Bir ‘ister inan ister inanma’ haberi: Bakan ‘Günlük 1500 TL’ye işçi bulamıyorlar’ dedi
Bugün 1 Mayıs İşçi Bayramı... Sinemamız 60'lardan beri işçinin, emekçinin dünyasını fırsat buldukça anlatıp durdu. Bu uğurda sinemacılar büyük bedeller ödedi. Ama 2000'lerden sonra ne olduysa oldu sinemacılar bu dünyaya artık yüz vermiyor. 1 Mayıs vesilesiyle soralım: Sinemamız emekçileri unuttu mu?
Charlie Chaplin’in namı diğer Şarlo’nun, 1 Mayıs’a katıldığını izlediğimiz ‘Modern Zamanlar’ filmi gösterime girdiğinde yıl 1936’dır. Tüm dünya bu filmi izlerken aynı yıl Türkiye’de yürürlüğü giren İş Kanunu ile işçilerin greve gitme hakları kanun zoruyla ellerinden alınır ve yasaklanır. Uzun yıllar da yasaklı kalır. Bunun için bizden bir karakterin bir filmde 1 Mayıs’a katıldığını izlemek için uzun yıllar beklemek gerekir. Neyse ki sinemacılar o kadar beklemedi 1 Mayıs törenlerine katılmak için, Tarık Akan’lar, Cüneyt Arkın’lar, Kadir İnanır’lar, Fatma Girik’ler, Türkan Şoray’lar ve daha niceleri özellikle 70’li yıllarda kortejlerde boy gösteren oyunculardı.
1973 yapımı Ertem Eğilmez’in yönettiği ‘Oh Olsun’ filminde Tarık Akan, Halit Akçatepe, Kemal Sunal grev sözcüleri olarak karşımıza çıkar. Adile Naşit, fabrikatör olan kocası Fehmi Haznedar’a (Hulusi Kentmen) “Alemler Ay’a gidiyor bey. İşçiler greve gitmiş de ne olmuş. Acaba ne dertleri var diye sordun mu hiç” diyerek tarihi bir ayar verir anlayanlara.
Atıf Yılmaz 1978’de bir çılgınlık yapıp Kemal Sunal’ın başrol oynadığı ‘Köşeyi Dönen Adam’ filminde karakterini 1 Mayıs kortejine sokar, ‘Modern Zamanlar’daki Şarlo’ya gönderme yapmayı ihmal etmeyerek. Müjdat Gezen’in ‘Eşeğin Karnındaki Elmas’ kitabının uyarlamasıdır film. Lakin bu sahneler itinayla sansürlenir ve yıllar sonra ortaya çıkar. Bu tarihi sahne ancak restorasyonu yapıldıktan sonra eklenecektir filmin sonuna.
Yeşilçam’ın zenginleri, sermayedarları pek sevdiği söylenemez. Elindeki zenginliği paylaşmayı bilen zenginlere karşı daha toleranslıdır belki ama hele hele ekonomik gücüyle her şeyi yapacağını düşünen sermayedarlara karşı serttir sinemamız. 1975 yapımı Ergin Orbey’in yönettiği ‘Bizim Aile’ filminde Yaşar Usta’nın kendisini kovan patrona karşı tarihi tiradı da bunun en net göstergesidir.
Öyle ya da böyle nihayetinde emekçi olduklarının farkındadır sinemacılarımız. Bunun için genelde emekten yana tavır alır emek-sermaye çelişkisinde. Patronlar yerine işçilerin dertleriyle hemhal olmayı tercih ederler ve bu tavırları nedeniyle de bir sürü bedel öderler.
Ertem Göreç’in 1964’te çektiği ‘Karanlıkta Uyananlar’ ve pazar günü yaşamını yitiren Duygu Sağıroğlu’nun 1965 yapımı ‘Bitmeyen Yol’ ilk işçi filmleridir. Ama sistem önlemini alır ve filmlerin başına gelmedik kalmaz. Mesela ‘Bitmeyen Yol’ çekildikten ancak iki yıl sonra gösterime girer. Bu gözdağına rağmen sinemacılar fırsat buldukça işçiden yana tavır koymaya devam ederler. ‘Oh Olsun’, ‘Bizim Aile’, ‘Köşeyi Dönen Adam’ gibi aile filmlerinde bile bir punduna getirip emekçinin dertleri anlatılır.
Ki direkt işçilerin dünyasından meseleye bakan filmlerimiz de vardır. Yılmaz Güney’in ‘Umut’, Lütfi Akad’ın ‘Diyet’, Bilge Olgaç’ın ‘Bir Gün Mutlaka’, ‘Yavuz Özkan’ın ‘Maden’, Erden Kıral’ın ‘Bereketli Topraklar Üzerine’, Zeki Ökten’in ‘Düşman’, Şerif Gören’in ‘Endişe’, Cüneyt Arkın’ın ‘Vatandaş Rıza’ 1960’lardan 80’lere uzanan dönemde emekçilerin hikayelerini öne çıkaran filmlerdir. Ve hemen hemen her film, bir şekilde sistemin sansür dayatmasıyla uğraşmak zorunda kalır.
12 Eylül sonrasında sinemacıların işi daha zorlaşsa da Ali Özgentürk’ün ‘At’ (1981), Erdoğan Tokatlı’nın ‘Fidan’ (1984), Muammer Özer’in ‘Bir Avuç Cennet’ (1985), Atıf Yılmaz’ın ‘Bir Yudum Sevgi’ (1984), Zeki Ökten’in ‘Yoksul’, Muzaffer Hiçdurmaz’ın ‘Çark’ (1987), Zeki Ökten’in ‘Düttürü Dünya’ (1987), Faik Ahmet Akıncı’nın ‘Ekmek’ (1997), Ömer Vargı’nın ‘İnşaat’ (2003), Erden Kıral’ın ‘Yük’ (2012), Erdem Tepegöz’ün ‘Zerre’ (2013), Ahu Öztürk’ün ‘Toz Bezi’ (2015), Fikret Reyhan’ın ‘Sarı Sıcak’ (2017), sinemamızda emekçileri konu eden filmler olarak öne çıkar.
Ama dikkatli gözler fark etmiştir. 12 Eylül’ün hemen sonrasında bile yoksullun dünyasına, emekçinin dertlerine daha fazla ilgi gösteren sinemamız nedense 2000’lerden sonra sanki işçinin, yoksulun dünyasını karşı ilgisini yitirmiş gibidir. 2000’ler sonrasında bir elin parmağını geçmez işçi ve emekçi filmleri. Tabii bu da akla ne oldu sinemamız emekçileri unuttu mu sorusunu gündeme getiriyor.
Yavuz Turgul’un son filmi ‘Yol Ayrımı’nda da anlatıldığı gibi, artık bir iş insanının bile kendi sırça köşkünden çıkıp gerçekte nasıl bir dünyada yaşadığımızı anladığı, tüm sınıfsal imtiyazlarından vazgeçtiği ve yanında çalışan işçisine artık hak verdiği bir dünyada, sinemamız neden emekçilerin dünyasına bu kadar uzak duruyor? 1 Mayıs vesilesiyle bunu tartışmayalım mı?
15 Kasım 2024 - Savulun Roma’nın kaderini değiştirecek adam arenaya çıkıyor
8 Kasım 2024 - Ara tatilin sürprizi: Robot da olsa insan insandır!
5 Kasım 2024 - Trump mı kazanacak yoksa Harris mi? Sinemacılar sonuçları açıklıyor!
4 Kasım 2024 - ‘Yandaki Oda’ Oscar’da karşınıza çıkarsa şaşırmayın!