Efeler yoluna kayıpsız devam etti
Milli Takım zorlandı, Galler'in ilk yarının sonuyla beraber yaptığı ikramlar ilk aşamada değerlendirilemedi ancak Umut Nayir'in açtığı kilit ve Arda Güler'in enfes golüyle Türkiye liderliğini sürdürdü.
Önceki gece ‘UEFA Uluslar Ligi’ finali oynandı ve normal süresi ve dahi uzatmaları golsüz biten mücadelenin bir tarafında Hırvatistan vardı. Yani Türkiye’nin de yer aldığı ‘Euro 2024’ Elemeleri D Grubu’nun açık ara favorisi olarak gösterilen takım… Hoş, final randevusunda İspanya’ya penaltılarla kaybettiler ama futbolla az buçuk ilgilenen herkesin bildiği gibi onlar Kıta Avrupa’sının en iyi ekiplerinden biri… Hal böyle olunca, ‘İlk iki sıra’yı alanların önümüzdeki yaz Almanya’da düzenlenecek organizasyona katılacağı gerçeği doğrultusunda Hırvatların ardından ikinci basamakta yer almak öncelikli hedef. Türkiye de dün geceye kadar oynadığı üç maçın hatırlattığı manzara itibariyle gruptaki ekiplerden Ermenistan ve Letonya’yı geçebilecek kalibrede; tek engel Galler gözüküyor.
Letonya karşısındaki 11’den iki değişiklik…
Samsun Yeni 19 Mayıs Stadı’ndaki dördüncü maça bu gerçek ışığında çıktı Kırmızı-Beyazlılar. Teknik patron Stefan Kuntz, geçen cuma gecesi Riga’da, 90+5’te İrfan Can’ın kafa golüyle 3-2 kazanılan Letonya maçının ‘İlk 11’den iki hamlelik rötuşa gitmiş; Arda Güler ve Umut Nayir’i kulübede yanına oturtmuş, yerlerine de Salih Özcan’la Barış Alper Yılmaz’ı sahaya sürmüştü. Maç başlayıp oyun giderek ısındığında bu tercihlerden birinin en azından kâğıt üzerindeki beklentiye cevap vermediği görüldü. Barış Alper sezon içinde Galatasaray performansından da gördüğümüz üzere boş alanda güçlü fiziği ve dağıtıcı özelliğiyle verimli oluyor. Kanatlar onun için daha uygun adres. İlk yarıda Gal savunmasının kalabalık hali ve çakılı düzeni içinde kayboldu, işlevsizleşti. Üstüne üstlük Kerem Aktürkoğlu’nun savruk stili ve her topa vurma isteği de baskın gelince, Türkiye ne rakip kilidi açabildi ne de karşı kalede çok ciddi bir tehlike yaratabildi. Tabii ki 9’uncu dakikada Zeki’nin sağdan ortasında kendi ağlarını gören Mepham’ın vuruşunu saymazsak. Ki bu vuruş da ofsayda takıldı ve kısa süreli bir boşa sevinç yaşadık.
9. dakikada bulduğumuz gol VAR kontrolü sonrası iptal edildi… 😞 pic.twitter.com/6g5e6WmuPp
— TRT Spor (@trtspor) June 19, 2023
‘Serie A görmüş’ten manasız bir faul
Sağ olsun Galler kanadının bize gösterdiği kolaylık sadece bu pozisyonda değildi, 41’de bu kez Morrell sahne aldı ve Ferdi’nin baldırına vurduğu sert darbeyle kırmızı görerek takımını 10 kişi bıraktı. Altısı uzatma olmak üzere ilk yarının bitimindeki toplam 10 dakika, bize ikinci yarının nasıl geçeceğine dair bir prova sunuyordu adeta: Türkiye rakibini boğdukça boğacak, ‘Ada temsilcisi’ ise bu baskıya direnebileceği ölçüde bir puana, belki de şansa bulacağı gol ya da gollerle de üç puana uzanacaktı. Kuntz ikinci devreye doğru bir hamleyle başladı; kendine oynayan Kerem’i dışarı aldı, forvet hattına Umut Nayir’i monte etti, Barış Alper’i de önce sol, sonra da sağ kanatta kullandı. Lakin ikinci yarının başında tehlike yaratan taraf Galler’di; Merih Demiral’ın gereksizce yaptığı ve sarı kart gördüğü pozisyonda kazanılan serbest atışı Wilson kullandı ve topu Mert Günok zorlukla çıkardı. Bu atışa neden olan faul dolayısıyla Hakan Çalhanoğlu vücut diliyle Merih’e “Ne gerek vardı?” diyordu, naçizane ben de “Futbolda savunmanın kitabını yazmış bir coğrafyada, Juventus ve Atalanta gibi takımlarda forma giyen bir oyuncu böylesi basit defansif müdahalelerde bulunur, doğrusu anlayamıyorum” diyorum!
