak kalmasından dolayı umutsuz ve hayal kırıklığına uğramış durumda. Hollanda dahil olmak üzere yurtdışındaki Türklerin orada yaşamadıkları halde Erdoğan’a verdikleri oylarla Türkiye’nin geleceğine karar vermesine öfkeleniyorlar. Haklılar!” demişti.
Evet, Wilders seçimi önde tamamladı ancak Hollanda parlamentosunda 150 sandalye var ve Geert Wilders 37 sandalye alarak çoğunluğu sağlayamadı. Dolayısıyla koalisyon hükümeti kurulacak. Ancak Dilan Yeşilgöz seçim öncesi Wilders ile koalisyon kurmayacağını söylemişti. Öteki iki partinin lideri de Wilders ile hükümet kurmayı düşünmediğini açıkça belirtmişti. Aşırı sağcı lider bu yüzden diğer sağcı liderlere seslenerek “Gölgenizi aşın, birlikte çalışalım” mesajı verdi. Anlaşılacağı gibi Wilders’ın o parti liderlerini kendisiyle çalışmaya ikna etmesi gerekiyor.