Demirtaş’tan Kürt sorunu mesajı: Barışın muhatapları Öcalan ve Erdoğan
Kahramanmaraş depremlerinden bu yana üçüncü ayı doldurmamıza bir gün kaldı. Yaşanan facia, The Guardian'da AKP'nin iktidara geldiği günden bu yana uyguladığı politikalar çerçevesinde ele alındı.
İngiliz gazetesi The Guardian, Justus Links mahlaslı bir kişinin ‘Erdoğan’ın depremi: Yıllardır süregelen kötü yönetim faciayı nasıl daha kötü hale getirdi’ başlıklı yazısına sitesinde yer verdi. Yazıda afet döneminde yaşanan öğrenci yurtlarının boşaltılması, sosyal medyaya erişimin kısıtlanması, Ahbap’ın hedef gösterilmesi gibi olumsuzluklardan bahsedildi. Yazıda öne çıkan ifadeler ise şöyle:
Kahramanmaraş’ta meydana gelen çifte depremlerde hayatını kaybedenlerin sayısı 55 bine yaklaşıyor. Bu ölü sayısı, 2016’daki başarısız darbe girişiminde hayatını kaybedenlerden 100 kat fazla. Türk hükümeti ile terör örgütü PKK arasında 40 yıldır süren mücadelede ölenlerin sayısını da aşmış durumda. Ne yazık ki bu felaketin ‘emsalsiz’ olduğu söylenemez.
Türkiye’de yavaş şiddet yavaş değildir. Son 10 yılda Türkiye’de yaşayan herkes, bazıları kısmen ‘doğal’, bazıları ise tamamen insan kaynaklı felaketler silsilesine şahit olmuştur. Yangınlar, seller, tren kazaları, terör saldırıları ve çöken madenler gerçek bir kötü niyet olmasa bile ihmalin yol açtığı bir dizi katliam olarak kamuoyunun dikkatini çekti. Devletin buna tepkisi ise olağanüstü hal yetkilerini artırarak eleştirel bakışı bastırmak ve kurbanları cezalandırmak oldu.
Ülkenin afet yardım kurumu AFAD, fonların Diyanet İşleri Bakanlığı’na aktarılması nedeniyle son yıllarda bütçeden aldığı pay azalan birkaç devlet kurumundan biri. Hükümet, 2022’den 2023’e kadar AFAD’ın bütçesini üçte bir oranında azaltarak 12,1 milyar liradan 8 milyar liraya düşürürken, Diyanet’inkini yüzde 56 oranında artırarak neredeyse 36 milyar liraya çıkardı. Bu miktar, Dışişleri ve Kültür Bakanlıklarının aldığı toplam bütçe miktarından bile daha fazla.
Sayıştay, AFAD’ın 2021 yılı için 10,8 milyon liralık bütçesinin 7.7 milyon lirasını ‘sermaye transferi’ için harcadığını bildirdi. AFAD, milletvekillerinin sorularına verdiği yanıtta parayı devletin Toplu Konut İdaresi’ne aktardığını iddia etti.
AFAD’ın afet müdahale genel müdürlüğünü yapan İsmail Palakoğlu, 2018 yılında bu göreve atanmadan önce afet yardımı konusunda hiçbir deneyimi ya da kariyeri olmayan bir ilahiyatçıydı. Kurumun liyakate göre değil de iktidara yakınlığa göre seçilen kişilerle doldurulması dikkatlerden kaçmadı.
Hükümetin tutumuna rağmen Türk halkı mağdurlara yardım etmek için kahramanca bir gayret sergiledi. Malzeme bağışında bulunduğum bir üniversitenin öğrenci konseyi binası, yardım çalışmalarının başlamasından birkaç saat sonra tavana kadar kutularla doldu ve birçok öğrenci tam zamanlı gönüllü olmak için eğitimlerini bir kenara bıraktı. Yerel yönetimler ile otel yönetimlerinin girişimi sayesinde Ege ve Akdeniz kıyılarındaki turizm merkezlerinde bulunan 200’den fazla otel, depremden sonraki bir gün içinde depremzedeleri ücretsiz olarak kabul etmeye gönüllü oldu.
Hayatta kalanları enkaz altından çıkarmak için binlerce madenci gönüllü olarak hayatlarını riske attı ve becerilerini sergiledi. Madenciler bu tür felaketlere yabancı değil. AKP’nin 2002’de iktidara gelmesinin ardından uluslararası iş basınının takdirini kazanan neoliberal programının bir parçası olarak madenler de dahil olmak üzere devlete ait işletmeler hızla satıldı. Özelleştirmeden sonra ülkedeki madenlerde halihazırda vahim bir sorun olan ‘iş kazaları’ çok daha kötü bir hal aldı.
1999 yılındaki büyük deprem 17 bin kişinin ölümüne yol açtı. O zamandan beri devlet, binaların depreme dayanıklı olmasını sağlamak için malzeme ve mühendislik için daha yüksek standartlar belirleyerek daha katı bina yönetmelikleri uygulamaya başladı. Ancak bunları sistematik olarak uygulamada başarısız oldu. İnşaatçıların, standartların altındaki inşaatları onaylaya özel denetimciler çalıştırmasına izin verildi, Erdoğan bizzat para cezası karşılığında kayıtsız binaları yasallaştıran çok sayıda ‘af’ çıkardı.
Resmi kaynaklara göre depremler sebebiyle Türkiye’de 50 bin 783 ölü ve 122 binden fazla yaralı var. AFAD daha iyi finanse edilseydi ya da alternatif kurtarma çalışmaları devlet tarafından engellenmeseydi, Türkiye’deki ölülerin kaçı hayatta olacaktı? İnşaat sektörü bina yönetmeliklerine uymak zorunda olsaydı, depremin yarattığı manzara şimdi nasıl görünecekti?
Türkiye’nin şehir planlamasına zarar verecek şekilde, mimarlar da AKP’nin uzun zamandır meslek örgütlerine karşı sürdürdüğü savaşın hedefinde. 2013 yılına kadar mimarlar bürosu yeni inşaatları denetleme hakkına sahipti ve yeni projeler bazen mahkemeler tarafından yıllarca ertelenebiliyordu. Hükümet, Gezi olaylarının ardından bu hakkı iptal etti.
AKP’nin ilerleyişini iki aşamalı bir özelleştirme süreci olarak okumak mümkün. AKP hükümeti ilk iki döneminde Türkiye’nin devlet varlıklarının büyük bir bölümünü özelleştirdi. O zamandan bu yana da devlet tek bir adamın ve yakınlarının özel mülkü haline geldi. İlk aşama Batılı kuruluşlar tarafından takdir edilirken, şimdi Thatcher’dansa Putin’e benzeyen ikinci aşama karşısında dehşete düşmüş haldeler.
Erdoğan 14 Mayıs’ta seçmenlerin karşısına çıkmaya hazırlanıyor. Rakipleri ise zorlu bir mücadeleyle karşı karşıya. İktidar partisinin medyanın yüzde 90’ından fazlasına el koyması, birçok gazeteciyi hapse ya da sürgüne zorlaması ve medya şirketlerine mahkeme kararıyla el koyup yandaş iş insanlarına devretmesi de yardımcı olmuyor. Geriye kalan ise dış güçler hikayeleri anlatan, geçmişte laikçiliğin hakim olduğu dönemlere karşı intikamcı bir tavırla yaklaşan ve muhalefetin içindeki bölünmeleri şiddetlendirebilecek konulara vurgu yapan bir medya.
Yazının tamamını buradan okuyabilirsiniz.