❌Mert Günok, Harry Wilson’ın frikiğini mükemmel çıkarttı. pic.twitter.com/kakBfVAqcb
— TRT Spor (@trtspor) June 19, 2023
‘Umut’lar bu kez yeşerdi
Bize olan desteğini yükselten ve “Kendi kalemize attık, ofsayttan sayılmadı; 10 kişi kaldık, yine atamadınız; başka ne yapalım” dercesine hareket eden Gal cephesi, 64’de bu kez de Ramsey’nin eli vasıtasıyla bir de penaltı ikramında bulundu. Topun başına geçen Hakan Çalhanoğlu, meşin yuvarlağı ağlar yerine kaleci Ward’un elleriyle buluşturunca bir ikramı daha değerlendirememiş olduk. Tek kale oynuyor ama bir türlü aradığımız numaraya ulaşamıyorduk! 69’da Ferdi’nin sağdan sert orta-şut karışımında Ward’un çeldiği top Umut Nayir’in önüne düştü, Süper Lig’de biten sezonun en verimli isimlerinden olan forvetimiz ağları bulmayı bildi ama bu kez de vuruş öncesi meşin yuvarlağın eline çarptığı anlaşıldı ve bir kez daha boşa gitmiş bir gol sevinci yaşamış olduk. Nihayetinde 72’de ‘resmi’ ve iptali olamayacak sayımıza kavuştuk. Letonya karşısındaki son dakika ortası İrfan Can tarafından değerlendiren Barış Alper, yine sağdan şansını denedi, yolladığı topa iyi yükselen Umut Nayir, bir önceki maçtaki performansının aksine bu kez umutları yeşertti ve skoru 1-0’a taşıdı.
Galler’in gardı düşmüştü artık. Üstelik Türkiye kanadında 61’de oyuna dahil olan Arda Güler, teknik ayak sayısını arttırmış, takati giderek düşen rakibin dermansızlığında ince pasları ve arkadaşlarını daha fazla pozisyona sokan stiliyle ön plana çıkmıştı. 80’de önünün açık olduğu bir anda, ceza sahası dışında kavisli bir vuruş yaptı, top kaleci Ward’un bakışları eşliğinde ağlarla buluştu. Bu gol aynı zamanda maçın skorunu belirliyordu: 2-0.
Almanya yolu kısaldı
Hırvatistan ‘UEFA Uluslar Ligi’ mesaisindeki iki karşılaşma (yarı final Hollanda, final İspanya) nedeniyle gruptaki randevularını pas geçti. Bu süreçte de Türkiye Galler’in önce evinde Ermenistan’a 4-2, sonra sahasında da kendilerine 2-0 mağlup olması sonucu hem maç fazlasıyla liderlik koltuğuna oturdu hem de en önemli rakibinin beş puan önünde yer almayı bildi. Bu açıdan dünkü maçın skoru Almanya vizesi için çok önemliydi ve en zor viraj aşıldı gibi. Evde oynanacak Ermenistan ve Letonya maçlarından gelecek altı puana ek olarak Galler deplasmanında alınacak bir beraberlik Ay-Yıldızlı takımın önümüzdeki yazı televizyon karşısında değil, en azından üç maçlık bir serüven adına sahada geçireceğine ilişkin durumu netleştirecek. Hırvatistan’da oynayacağımız maçta velev ki alınacak bir beraberlik Türkiye’yi ‘Grup birinciliği’ne bile taşıyabilir.
