Mourinho’nun ‘laptop’ protestosu dünya basınında
Sezonun en rahat deplasman galibiyetini aldı Fenerbahçe. Maçın ilk 15 dakikası derbiye benziyordu. Kalanı başka bir şeydi. Tek taraflı bir derbi izledik. Bir tarafın sadece gücü değil, klası da diğerine diğerine düş geçirmeye yetmedi.
Hayır, derbi aynı şehrin iki takımı arasında oynanan maç değildir. O iki takım sahaya çıktığında bambaşka bir enerji ortaya çıkıyorsa, lig ortalamasının çok üstünde bir tempo varsa ve seyir zevki normallerin üzerinde seyrediyorsa, en önemlisi de ligdeki yeri ne olursa olsun başa baş bir mücadele ortaya konuyorsa işte ona derbi denir.
Bu tanımın bu ülkedeki en iyi karşılığıdır Beşiktaş-Fenerbahçe derbisi. Son 20 maçın gol ortalaması 3’ün üzerinde. Her maç sıralamaya bakılmaksızın unutulmazlar arasına girebiliyor. Bu maç özel bir döneme denk geldi üstelik. Yeni başkanı selamlama motivasyonu, tribünlerin takıma sahip çıkması derken maç biletleri 30 saniyede tükendi. Beşiktaş da kafayı kaldırmış gibiydi. Ama tüm bunlar kâğıt üzerinde kaldı, gerçeklik bambaşka aktı.
O kadar üstündü ki Fenerbahçe, sahada güç farkından ziyade bir sınıf farkı var gibiydi. Uzun yıllardır hiç olmadığı kadar tek yönlü bir derbi izledik. Ayrı dünyaların iki takımı oynuyordu. Evet, gene bol gol, bol aksiyon oldu. Fakat gemi o kadar tek tarafa yatmıştı ki, maçın varacağı nokta da çok çabuk belirginleşti. Eminim, hiçbir Fenerbahçe taraftarı skor 1-1 olduğunda çok büyük kaygı duymuyordu.
Durumun eşitsizliğini anlatmak için rakamları kullanalım. Neticede istatistik tablosu yazının gücünden daha ikna edici. 21 şut attı Sarı-Lacivertliler. Rakip ceza sahasında 42 kez topla buluştular. Hatta bunların 32’sini sadece ikinci 45 dakikaya sığdırdılar. Kalelerinde ise tek bir isabetli şut gördüler, ki o da penaltı ve o penaltıyı da Fenerbahçe yarattı! Siyah-Beyazlıların yıldızı şüphesiz Mert’ti.
Tüm bunlara bakınca bu maçı Beşiktaş üzerinden görmenin alemi yok. Tel tel döküldüler. Muhtemelen her bir oyuncunun kariyerlerinin en kötü performanslarından biriydi. O yüzden kim yek diğerinden daha kötüydüye girmeyelim. Rıza Hoca’nın böyle maçları alıp alamayacağına da girmeyelim. En iyisi kazanana bakalım.
Beckham belgeselini izleyince daha iyi anlıyorsunuz. Gary Neville, Manchester United gibi bir devin belki de en zeki oyuncusuymuş. Sağ bekten oyun kurmakla ünlü olması boşa değil. O kadar dinamik ve akıllıydı ki herkesi şahlandırıyordu. İşte o Neville havasını veriyor Ferdi. Bence sahanın yıldızıydı. Hem kesici, hem patlayıcı, hem de pasör! Daha ne olsun.
Konuk ekip için garip ve farklı olan şuydu bir de. Belki de ilk kez takımın en iyi ilk üç oyuncusundan biri Fred değildi. Szymanski de en üst seviye performansını vermedi. İrfan Can bitiricilik açısından kötü bir günündeydi. Tadiç’in daha iyi olduğu maçlar gördük. Buna rağmen tahterevallinin bir kolu o kadar ağır basıyordu ki, bunlar görülmedi. Stoper ikilisinin uyumsuzluğu bile batmadı göze. Yani en parlaklar parlamadan kazandılar.
Çok eleştirdik, bu kez övelim. Görünen o ki İsmail Kartal ödevini iyi yapmış. Beşiktaş’ın önde basan bloğunun ardına attığı her top tehlike yarattı. Dzeko orta sahaya yaklaşıp birçok kez kanatları içeri kaçırdı ve İrfan iki kez kaleciyle karşı karşıya kaldı. Bunu iyi çalışmış gibiydiler. Gerçi Beşiktaş o kadar dağınıktı ki, bunun ne kadarı çalışma ne kadarı seviye farkı onu da pek anlayamadık.
Şimdi kritik bir viraja giriyor Fenerbahçe. Deplasmanda uzun yıllar sonra ilk kez Beşiktaş’ı yenerek birkaç hafta önceki sarsıntıyı atlatmış oldu, evet. Ama bu sezonun kantarına aralık sonunda çıkılacak. Şampiyonluk ufku da, Avrupa ufku da orada belli olacak.