Kuntz’a yapılan haksızlıklara rağmen…
Bütün bunlar olası hesaplar tabii ki. O klişe deyimiyle ‘Maç maç düşünmek’ lazım. Öte yandan eldeki malzeme içinde en verimli kadroyu oluşturan ve sahaya sürdüğü 11’in işlerliğinde problem olması halinde genel itibariyle doğru oyuncu değişiklikleri yapan ve sonuç elde eden Stefan Kuntz’u sürekli hedef tahtasına koyma çabasının ne kadar anlamsız olduğunu dün bir kez daha gördük. Mesela dünkü maç detaylarıyla ele alalım: Rakip 41’de 10 kişi, tek kale oynuyorsun, üstüne üstlük bir penaltı kazanıyorsun ve bu fırsattan da yararlanamıyorsun. Eğer 71’de gelen gol olmasa, maç kilitlense ve son dakikada panik yapsan, bir puanı zor alsan ya da şaşkınlık sonucu kalende gol görsen ve yenilsen… Bu durumda Kuntz kapı önündeydi. Ve bu veda sırf sahadaki takım rakibinin kendisine sunduğu ikramları reddettiği için olacaktı. Neyse, hem Kuntz’un hem de takımın her şeye rağmen şansı ve en azından dünkü maçı, kendi koşulları içinde alabilecek kabiliyeti vardı.
Ah be İrfan Can…
Karşılaşmaya dair birkaç not daha aktarayım: İrfan Can’ın yeteneğiyle içindeki nedensiz faul yapma isteği (ki durum böyle gözüküyor) arasında upuzun ve de bir türlü kapanamayan bir mesafe var. Gerçekten, niye ısrarla olumlu özelliğini daha fazla artırıp kötü yanını törpülemek yolunda adım atmıyor. Dün 75’inci dakikada taç çizgisi kenarında rakibinin yüzüne doğru yaptığı hareketi hakem Fabio Maresca pekâla kırmızı kartla da cezalandırabilir ve durduk yerde başımıza iş alabilirdik. Ona bu konuda uyarıda bulunan ne Fenerbahçe’de ne de Milli Takım’da kimse yok mu? Görüldüğü kadarıyla geçmişte yaptıklarından da ders almıyor.
Arda Güler’in çocuksu coşkusu
Bir de işin güzel yanından bahsedelim: Arda’nın attığı gol sonrası sevinci ve vücut dili ne kadar çocuksu bir coşku, ne denli saf bir görüntü çiziyordu, fark ettiniz mi? Oyunu çok seven, onu işten çok aşk olarak gören bir profilin ifadesi… Modern zamanlarda çoğu kez Messi’de gördüğümüz bir ruh durumu… Bu portreleri çoğaltmamız lazım diye düşünüyorum. Keza Cengiz Ünder’de de yüzünden düşüremediği bir hoşnutsuzluk, bir memnuniyetsizlik hali var. Bu takımın en güzel yanı bence ‘abisizliği’. En abi olan isim Hakan Çalhanoğlu’nun bile Batı görmüşlüğü ve yetişmişliği itibariyle farklı bir hali, gidişatı ve duruşu var. Cengiz, “Topu bana verin, şutumu atayım” abiliğindeymiş gibi de hareket ediyor. Bence yeteneklerimizi takım için oyun düzeni içinde kaynaşmış bir kimliğe dönüştürebilirsek daha pozitif bir yapıya sahip oluruz kanısındayım.
🇹🇷⚽GOOOLL!! ARDA GÜLEEERRR!! HARİKA, MÜKEMMEL!! KLASINA YAKIŞAN MÜTHİŞ BİR GOLL! KALECİ ÇARESİZ!🚀🚀 pic.twitter.com/aGqRyvkFgM
— TRT Spor (@trtspor) June 19, 2023
Sahi, bir insan Galler Milli Marşı’nı niye ıslıklar?
Son olarak o bir türlü iflah olmayan seyirci kültürümüze dikkat çekelim. Maç öncesi seremonide ‘Galler Milli Marşı’ çalınırken ıslıklandı. Sahi, bizim Galler’le nasıl bir husumetimiz, tarihsel bir sorunumuz olabilir (ki bunlar bile ıslık için gerekçe sayılmaz bence ama neyse). Nedir bu her şeye olan nefret, kin? Nedir bu evrensel değerlerden ve dünyanın diğer kültürlerinden kendimizi ayrı tutmak için gösterdiğimiz özel çaba? Aslında içeride bile her alanda alıp başına giden bir kutuplaşmayı hemen her gün yaşadığımız düşünülürse dışarıya karşı farklı bir refleks gösterilmesini beklemek de sanırım fazla naif kaçıyor. Neyse, geçmişte sevip bağrımıza bastığımız John Benjamin Toshack ve Dean Saunders gibi Galliler bizi affetsin diyelim!